Çanakkale Savaşı'na giden 'Edebiyat Heyeti'
Çanakkale Cephesi, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletinin topyekûn mücadele ettiği ve topyekûn kazandığı bir zaferdi. Bu birlik ve beraberliğin mimarları arasında şairler, yazarlar, bestekarlar ve ressamlar da vardı. Çanakkale Savaşları, Türk sanatkarlar için ondan manevi bir duygu oluşturmak, milletin heyecanını yükseltmek, kahramanlık ve fedakarlık hislerini en son derecesine çıkarmak için önemli bir fırsat, aynı zamanda bir sınav oldu. Dünya Savaşı'nın sonuçları ne olursa olsun Çanakkale'nin anlam ve büyüklüğünü tespit etmek ve gelecek nesillere aktarmak sanatkarlarımız için milli bir borçtu.
Giriş Tarihi: 18.03.2019
11:54
Güncelleme Tarihi: 18.03.2019
13:27
Hakkı Süha Gezgin de Çanakkale Cephesi'ni ziyaret eden heyet arasında yer alır ve o zaman 20 yaşındadır. O da dönüşte cephe intibalarını çeşitli dergi ve gazetelerde neşreder.
"Bütün milletler zaferi kazanan meçhul kahramanları i'zaz (saygı göstermek) ve takdis (kutsamak) için hususi matem günleri, hususi merasim ihsas etmişlerdir. Fakat biz istiklâlimiz için kanlarını veren neferleri, o adsız kahramanları unutur ve onların sefalet içinde dilenmesine lakayt bir seyirci kalırız… Daha dün avuçlarımız kıvılcımlanıncaya kadar alkışladığımız kahramanları türlü nevi sefalet içinde bırakan bu cürüm ve günahımızın azametini (büyüklüğünü) müdrik miyiz?"
Çanakkale'ye giden sanatkârlar heyetinde Hamdullah Suphi Tanrıöver de vardır. Hamdullah Suphi o günlerde 30 yaşındadır. O da Çanakkale'ye dair gözlem ve izlenimlerini "Gördüklerimiz I" başlıklı bir yazı ile İkdam gazetesinde neşreder. "Gördüklerimiz I" yazısı, Hamdullah Suphi'nin Çanakkale Cephesi hakkındaki müşahedelerini milli romantik duyuş tarzıyla aktardığı bir metindir. Çanakkale Cephesi'ndeki Mehmetçiği "Onlar muharebeye yarış ederek gidiyorlardı." diyerek tarif ettikten sonra müşahedelerine şu cümlelerle devam etmiş ve "Alaylar arasında 'Hangimiz daha evvel ateşe gireceğiz?' diye bir iddia başlamış ve bir alay, ötekini geçmişti." demiştir.
HEYETİN İSTANBUL’A DÖNDÜKTEN SONRAKİ YAZISI
Kafilenin İstanbul'a dönüş tarihi 23 Temmuz 1915'tir. Edebiyat Heyetindeki isimler İstanbul'a dönüşlerinde Sabah gazetesinde (24 Temmuz 1915) Hitabe-i Şükran başlığıyla ortak bir beyanname neşrederler. Beyannamenin başında şu ifadelere yer verilir: "Ey vatanın kurucu ve kurtarıcı kahraman ordusu! Biz, milletin düşünen ve duyan evladları namına size geldik. Alnımızda bir millî gurur, gönlümüzde derin bir minnet ve şükran, beynimizde kuvvetli bir iman ile babalarınızın ölülerini mezarlarında sevinçle titreten, dost ve düşman beş dünyanın bütün halkını şaşkınlıklara düşüren, milletiniz için tarihlerde altın yapraklar hazırlayan kahramanlıklarınızı yakından görmeye geldik."
Beyannamenin sonunda ise orada gördükleri askerlerimizin kahramanlıklarını bütün halka söyleyeceklerini ve son Balkan felaketinde yerlere eğilen başımızı nasıl göklere kaldırdıklarını anlatacaklarını vurguluyorlardı.
Çanakkale muharebelerini ve zaferinin yansımalarını, Türk edebiyatının hemen her türünde görmek mümkündür. Ancak ilk tepkinin şiir türünden geldiğini söylemek yanlış olmaz. Bu durum doğal ve beklenen bir sonuçtur. Çünkü şiir biraz da edebiyatın kalbi gibidir. Dışarıdan gelen etkilere ilk tepki oradan yükselir. Dolayısıyla Çanakkale'ye dair edebî faaliyetlerde ilk örneklerin şiir türünden gelmiş olması normaldir.
Nesir türünde ise en çabuk hatıralar yayınlanmış; üzerinde çalışılması ve düşünülmesi gereken hikâye ve roman türünün örnekleri ise daha geç verilmiştir. "Geç" ifadesi gecikme anlamında değil, kronoloji manasınadır.
Çanakkale Muharebeleri ve Zaferi, kahraman Türk milletinin kanıyla, canıyla ve şerefiyle yaptığı bir destanıdır. Destanların yazılması yapılmasından daha uzun sürmüştür. Bu, Çanakkale için de böyledir. Bugüne kadar Çanakkale için atılan adımların tam değil, belki tamamlayıcı olduğunu söylemek mümkündür. Çanakkale'nin ulusal ve uluslararası düzeyde şiiri, romanı, hikâyesi ve tiyatrosu yazılamamış; resmi yapılamamış; bir müzik eseri oluşturulamamış; filmleri yapılamamıştır.
HARP EDEBİYATININ TARİHTEKİ ÖNEMİ
Harp edebiyatı, bir milletin yaşadığı çetin mücadeleler karşısındaki dayanıklılığı, birlik ve beraberliği, tarihî farkındalığı göstermesi noktasında başvurulabilecek temel kaynaktır. Avrupa ve Amerika, zengin bir harp edebiyatı geleneği yaratmasını bilmiştir. Türk edebiyatına bakıldığında üzücü bir tablo karşımıza çıkar. Türk tarihinin son iki yüz yılı büyük dramlarla sonuçlanan, derin travmalara yol açan savaşlarla dolu olduğu halde, harp edebiyatımız yok denecek seviyededir. İnci Enginün, bu vahim durum karşısında "Bütün dünyada savaş ve savaşın yarattığı psikoloji öylesine derinden işlenirken, ya bizim geçirdiğimiz tecrübeler?" demekten kendini alamaz.