Uğur Derman'ın Fikriyat'taki tüm yazıları
Ömrünü, kültür ve medeniyet serüvenimizin kopuk halkalarını kaybedildikleri yerden çıkarmaya adayan Uğur Derman; Mahir İz, Süheyl Ünver gibi hat sanatına gönül vermiş isimlerin rahle-i tedrisinden geçti. Türk-İslam sanatına yıllardır verdiği emek ile geleneksel hatlarımızı ve sanatkarlarını yaşatma yolundaki kıymetli eserleri, bugünkü kuşağa ulaştı. Ömrü hayatına hazine niteliğinde eserler sığdıran Prof. Uğur Derman, Necip Fazıl Saygı Ödülü'ne layık görüldü. Sizler için Uğur Derman'ın Fikriyat'ta kaleme aldığı ve hat sanatı hakkında önemli bilgiler verdiği yazılarını derledik.
Giriş Tarihi: 09.11.2019
14:35
Güncelleme Tarihi: 09.11.2019
15:22
OSMANLININ CUMHURİYETE YÂDİGÂRI OLAN SON HATTAT: HÂMİD AYTAÇ
Küçüklüğünden îtibâren hat san'atına ilgi duyan ve âile şeceresinde de hattat bulunan Mûsa Azmi, Âmid'deki ilk-orta tahsili sırasında yazı ve resim dersleri aldı; 1906'da İstanbul'a gelerek önce hukuk, sonra Sanâyi-i Nefîse mekteblerine devam etdi. Ancak babası Zülfikār Ağa'nın ölümü üzerine, geçimini temîn için bir mektebde yazı ve resim hocalığı, bâzı matbaalarda da hattatlık yapdı. Hacı Nazif Bey'den (1846-1913) sâdece bir kere sülüs -nesih meşkı aldıysa da, hocasının vefatıyla bu ders kesilmiş oldu.
Hattat olarak Bayezid'deki Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Matbaası'na alınan Azmi Bey, burada önce Bursalı Râşid (1849-1926), sonra da Neyzen Emin (1883-1945) efendilerle birlikde çalışdı. Almanya'da bir yıl haritacılık ihtisāsı yapdı. Dönüşde Hâmid müstear adıyla piyasaya yazılar yazmağa başladı. Buna müsaade edilmeyince resmî vazîfesini terketdi ve 1920'den îtibâren Bâbıâli'de Yazı Yurdu'nu açıp eserlerinde bundan sonra Hâmid imzâsını kullandı. Kendisi bu hususda "Azmi ismiyle, azmedip hattı öğrendim; neticesine hamdederek , Hâmid adını aldım" derdi. İşte bu sırada Kâmil Efendi, Hakkı Bey ve Hulûsi Efendi gibi mâruf hattatlarla görüşdükçe, onlardan meşk tarzında değil, müzâkere yoluyla zevkını gelişdirdi; hat san'atında imtihan meydanı olan İstanbul'da kābiliyetiyle kendisini o devrin üstâdlarına kabul ettirmeyi başardı. Celî sülüs ü ileri götürmesinde Necmeddin Okyay'ın kendisine, çalışması için verdiği Sâmi Efendi'nin (1838-1912) Yeni Câmi sebil ve çeşmesine yazdığı kitâbe alt kalıbının büyük payı olduğunu da her zaman tekrarlardı.
Prof. Uğur Derman'ın "Hâmid Aytaç" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.
Mustafa Dede'nin bahse konu mushafının ser-levhası.
Tuhfe-i Hattâtîn isimli hat kaynağında Amasya'da doğduğu kaydedilen Mustafa Dede'nin 45 yaşında vefat etdiğini de diğer kaynağımız Gülzâr-ı Savab bildiriyor. Şu hâle göre 1481 yılında İstanbul'a yerleşen Şeyh Hamdullah, acaba arada Amasya'yı da şereflendirdi de oğlu Mustafa Dede hicrî 900 (1495) yılında burada mı doğdu? Burası meçhulümüzdür.
Aklâm-ı siteyi babasından öğrenen ve icâzet alan Mustafa Dede onun tavrını daha hakkıyla kavrayamadan Şeyh Hamdullah vefat etti (ö.1520). Bunun üzerine akrabasından Abdullah Amâsî'nin yardımıyla hattın inceliklerini öğrendi. O arada Mısır'a giderek, babasının Kāhire'deki yazılarını inceledi; onun şîvesini tamamen aldı. Mısır'da kaldığı müddet içinde Şeyh üslûbunun temellerini orada attı. Hac dönüşü, o da babası gibi Üsküdar'a yerleşti; san'atının en mükemmel devresinde vefat etti. Kabri Karacaahmed'de babasının yanındadır, fakat kaybolmuştur. Mustafa Dede'nin mushaf, kıt'a ve murakkaaları fevkalâdedir. Burada tanıtılandan başka, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütübhânesi, A.6566'da; Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi'nde (YY. 604) ve Süleymaniye Kütübhânesi – Pertevpaşa, 1'de üç mushafı daha bulunmakdadır.
Mustafa Dede'nin İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütübhânesi, A.6525'de bulunan tarihsiz mushaf, herhalde eczâ hâlinde kalmış ve ancak XIX. asır başlarında tezhîbi ve teclîdi yapılabilmiş; çünkü gerek bezemesi, gerekse yekşâh yazma kabı bunu gösteriyor.
Prof. Uğur Derman'ın "Mustafa Dede" ile ilgili yazısının devamını okumak için tıklayın.