Çanakkale'nin kadın kahramanı: Safiye Hüseyin
Tarihin en kanlı savaşlarından birinde, Çanakkale'de kahraman askerlerimizin yanında görev yapan Türk kadınının Safiye Hüseyin Elbi olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Safiye Hüseyin'in ilk diplomalı hemşiremiz olduğunu? Gözlerini kırpmadan cepheye koşan kahraman Mehmetçiklere cephe gerisinde destek olan, yüce gönüllü kadınlarımızdan Safiye Hüseyin Elbi hakkında bilinmeyenleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 18.03.2019
08:21
Güncelleme Tarihi: 18.03.2019
09:01
MODERN HEMŞİRELİK NASIL BAŞLADI?
Modern anlamdaki hemşireliğin, 1854-1856 Kırım Savaşı sırasında, Florance Nightingale ile başladığı kabul edilir. Florance Nightingale, 1854'te sivil hastanelerdeki kişilerden seçilen bir kafile ile İstanbul'a geldi ve savaştan dönen yaralıların ölüm oranını yüzde 42'den yüzde 2'ye düşürdü. Böylece hemşirelik alanında ünlendi.
''İYİLEŞTİRDİĞİM HER YARA BENİM İÇİN KÜÇÜK BİR MADALYA OLACAK''
"Besim Ömer Paşam, yiğitlerimizin yarasını sarmak gibi bir ulvi görevi yerine getirme saadetini tecrübe etmeme izin veriniz. İyileştirdiğim her yara benim için küçük bir madalya olacak… Bu hizmete koşarken hiçbir ödül beklemediğimi açık ve kesin bir dille ifade etmek isterim. Görevimiz efendim... Görevden de hangi şartlar altında olursa olsun kaçmam. Kaçamam. Canlarını sakınmayan bunca yiğidin yarasını sarmak için gitmekten ben neden imtina edeyim? Yolumuzda denizaltılar olsa bile. Ne fark eder? Ne gam ki Besim Ömer Paşam?.. Şunu iyi biliniz Paşam, içime doğmaktadır ki, Rabbim bizi bu görevimizin aciliyetinden, öneminden dolayı inşallah koruyacak ve esirgeyecektir. Gözetecektir. Oraya sağ salim gideceğiz ve yaralılarımızı alıp İstanbul'a yine sağ salim döneceğiz…"
Safiye Hüseyin, hastane gemilerinde korkusuzca ve fedakarca görevini yerine getirdi. Türkiye'de modern hemşireliğin gelişmesinde büyük katkısı olan Safiye Hüseyin Elbi, Kurtuluş Savaşı'nın ardından yaşamını hemşireliğe adadı ve hayatının geri kalanını hemşirelikle ilgili yazılar ve konferanslar vererek geçirdi.
Saltanat döneminde Almanya ve İsviçre'deki kongrelere katılmış olan Safiye Hüseyin Elbi, 1923 ve 1927 yıllarında Cenevre'de toplanan Uluslararası Hemşire Kongresinde Ulusumuzu hemşirelik alanında temsil eden ilk hemşire oldu.
SAFİYE HÜSEYİN BALKAN SAVAŞI'NDA
Dr. Besim Ömer Paşa tarafından, ağır yaralıların tedavi edildiği Asar-ı Atika Müzesi Hastanesi'nde görevlendirilen Safiye Hanım, Balkan Harbi sırasında yaşadığı zorlukları şöyle ifade eder:
''Petrol lambalarıyla, fenerleriyle gecenin birine ikisine kadar hastalara pansuman yapıp yataklarına yatırırdık. İcabında ameliyatlar da yapılırdı. Aylarca böyle çalıştım. Henüz dinlenmeye fırsat bulmadan Birinci Dünya Savaşı ilan oldu. Hasta bakıcı kurslarını takip etmiş, pratik görmüştüm ve elime geçen anatomi kitaplarını okumuştum.''
Ardından 950 kişilik Galata Hilal-i Ahmer Hastanesi'ne tayin olan Safiye Hanım, orada başhemşire oldu ve ender hastalıklara karşı tecrübe edindi. Safiye Hüseyin, o dönemi şu şekilde dile getirdi:
''Tetanos ve kangren gazoz hastalıklarının mütehassısı oldum. Bu hastalıkları benim gördüğüm kadar gören şimdi bir tek genç doktor yoktur.''
''BİZİM MESLEĞİMİZ AŞK İSTER''
"Bizim mesleğimiz aşk ister. Şimdi aşk yok. Bu yüzden Hemşirelik davamız henüz halledilmedi. Genç kızlarımız bu mesleğe rağbet etmiyorlar. Bizim zamanımızda hastanelerde hep paşa kızları çalışırdı. Dünyanın her tarafında bu böyledir. İsveçte ilk hastabakıcı teşekkülü kraliçenin nedimeleri ile başladı. Almanya'da bu davanın öncülüğünü Kontes Albach yaptı. Biz çalışmaya başladığımız zaman hastanede doktorlar da, hastalar da şaşırmışlar "buradaki üzücü, sıkıntılı şartlar içinde çalışmanız günahtır" demişlerdi. Ama biz böyle düşünmüyorduk. Bakımımızla iyileşen, gözleri parlayan hastalar görmek dünyalara bedeldir. Hastalara yardım etmek, acılarını dindirmek sevinciyle doluyorduk, gözümüz başka bir şey görmüyordu artık. Bir kadın eliyle bakılmak, kadın şefkatiyle sarılmak hastaların moraline de tesir ediyordu. Bize "valde sultan, valde hanım, hanım anne diyorlardı. Evimde iki çocuğumu bırakmıştım ama, hastaneden yüzlerce çocuğum vardı. Hepsi bana muhtaç. Harbi Umumide Reşit Paşa gemisindeydim. Yaralı çoktu, hastalar yerlerde yatıyordu. Başından ameliyat olmuş bir askeri şimdi de görür gibiyim. Yarası çok ağırdı, saatleri sayılıydı artık. Doktor her şeyi yapmıştı ama, iş işten geçmişti. Yanına gittim, dudakları kupkuruydu. Can çekişiyordu. Biraz su verdim, baktım alıyor, biraz daha verdim. Kımıldamaya başladı, ümitle koştum, süt tozu eritip kaşıkla yavaş yavaş içirdim. Durumu gittikçe düzeldi. Birkaç saat içinde ölümden hayata döndü."