Abdülhamid'in İstanbul'a miras bıraktığı 5 hastane
Sultan II. Abdülhamid, payitahtın dört bir yanında yeni eserler yaptırdı ve eski eserleri ihya etti. Hamidiye Etfal Hastanesi'nin ülkemizin ilk çocuk hastanesi olarak 1899 yılında Sultan II. Abdülhamid Han tarafından yaptırıldığını biliyor muydunuz? Ya da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane'nin içinde kurulan Darü'l-Kelb Tedavihanesi'nin dünyanın üçüncü, Doğu ülkelerinin ise ilk kuduz hastalığı tedavi merkezi olduğunu? Sizler için, Abdülhamid'in İstanbul'a miras bıraktığı 5 hastaneyi derledik.
Giriş Tarihi: 18.04.2019
12:45
Güncelleme Tarihi: 22.11.2021
16:12
Hastaneyi ziyaret eden Hızılhaç Hastanesi hekimleri, röntgen ışınlarının bu kadar kısa bir sürede uygulanıp başarılı sonuçlar almasını şaşkınlık izlemişler ve Türk hekimlerini tebrik etmişlerdir.
Hekimlerin bu başarısının Sultan II. Abdülhamid Han da nişan vererek takdir etmiştir. Ayrıca harpte yaralanan askerlerden koltuk değneğine ihtiyacı olanlar tespit edilerek, Sultan'ın bizzat kendi eliyle sarayın marangozhanesinde yaptırdığı bastonlar yaralı askerlere hediye edilmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Han hastanenin, oğlu Abbürrahim Efendi'nin sünnet olduğu gün açılmasını ister. Şehzade'nin sünneti nedeniyle Sultan Abdülhamid, zengin yoksul başvuran bütün aillelerin çocuklarının da Sergi Dairesi, Gümüşsuyu Hastanesi, Haydarpaşa Hastanesi'nde sünnet edilmesini emreder.
5 Haziran 1889 tarihinde resmi açılışı yapılarak hizmete giren hastanenin diğer hastaneler gibi ücretli olmadığını, din ve etnik ayrım yapılmadan tüm çocukların masraflarının padişah tarafından karşılanacağı bilgisi açılışa gelen İngiliz yetkiliye ifade edilmiştir.
DARÜ’L-KELB (KÖPEK HASTALIĞI VE KUDUZ TEDAVİHANESİ)
Sultan II. Abdülhamid tarafından 1887'de Demirkapı'da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane içinde kurulan Darü'l-Kelb Tedavihanesi Dünya'nın üçüncü, Doğu ülkelerinin ise ilk kuduz hastalığı tedavi merkezi olmuştur.
Salgın hastalıklar, tarihsel süreç içinde insanlığın en büyük afetlerinden olmuştur. Bu hastalıklar içme suyundan, yemeklerden, hayvanlardan ve insandan insana geçmek suretiyle toplumda büyük etkileri olmuş, kitlelerin sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak sıkıntılarına sebebiyet vermiştir.
19. yüzyılda da, insanlığı en çok tehdit eden salgın, köpek ısırması sonucu ölümlere neden olan kuduz hastalığıdır. O dönemde, kuduz hastalığının tedavisi için ısırılan bölgeye kızgın demir ile dağlama yöntemi kullanılmışsa da olumlu sonuçlar pek alınamamıştır.
Paris'te 1885 yılında önemli bir gelişme yaşanmış Fransız bilim adamı Pasteur, icat ettiği ilacı 14 yerinden ısırılan 9 yaşındaki bir çocukta uygulayıp 10 günün sonunda başarılı neticeler alarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu başarı dünya ve Osmanlı basınında da yerini almıştı.
Bu yeni tedavi yönteminden haberdar olan Sultan II. Abdülhamid Han, konuya hassasiyet göstererek, tıp dünyasında bu icadın yankılarını yakından incelemeye başlamıştı. Bu icadından dolayı Pasteur'e gerekli desteği vermeyi, onun sağlık hizmetlerinden Osmanlı halkını istifade ettirmeyi düşünen Sultan Abdülhamid Han, konuyu hassasiyet göstererek, tıp dünyasında bu icadın yankılarını yakından incelemeye başlamıştı.
Osmanlı halkını istifade ettirmeyi düşünen Sultan Abdülhamid, 26 Ekim 1885'te kuduzla ilgili enstitüye bağışlanmak üzere 10.000 Frank parasıyla bir ekip kurdurdu.