Uğur Derman'ın Fikriyat'taki tüm yazıları
Ömrünü, kültür ve medeniyet serüvenimizin kopuk halkalarını kaybedildikleri yerden çıkarmaya adayan Uğur Derman; Mahir İz, Süheyl Ünver gibi hat sanatına gönül vermiş isimlerin rahle-i tedrisinden geçti. Türk-İslam sanatına yıllardır verdiği emek ile geleneksel hatlarımızı ve sanatkarlarını yaşatma yolundaki kıymetli eserleri, bugünkü kuşağa ulaştı. Ömrü hayatına hazine niteliğinde eserler sığdıran Prof. Uğur Derman, Necip Fazıl Saygı Ödülü'ne layık görüldü. Sizler için Uğur Derman'ın Fikriyat'ta kaleme aldığı ve hat sanatı hakkında önemli bilgiler verdiği yazılarını derledik.
Giriş Tarihi: 09.11.2019
14:35
Güncelleme Tarihi: 09.11.2019
15:22
YEDİKULELİ SEYYİD ABDULLAH
Yedikuleli'nin sülüs-nesih bir kıt'ası.
1670'de İstanbul'un Yedikule semtinde doğduğu için "Yedikuleli" lakabıyle anılan Abdullah Efendi'nin soyu, baba ve ana tarafından Hz. Peygamber'e bağlandığı cihetle, imzâlarında Seyyid'liğini de dâimâ belirtir; bir diğer adı da Emîr'dir. Hem babası Seyyid Hasan Hâşimî (ö.1687), hem de oğlu Seyyid Abdülhalîm Hasib (1705-1759) ve torunu Seyyid Mehmed Said (1739-1758) efendilerin de hattat olmaları dolayısıyle, demek ki bu âile, dört nesil boyunca hat san'atına hizmet etmişdir.
Yedikule'deki -kiliseden çevrilme- İmrahor (Mîr-ahûr) Câmii'nde imâm olan babasının yanında hıfzını ve tahsîlini bitirip biraz da hüsn-i hat öğrenen Abdullah Efendi, onyedi yaşındayken Hâfız Osman'dan aklâm-ı sitteyi meşk etmeğe başlayarak kırk ay gibi kısa bir müddet sonra icâzet almış ve verdiği eserlerle üstâdının teveccühünü kazanmışdır.
İşte misâl: Hocasıyla yolda giderlerken, bir yerde durmak lâzım gelir. Osman Efendi dükkân kenarında dinlenirken, onun arzûsuyla Yedikuleli de içeriye geçip oturur. O sırada, devlet büyüklerinden biri yoldan geçerken Hâfız Osman'ı görünce atından inip yanına gelir ve elini öptükden sonra "Sultânım, önde gelen talebeniz arasında bir Seyyid Efendi'den bahsetmişdiniz. Acaba kendisini görüp eserlerini ziyâret etmek mümkün olmaz mı?" deyince, Osman Efendi dükkân penceresindeki kafesi kaldırıp içerde oturan Yedikuleli'yi göstererek: "Seyyid Çelebi budur ve benden güzel yazar" cevâbını verir. Abdullah Efendi bu hâdiseyi sonradan anlatırken dermiş ki: "Utancımdan o anda kalemin ağzı gibi ikiye ayrılayazdım (Kamış kalemin ağzı, is mürekkebinin akışını sağlamak için çatlatılıp ikiye ayrılır). Zîrâ bu muâmelenin benzeriyle şimdiye kadar yüzyüze karşılaşmamışdım".
Prof. Uğur Derman'ın "Yedikuleli Seyyid Abdullah" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.
Siyâhî'nin 1095 (1683) tarihli mâil ta'lîk kıt'ası.
İstanbul'un Dolmabahçe semtinde doğan ve orada yaşayan Ahmed Efendi'nin siyâhîliği, ceddinin Afrikalı oluşundan ziyâde, kendisinin aşırı esmerliğinden kaynaklansa gerekdir. Baba adı Sâlih olan Siyâhî Ahmed, akrabası arasında bulunduğu Tophâneli Mahmud Efendi'den (ö.1669) ta'lîk hattını meşk edip icâzete hak kazandı. Hocası Tophâneli Mahmud Efendi de ta'lîk hattını Buhâralı Derviş Abdi'den (ö.1647) meşk etmiş olup, Abdi Efendi memleketinden ayrıldıktan sonra, Isfahan'da bulunan Mîr İmâdü'l-Hasenî'den (ö.1615) bu hattı öğrenerek İstanbul'a yerleşmiştir.
Siyâhî Efendi Osmanlı kalem efendiliğinin (bürokrasisinin) askerî kanadına intisabla, kâtib olarak başlayıp reîsü'l-küttâb (kâtiblerin başı) mevkıine kadar yükseldi; bir yandan da ta'lîk hattı öğretimini sürdürdü.
Prof. Uğur Derman'ın "Siyâhî Ahmed Efendi" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.
Şekerzâde lakabını duyunca "Şekerin nasıl oğlu olur?" diye düşünmeyiniz! Manisa şehrinde doğan Mehmed Efendi'nin babası Abdurrahman Efendi orada şekercilik yaparmış. Yâni hattatımızın gerçek lakabı Şekercizâde olduğu hâlde, o, Şekerzâde'yi tercih etmişdir. Yazdıkları da mürekkeb yerine sanki siyah bir şurub (meselâ: karadut) kullanılmış gibi iç açıcı ve tatlıdır; doğrusu, bu lakabı almakla Mehmed Efendi haklıdır!
İstanbul'a gelerek önce İbrahim Kırımî'den (ö.1737), sonra Yedikuleli Abdullah Efendi'den (1670 –1731) hat san'atını tahsîl etmiş; mushaf, kıt'a ve murakkaalar yazmışdır.
Prof. Uğur Derman'ın "Şekerzâde Seyyid Mehmed" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.
Kâtipzâde'nin mâil ta'lîk bir kıt'ası.
Babası Mustafa Efendi Dîvân-ı Hümâyûn çavuşlarının kâtibi olduğu için, daha ziyade "Kâtibzâde" lakabıyla tanınan hattatımız Mehmed Refî' Efendi İstanbul'da doğdu; lâkin târihi bilinmiyor. Ta'lîkı Kādıasker Abdülbâkî Ârif Efendi'den (ö. 1713) öğrenip Durmuşzâde Ahmed Efendi'den (ö. 1717) devam etdirdi. Sülüs-nesih hatlarını da Hâfız Osman çırağı Kevkeb Derviş Mehmed Efendi'den (ö. 1717) meşkedip, hocasının vefatından 39 yıl sonra Eğrikapılı Râsim Efendi'den (1688 –1756) icâzet aldı. Râsim Efendi de, Kâtibzâde'den meşk etdiği ta'lîk hattından icâzet almak isteyince, aynı merâsimde birbirlerine "ketebe" izni verdiler.
Prof. Uğur Derman'ın "Kâtibzâde Mehmed Refî'" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.
ŞEYHULİSLÂM VELİYYÜDDİN EFENDİ
Veliyyüddin Efendi'nin mâil ta'lîk bir kıt'ası.
İstanbul / Silivrikapısı'nın Yaylak semtinde doğan hattatımızın lakabı Ekşiaşzâde'dir ve yeniçeri teşkîlâtından Solakbaşı Hacı Mustafa Ağa'nın oğludur. Tahsîlini müteâkıb, babası tarafından Silivrikapısı'nda yaptırılmış olan medresede müderrislik vazîfesiyle bulundu. İlerleyen yıllarda Evkāf-ı Haremeyn müfettişliği, Haleb, Galata, Kāhire ve Mekke kādılıklarını îfâ etdi. İstanbul kādılığı pâyesini aldıkdan sonra, sırasıyla Anadolu ve Rumeli kādıaskerliklerine tâyin olundu. Hakkında çıkarılan asılsız dedikodular, onun azl edilip Manisa'ya sürgüne gönderilmesine sebeb oldu. Geçen bir yılın nihâyetinde affedilerek İstanbul'a döndü.
1760 senesinde şeyhulislâmlığa getirildi ve hastalığı dolayısıyla bu makāmın kisvesi sayılan ferve-i beyzâyı (beyaz kürk) evinde giyen ilk şeyhulislâm oldu. Ancak, mizâcının aksiliği sebebiyle bir buçuk yıl sonra vazîfesinden azl edildi. Bursa'daki mecbûrî ikāmetinden affa uğrayarak İstanbul'a döndü. Tekrâren getirildiği şeyhulislâmlık makāmında ancak bir buçuk yıl kalabildi ve 25 Ekim 1768'de haylı yaşlı olarak vefât etdi. Mensûbu bulunduğu Eyüb civârındaki Şeyh Murâd-ı Nakşbendî dergâhı hazîresine defnolundu. Kabir kitâbesi latîf bir celî ta'lîk hattıyladır.
Prof. Uğur Derman'ın "Şeyhulislâm Veliyyüddin Efendi " ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.