Hz. Ömer kimdir? Hz. Ömer nasıl Müslüman oldu?
Hz. Ömer, İslam'ın ikinci halifesidir. Müminlerin emiri olarak bilinen Ömer bin Hattab, aynı zamanda tüm dünya için adaletin kapısıydı. Uzun boyu, sert mizacı ve güçlü fizik yapısının yanında iyi bir konuşmacıydı. Öyle ki Resul-i Ekrem, "Allah'ın emirleri konusunda ümmetimin en kuvvetlisi Ömer'dir" demişti. Gerçekleştirdiği fetihlerle birçok toprak ve kabileyi İslam'a kazandırdı; idari, iktisat, hukuk ve eğitim gibi birçok alana İslam'ın emirlerini uygulayarak tüm insanlara kıymetli bir miras bıraktı. Adaletin yeryüzündeki temsilcisi Hz. Ömer, 1376 yıl önce, sabah namazını eda ederken hain bir hançerin hedefi oldu ve dünya hayatına veda etti. Peki, Hz. Ömer kimdir? Hz. Ömer nasıl Müslüman oldu? Hz. Ömer'in hayatı...
Giriş Tarihi: 04.11.2018
13:53
Güncelleme Tarihi: 04.11.2020
09:01
"ALLAH, GERÇEĞİ ÖMER'İN LİSANI VE KALBİ ÜZERE YARATTI"
Hz. Ömer kaynaklarda uzun boylu, gür sesli ve heybetli bir kişi olarak tasvir edilir. Birçok kadınla evlenen Hz. Ömer ilk evliliğini Zeyneb bint Maz'ûn el-Cumahiyye ile yaptı. Abdullah ve Hafsa bu evlilikten doğan çocuklarıdır. Câhiliye döneminde evlendiği Müleyke bint Amr ve Kureybe bint Ebû Ümeyye'yi İslâmiyet'i kabul etmedikleri için müşrik kadınlarla evlenmeyi yasaklayan âyet (el-Mümtehine 60/10) doğrultusunda boşadı. Başka evlilikler de yapan Hz. Ömer son evliliğini 17 (638) yılında Hz. Ali ve Fâtıma'nın kızları Ümmü Külsûm ile yaptı. Hz. Ömer'in bu evliliğiyle Resûl-i Ekrem'le akrabalık kurma amacı taşıdığı bilinmektedir.
Aşere-i mübeşşereden olan Hz. Ömer aynı zamanda vahiy kâtiplerinden ve Resûlullah'ın en yakın sahâbîlerdendir. Kızı Hafsa ile Hz. Peygamber'in evlenmesi (3/ 625) onların bu dostluğunu daha da pekiştirmişti.
Resûl-i Ekrem kendisiyle birçok konuda istişare ederdi. Onun bazı görüşlerinin nâzil olan âyetlerle teyit edildiği görülmektedir. "Muvâfakāt-ı Ömer" denilen bu âyetler arasında şarabın kesin biçimde haram kılınması (el-Bakara 2/219), Hz. Peygamber'in evine gelen kimselerle hanımlarının perde arkasından konuşmasının daha uygun olacağı (el-Ahzâb 33/53), Kâbe'deki Makām-ı İbrâhim'in namazgâh ittihaz edilmesi (el-Bakara 2/125) ve münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl'ün cenaze namazının kılınmaması gerektiği (et-Tevbe 9/84) gibi hususlar örnek olarak zikredilebilir.
Hz. Ebû Bekir ile birlikte "şeyhayn" diye anılmış ve bazı fakih sahâbîler onların ittifak ettikleri hususları diğer sahâbîlerin görüşlerine tercih etmiştir. Hz. Ebû Bekir Medine'de kazâ işlerinin başına onu getirmişti.
Resûl-i Ekrem onun hakkında, "Allah, gerçeği Ömer'in lisanı ve kalbi üzere yarattı"; "Allah'ın emirleri konusunda ümmetimin en kuvvetlisi Ömer'dir"; "Muhakkak ki şeytan senden korkar, yâ Ömer!" demiş, "Ey Allahım! Ömer'in kalbinden haset ve hastalıkları çıkar ve onu imana tebdil et" şeklinde dua etmiştir. Hz. Ömer, "Sana vâiz olarak ölüm yeter ey Ömer!" ifadesini mührüne kazıtmış, kendisini malıyla ve canıyla Hz. Peygamber'in yoluna adamıştır.
"EMİRÜ'L MÜ'MİNİN" TABİRİ İLK KEZ ONUN İÇİN KULLANILDI
Hz. Ömer'in en meşhur lakabı "Fârûk"tur. "Hak ile bâtılı birbirinden ayıran" anlamındaki bu lakabı kendisine Hz. Peygamber'in, Müslümanların veya Ehl-i kitabın vermiş olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. İslâm tarihinde "emîrü'l-mü'minîn" tabiri ilk defa Hz. Ömer için kullanılmıştır. Sünnî ulemâsı, onun Hz. Ebû Bekir'den sonra Müslümanların en faziletlisi ve hilâfet makamına en uygun sahâbî olduğunda ittifak etmiştir.
Şiî ulemâsı ise Hz. Ali'nin hilâfetiyle ilgili ilâhî emir bulunduğunu, Hz. Ömer'in Ebû Bekir ve Ebû Ubeyde ile birlikte bu emre muhalefet ettiğini ve Resûlullah'ın cenazesi henüz ortada iken hilâfeti Hz. Ali'den gasp ettiğini ileri sürmüş, Hz. Ebû Bekir'in Ömer'i halife tayin etmesini de eleştirmiştir. Sünnî kaynaklarında Hz. Ebû Bekir'in yaptığı istişarelerden sonra Ömer'i yerine bırakmayı kararlaştırdığı, Hz. Ömer'in başarılı yönetiminin bu tayinin ne kadar isabetli olduğunu gösterdiği belirtilir. Hz. Ali, Ebû Bekir'in Ömer'i halife olarak bırakmasına karşı çıkmamış, ona ilk gün biat edenler arasında yer almış, onu desteklemiş ve onun yardımcısı olmuştur. Hz. Ömer de, "Ali olmasaydı Ömer helâk olurdu" diyerek bir gerçeği ifade etmiştir.
"ALLAH'IN EMRİ KONUSUNDA EN ŞİDDETLİSİ ÖMER'DİR"
Hz. Ömer sert mizaçlıydı. Onun bu özelliğini Resûl-i Ekrem, "Ümmetimin içinde ümmetime en merhametli Ebû Bekir, Allah'ın emri konusunda en şiddetlisi Ömer'dir" sözüyle dile getirmiştir. Hz. Ömer kadınlara karşı da çok sertti. Ancak Rabbinden korkması ve âhirette yaptıklarından hesap vereceğine dair olan kesin inancı şahsî özellikleri arasında mesuliyet duygusunu ön plana çıkarmış, mesuliyet duygusu onu sert ve haşin davranışlardan uzak tutmuştu.
"ÖMER ANILINCA ADALET ANILMIŞ OLUR"
Ayrıca Hz. Ebû Bekir döneminde Medine'deki kazâ işlerinin başında bulunarak tecrübe kazanmış, adalet sahasında gerçekleştirdiği icraatıyla insanlık tarihine geçmiştir. Onun hakkında Hz. Âişe'nin, "Ömer anılınca adalet anılmış olur, adalet anılınca Allah anılmış olur, Allah anılınca da rahmet iner" dediği nakledilir. Halifeliği süresince beytülmâlden ihtiyacı dışında hiçbir şey almamaya dikkat etmiş, sıradan bir Kureyşli gibi yaşamış ve Hz. Ali'nin bu konudaki tavsiyelerine uymuştur. Kaynaklarda zâhidâne bir hayat sürdüğü uzun uzun anlatılmaktadır.
Hz. Ömer kul hakkına riayet hususunda çok hassas davranmıştır. Onun bu hassasiyeti kendisinden sonra iş başına gelecek halifeye zimmîlerin hukukuna riayet edilmesi ve onlara verilen taahhütlere uyulmasına dair vasiyetinde görülür. Savaşlarda Müslümanların zarara uğramaması için gerekli tedbirleri alır, valilere de bu doğrultuda emirler verirdi. Onun savaşları Medine'den takip ettiği ve gelişmelere odaklanmış olduğu görülmektedir. Medine'de hutbe okurken İran cephesinde savaşmakta olan kumandanı Sâriye'ye, "Ey Sâriye! Dağa çekil, dağa!" diye hitap ettiği ve kumandanının bunu duyarak emri yerine getirip ordusunu kurtardığı rivayet. Resûlullah onun hakkında, "Sizden önceki toplumlarda Allah'ın kalplerine ilham verdiği kimseler vardı. Eğer benim ümmetimde de böyle kimseler varsa -ki şüphesiz vardır- muhakkak Ömer de onlardandır" demiştir.
İNSANLARIN HAKKINI ARAMASINA İMKAN TANIRDI
Hz. Ömer toplumu ilgilendiren bir konu ortaya çıkınca halkı Mescid-i Nebevî'ye çağırır, iki rek'at namaz kılındıktan sonra minbere çıkıp konuyu halka açardı. Halkın soru sormasına ve haklarını aramasına imkân tanır, kendisinin eleştirilmesini isterdi. Emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker esasına bağlı kalarak halifelik vazifesini yerine getirmekte çok büyük hassasiyet gösteren Hz. Ömer bütün emir ve yasakları önce kendi şahsında uygular, halka verdiği emirleri aile mensuplarına da söyleyerek bunlara riayet edilmesini isterdi.
Hz. Ömer namaz kıldırmak, hutbe okumak, fey ve zekâtları toplamak, mâbedlerin yapımı ve bakımıyla meşgul olmak, ramazan ayının başını ve sonunu ilân etmek, hac farîzasının yerine getirilmesi için tedbir almak ve haccın idaresini üstlenmek gibi görevleri de yerine getirirdi. Abdurrahman b. Avf'ı emîr-i hac tayin ettiği hilâfetinin ilk yılı hariç hac farîzasını bizzat kendisi idare etmiş, son haccında Resûl-i Ekrem'in hanımlarını da beraberinde götürmüş, halifeliği döneminde ayrıca üç defa umre yapmıştır.