Arama

Uğur Derman'ın Fikriyat'taki tüm yazıları

Ömrünü, kültür ve medeniyet serüvenimizin kopuk halkalarını kaybedildikleri yerden çıkarmaya adayan Uğur Derman; Mahir İz, Süheyl Ünver gibi hat sanatına gönül vermiş isimlerin rahle-i tedrisinden geçti. Türk-İslam sanatına yıllardır verdiği emek ile geleneksel hatlarımızı ve sanatkarlarını yaşatma yolundaki kıymetli eserleri, bugünkü kuşağa ulaştı. Ömrü hayatına hazine niteliğinde eserler sığdıran Prof. Uğur Derman, Necip Fazıl Saygı Ödülü'ne layık görüldü. Sizler için Uğur Derman'ın Fikriyat'ta kaleme aldığı ve hat sanatı hakkında önemli bilgiler verdiği yazılarını derledik.

  • 20
  • 25
KARDEŞLERİN KÜÇÜĞÜ, ÜSTADLARIN BÜYÜĞÜ: MUSTAFA RÂKIM EFENDİ
KARDEŞLERİN KÜÇÜĞÜ, ÜSTADLARIN BÜYÜĞÜ: MUSTAFA RÂKIM EFENDİ

Râkım'ın papağan olarak tasarladığı duâ.

1758 yılında Ünye'de doğan Mustafa, küçük yaşında babası Mehmed Kaptan tarafından İstanbul'a getirildi ve ağabeyi İsmail Zühdi tarafından yetişdirildi. Dinî ilimleri tahsîlinin yanı sıra, ağabeyinden ve Üçüncü Derviş Ali (ö.1786) olarak anılan bir başka hattatdan bu san'atı öğrendi; icâzet aldığında kendisine Râkım mahlası verildi.

İsmail Zühdi'den sülüs-nesih ve rıkā' yazıları için 1183/1769'da icâzet aldığında 11-12 yaşlarında olan Mustafa Râkım'ın bu icâzetnâmesi hâlen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi -G.Y.324/5'dedir . Anılan icâzetnâme, koleksiyonuna katılmak üzere vaktiyle Necmeddin Okyay'ın (1883-1976) eline geçdiğinde, kendisi çok heyecanlanmış ve buna hayrân kalmış. Kıt'anın sâdece sülüs satırını açıkda bırakıp altdaki nesih satırları ve İsmail Zühdi'nin yazdığı - içinde Mustafa Râkım'ın adı zikredilen - izin cümlesini kâğıdla kapatarak Reisü'l-Hattâtîn Hacı Kâmil Akdik'e (1861-1941) göstermiş ve "Hocam, bu sülüs yazı kimin olabilir?" diye sormuş. Kâmil Efendi haylı inceledikden sonra: "Râkım'ın" cevâbını vermiş. Necmeddin Efendi kâğıdla örtdüğü kısmı açdığında, hayret sırası, bunun henüz 12 yaşındaki bir çocuk tarafından yazılmış icâzetnâme kıt'ası olduğunu görüp öğrenen Hacı Kâmil Efendi'ye gelmiş! Daha küçücükken, san'at üslûbunu ortaya koyabilmek -herhâlde Mustafa Râkım gibi- dehâ mertebesindeki zevâta has bir İlâhî mevhibe olmalıdır.

Prof. Uğur Derman'ın "Mustafa Râkım Efendi" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.

  • 21
  • 25
HEM SOLAK, HEM ÇOLAK BİR HATTAT: YESÂRÎ MEHMED ES'AD
HEM SOLAK, HEM ÇOLAK BİR HATTAT: YESÂRÎ MEHMED ES’AD

Yesârî'nin celî ta'lîk levhası.

1730'lu yılların herhâlde ortalarına doğru, İstanbul'daki Anadolu Kādıaskerliği Şer'î Mahkemesi muhzırlarından (mübâşirlerinden) Kara Mahmud Ağa'nın bir oğlu dünyaya gelir. Lâkin ne geliş! Sağ tarafı doğuşdan tutmuyor, felçli... Çolaklığı da bulunan sol eliyle yazmağa, üstelik hüsn-i hat öğrenmeğe kalkışan Mehmed isimli bu genç, bir vâsıta bularak, o devrin ta'lîk üstâdlarından -daha sonra da şeyhulislâm olan- Veliyüddin Efendi'ye (1684 - 1768) müracaat eder. Birkaç hafta evvel sütunumuzda da yer alan Efendi, aksi mizâclı bir zât olmakla tanınırmış. "Sağlamlar bitti de, şimdi solaklarla, çolaklarla mı uğraşacağız?" diyerek bu illetli genci kapıdan çevirir. O da bir başka üstâda, Dedezâde Mehmed Said Efendi'ye (ö. 1759) başvurur.

Hocasının verdiği meşke göre yazıp ertesi hafta götürdüğünde, Dedezâde yazıyı görünce der ki: "Oğlum, hocanın meşkıne bakılarak çalışılıp getirilir, âdet böyledir; sen ise benim yazdığımı tekrar getirmişsin!" Genç muhâtabı cesâretle: "Bunu âcizleri yazdım, efendim!" cevâbını verince, Dedezâde bir de gözünün önünde yazdırıp, bakar ki, bu solak-çolak genç, ender bulunan bir kābiliyet sâhibi... Onu dikkatle yetişdirip mezûn eder (1754); icâzet cem'iyetinin yapıldığı câmiye Veliyüddin Efendi de -âdet üzere- jüri âzâsı olarak katılır. Hat ustaları, Yesârî'nin icâzet kıt'alarına hayranlıkla bakarlarken, sıra Veliyüddin Efendi'ye erişdiğinde, iç geçirerek: "Bu şerefe biz nâil olacakken, hayfâ ki elimizle kaçırdık!" dediği nakledilir.

Prof. Uğur Derman'ın "Yesârî Mehmed Es'ad" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.

  • 22
  • 25
BÜYÜK TA'LÎKNÜVÎS: YESÂRÎZÂDE MUSTAFA İZZET EFENDİ
BÜYÜK TA’LÎKNÜVÎS: YESÂRÎZÂDE MUSTAFA İZZET EFENDİ

Yesârîzâde'nin celî ta'lîk bir levhası.

Yesârî Mehmed Es'ad Efendi'nin oğlu olarak İstanbul'da dünyâya gelen Mustafa İzzet Efendi'nin kesin doğum târihi belli değilse de, ta'lîk hattında babasından 1202/1788 yılında icâzet aldığı ve 1792'de yine babasıyla beraber Hac farîzası için Hicâz'a gitdiği göz önünde tutulursa, 1770'li yılların başında doğduğu tahmîn olunabilir. İlimle uğraşmadığı hâlde, Osmanlı Devleti'nin gerileme devirlerindeki teâmüle uyularak, kendisine ilmî pâyeler (mollalık, müderrislik, kādılık, kādıaskerlik...) verildikden sonra, fiilen kādıasker oldu. 1842'de Takvimhâne Nâzırlığı'na tâyîn ve ertesi yıl azl edildi. Bu vazîfesi sırasında Matbaa-i Âmire'nin idâresini de yürütdü. Bizde, ta'lîk hattı ile kitab basımına Yesârîzâde'nin yazdığı harflerden dökülen kalıblarla ve onun nezâretiyle 1842'de başlanmışdır.

1846'da fiilen Rumeli Kādıaskerliği'ne tâyîn olunan Mustafa İzzet Efendi, 23 Haziran 1849'da vefât ederek, Fâtih'de Gelenbevi caddesi üzerindeki hazîrede gömülü bulunan babasının yanına defnedildi.

Prof. Uğur Derman'ın "Yesârî Mustafa İzzet Efendi" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.

  • 23
  • 25
OSMANLININ CUMHURİYETE YÂDİGÂRI OLAN SON HATTAT: HÂMİD AYTAÇ
OSMANLININ CUMHURİYETE YÂDİGÂRI OLAN SON HATTAT: HÂMİD AYTAÇ

Küçüklüğünden îtibâren hat san'atına ilgi duyan ve âile şeceresinde de hattat bulunan Mûsa Azmi, Âmid'deki ilk-orta tahsili sırasında yazı ve resim dersleri aldı; 1906'da İstanbul'a gelerek önce hukuk, sonra Sanâyi-i Nefîse mekteblerine devam etdi. Ancak babası Zülfikār Ağa'nın ölümü üzerine, geçimini temîn için bir mektebde yazı ve resim hocalığı, bâzı matbaalarda da hattatlık yapdı. Hacı Nazif Bey'den (1846-1913) sâdece bir kere sülüs-nesih meşkı aldıysa da, hocasının vefatıyla bu ders kesilmiş oldu.

Hattat olarak Bayezid'deki Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Matbaası'na alınan Azmi Bey, burada önce Bursalı Râşid (1849-1926), sonra da Neyzen Emin (1883-1945) efendilerle birlikde çalışdı. Almanya'da bir yıl haritacılık ihtisāsı yapdı. Dönüşde Hâmid müstear adıyla piyasaya yazılar yazmağa başladı. Buna müsaade edilmeyince resmî vazîfesini terketdi ve 1920'den îtibâren Bâbıâli'de Yazı Yurdu'nu açıp eserlerinde bundan sonra Hâmid imzâsını kullandı. Kendisi bu hususda "Azmi ismiyle, azmedip hattı öğrendim; neticesine hamdederek, Hâmid adını aldım" derdi. İşte bu sırada Kâmil Efendi, Hakkı Bey ve Hulûsi Efendi gibi mâruf hattatlarla görüşdükçe, onlardan meşk tarzında değil, müzâkere yoluyla zevkını gelişdirdi; hat san'atında imtihan meydanı olan İstanbul'da kābiliyetiyle kendisini o devrin üstâdlarına kabul ettirmeyi başardı. Celî sülüsü ileri götürmesinde Necmeddin Okyay'ın kendisine, çalışması için verdiği Sâmi Efendi'nin (1838-1912) Yeni Câmi sebil ve çeşmesine yazdığı kitâbe alt kalıbının büyük payı olduğunu da her zaman tekrarlardı.

Prof. Uğur Derman'ın "Hâmid Aytaç" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.

  • 24
  • 25
MUSTAFA DEDE
MUSTAFA DEDE

Mustafa Dede'nin bahse konu mushafının ser-levhası.

Tuhfe-i Hattâtîn isimli hat kaynağında Amasya'da doğduğu kaydedilen Mustafa Dede'nin 45 yaşında vefat etdiğini de diğer kaynağımız Gülzâr-ı Savab bildiriyor. Şu hâle göre 1481 yılında İstanbul'a yerleşen Şeyh Hamdullah, acaba arada Amasya'yı da şereflendirdi de oğlu Mustafa Dede hicrî 900 (1495) yılında burada mı doğdu? Burası meçhulümüzdür.

Aklâm-ı siteyi babasından öğrenen ve icâzet alan Mustafa Dede onun tavrını daha hakkıyla kavrayamadan Şeyh Hamdullah vefat etti (ö.1520). Bunun üzerine akrabasından Abdullah Amâsî'nin yardımıyla hattın inceliklerini öğrendi. O arada Mısır'a giderek, babasının Kāhire'deki yazılarını inceledi; onun şîvesini tamamen aldı. Mısır'da kaldığı müddet içinde Şeyh üslûbunun temellerini orada attı. Hac dönüşü, o da babası gibi Üsküdar'a yerleşti; san'atının en mükemmel devresinde vefat etti. Kabri Karacaahmed'de babasının yanındadır, fakat kaybolmuştur. Mustafa Dede'nin mushaf, kıt'a ve murakkaaları fevkalâdedir. Burada tanıtılandan başka, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütübhânesi, A.6566'da; Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi'nde (YY. 604) ve Süleymaniye Kütübhânesi – Pertevpaşa, 1'de üç mushafı daha bulunmakdadır.

Mustafa Dede'nin İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütübhânesi, A.6525'de bulunan tarihsiz mushaf, herhalde eczâ hâlinde kalmış ve ancak XIX. asır başlarında tezhîbi ve teclîdi yapılabilmiş; çünkü gerek bezemesi, gerekse yekşâh yazma kabı bunu gösteriyor.

Prof. Uğur Derman'ın "Mustafa Dede" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN