Abdülhamid'in İstanbul'a armağan ettiği 50 eser
Abdülhamid'in siyasi yönü ile birlikte, Osmanlı vatanına kazandırdığı eserleri konuşmak, onun çağın gerekliliklerini ve ilerisini düşündüğünün bir kanıtıdır. Peki, Abdülhamid'in başkent olan İstanbul'u, marka şehir haline getirmek için dünyanın önde gelen mimarlarına ve şehir plancılarına İstanbul ile ilgili projeler çizdirdiğini biliyor muydunuz?
Giriş Tarihi: 16.09.2019
09:08
Güncelleme Tarihi: 21.09.2021
11:13
Eğitime büyük önem veren Sultan II. Abdülhamid, saltanatında ziraat, bayındırlık, sanat gibi alanlarda eğitim veren mektepler açmıştı. Bu okulların yanı sıra, ticaretin teorik ve pratik bilgilerle idare edilen ilim dalı haline geldiğini görmüş ve ticaret eğitimi almış deniz personeli yetiştirmek üzere bu alanda da mektepler açmıştı.
Kale ve istihkâm yapımı, güzergâh üzerinde yol inşası yapımı alanlarında eksikliği hissedilen teknik subayların yanında, yabancılarla rekabet edilebilmesi amacıyla uzman tüccar kaptanların yetiştirilmesi ihtiyacı bu alanda çalışmayı zaruri kılmıştı. Sultan Abdülhamid'in emriyle Heybeliada'daki Mekteb-i Fünun-ı Bahriye-i Şahane binasında bu kuruma bağlı olmak üzere 5 Aralık 1884'te Tüccar Kaptan Mektebi açılmıştı.
Şişli ileçesinde bulunduğu caddeye ismini veren Darülaceze, 1895 yılında Sultan II. Abdülhamid Han'ın fermanıyla kurulmuştur. Darülaceze'nin kuruluş sürecine bakıldığında ana etkenin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrası oluşan sosyal hayatın etkili olduğu görülmektedir. Osmanlı'nın mağlubiyeti ile neticelenen savaştan sonra, özellikle Balkanlardan gelen muhacirler İstanbul'da cami, medrese, tekke han gibi mekanlarda misafir edilmiştir.
İstanbul Savaşı sonrası binclerce dul kadın, yetim çocuklar, sakat ve iş göremeyecek durumda olan insanlar ile dolmuştu. Kimsesiz çocuklar ve dul kadınlar Gülhane'de açılan Mühacirin Dul ve Eytamhanesi'nde, tedaviye muhtaç olanlar ise Muhacirin Hastanesi'nde koruma altına alınmıştı.
Sultan II. Abdülhamid, savaşın bu olumsuz izlerini kalıcı olarak silebilmek adına bazı müesseseler oluşturma kararı almıştır. Kurumun tesisi için oluşturulan komisyon, Darülaceze'nin inşa edilmesi için Okmeydanı bölgesinin uygun olduğunu ve inşaat edilmesi masrafının 72.000 altın lira civarında olacağını belirtmişlerdi.
II. Abdülhamid'in geldiğinde şehzadeliğinden beri sevdiği Kağıthane'de istirahat etmesi ve atışları izleyebilmesi için 1888 yılında inşa edilmiştir. Tek katlı ve Batı mimarisinde inşa edilen Poligon Sarayı, enine geniş bir sofadan ve iki yanında kuleli kanatlardan oluşmaktaydı.
SAĞIR, DİLSİZ VE AMA MEKTEBİ
Sağır, Dilsiz ve Âmâ Mektebi , Hamidiye Ticaret Mektebi bünyesinde özel bir bölüm olarak açıldı. Hamidiye Ticaret Mektebi bütçesinden masrafları karşılanan okulda, öncelikle sağır ve dilsizlere eğitim verilmeye başlamıştı. 1891 yılından sonra ise âmâ olan öğrenciler de eğitim almaya başladı.
Sultan II. Abdülhamid 'in bağışlarıyla kurulan kurumlardan biri olan bu okulda verilen dersler arasında Türkçe ve Fransızca okuma ve yazma, sık kullanılan kelimelerin telaffuzu, hüsn-i hat, mühendislik, coğrafya, hesap gibi dersler de yer alıyordu. Derslerin işlenişi hususunda Batı'da kullanılıp kabul gören kuralların takip edildiği mektebe, öğrenci kabul edilirken hiçbir fark gözetilmiyordu. Mektepte yapılan uygulama ile her bir âmâ öğrenci, sağır bir öğrenci arkadaşıyla birbirine yardımcı olarak mektebe gidip geliyordu .
Sultan II. Abdülhamid Han'ın İslam Birliği riyasının en önemli unsuru Hicaz Demiryolları'nın başlangıç noktası olan Haydarpaşa Garı, 1908 yılında tamamlanarak hizmete girdi. Gar binası, mimari yapısı ve tarihi özellikleriyle Türkiye'deki gar binalarının en önemlisidir.
Haydarpaşa Garı'nın bulunduğu alan 1903 yılına kadar deniz ile kaplıydı, ilk gar binası bugünkü Çayırbaşı Köprüsü'nün bulunduğu yerde, 11 Mayıs 1872 yılında yapılmıştı. Osmanlı'nın doğuya açılan kapısı olarak görülen Haydarpaşa Garı, demir yolu ağının simge mekânlarından birisi haline gelmişti.
Sultan II. Abdülhamid Han, demir yolu konusunu yakından takip etmekte ve demir yollarını yapımının stratejik ve askeri bakımından elzem olduğunu düşünüyordu. Zira savaş zamanında askeri birlikler demir yolu sayesinde en uzak vilayetlere hızlı bir şekilde sevk edilebilecekti. Fakat Sultan Abdülhamid, demir yolu ile sağlanacak bu kolaylığın yabancı bir işgal olduğunda tersine döneceğini düşünerek, demir yollarının sınır bölgelerinden geçmesini istememiş, sadece askeri yönden değil, ekonomik kalkınmayı ülke genelinde yaymak için bir araç olarak görmüştü.