Arama

Şiiri sinemanın merkezine yerleştiren filmler

Hayatın her alanında olduğu gibi sinemada da yerini alan şiir, izleyiciyi farklı dünyalara götüren bir kapı niteliği taşır. Şiirin, sinemada somut olarak yer aldığı birçok yapım mevcuttur. Şiirsel sinema dediğimiz bu yapımlarda ilk olarak akla gelenler Andrey Tarkovski, Abbas Kiarostami gibi önemli yönetmenlerdir. Sizler için uzun planlar, sakin bir dil ve soyut anlatımlar ile ön plana çıkan, şiiri sinemanın merkezine yerleştiren yapımları listeledik.

  • 8
  • 14
MESHES OF THE AFTERNOON (1943, MAYA DEREN VE ALEXANDER HAMMID)
MESHES OF THE AFTERNOON 1943, MAYA DEREN VE ALEXANDER HAMMID

20. yüzyılın en önemli ve ilham verici deneysel filmlerinden biri olarak tanımlanan 'Meshes of the Afternoon', Amerikan deneysel sinemasının önemli sinemacılarından Maya Deren'in imzasını taşıyor. Deren en önemli yapıtlarında başı çeken bu filmle, hikâyenin kahramanı olan ve kendisinin canlandırdığı kadın karakterinin iç dünyasında olup bitenleri, gündelik yaşamın ayrılmaz parçaları olan çevresindeki bıçak, telefon ve kapı gibi objeler üzerinden anlatıyor; gerçek ve hayal arasındaki çizginin sınırlarını zorluyor.

  • 9
  • 14
INSTITUTE BENJAMENTA (1995, STEPHEN VE TIMOTHY QUAY)
INSTITUTE BENJAMENTA  1995, STEPHEN VE TIMOTHY QUAY

Sadece beyazperdede değil, modern sanat galerilerinde ve müzelerinde de çalışmaları sergilenen aykırı kardeşler Quay'ların ilk uzun metraj filmi olan Institute Benjamenta, or This Dream People Call Human Life, iyi bir uşak olabilmek için Benjamenta Enstitüsü'ne kayıt olan Jakob'u merkezine alıyor. Özellikle klostrofobik ve durgunluğuyla ürküten havasıyla da çok özel bir seyirlik sunuyor. Filmin tamamı siyah beyaz.

  • 10
  • 14
L'ATALANTE (1934, JEAN VIGO)
L’ATALANTE 1934, JEAN VIGO

Film, Fransız Şiirsel Gerçekçilik akımının başyapıtı olarak kabul ediliyor. L'atalante adındaki teknede geçen filmde, marjinal bir kişilik olan Jules, teknenin sahibi Jean ve yıldırım aşkına tutulduğu Juliette'in yer yer gerçeküstücülüğün izlerini taşıyan melankolik öyküsü anlatılıyor. Paris'in kederli banliyö semtleri, Juliette'in gelinliğiyle tekneye gelişi, Jean ve Juliette'in deniz altındaki unutulmaz yüzleşme sahnesi hafızalardan çıkmayacak.

  • 11
  • 14
SONSUZ ÇÖL – WALKABOUT (1971, NICHOLAS ROEG)
SONSUZ ÇÖL – WALKABOUT 1971, NICHOLAS ROEG

Filmde, Avustralya'nın ıssız çöllerinden birinde mahsur kalan genç bir kız ve onun küçük erkek kardeşinin hayatta kalma mücadeleleri sırasında karşılarına çıkan, gelenekleri gereği kabilesinden bir süreliğine uzaklaştırılarak tabiatın koynuna 'gezinti'ye (walkabout) gönderilmiş bir Aborjin gencinden yardım görmeleri anlatılmaktadır. Filmin özgün adı da bu Aborjin geleneğinden kaynaklanır.

  • 12
  • 14
DAMNATION (1988, BELA TARR)
DAMNATION 1988, BELA TARR

Usta Macar sinemacı Béla Tarr'ın yönettiği önemli filmlerden olan "Kárhozat/Damnation"ın başrollerinde Miklos Szekely ve Vali Kerekes yer almaktadır. Macaristan'da küçük ve sıradan bir yerleşim yerinde yaşayan yalnız, çaresiz ve cesaretsiz bir adam olan Karrer'a para karşılığında bir adrese teslim etmesi için bir paket verilir. Fakat Karrer, "Titanic Bar"da sürekli dinlemeye gittiği şarkıcı kadına çoktan âşık olmuştur ve görev için şehirden ayrılmak istememektedir. Görevi, âşık olduğu şarkıcı kadının kocasına verip onu uzaklaştırmak ister çünkü tek isteği kadınla biraz daha vakit geçirebilmektir. Tarr'ın diğer filmleri gibi "siyah-beyaz"ın, "yağmurlar"ın, "çamurlar"ın ve "ritmik şiirselliğin" ön planda olduğu film, Tarr sinemasının en özel işlerinden biri olduğunu Cannes Film Festivali'nde aldığı "Foreign Cineaste of The Year" ödülüyle kanıtlamıştır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN