Mehmet Akif Veda Hutbesine dair şiiri neden yazamadı?
Mehmet Akif Ersoy, yazma fikrini aklından hiç çıkarmayan bir şairimiz. "Nefsini bildiğinden beri Şeyday-ı Muhammed " olan usta şair, Peygamberimizin Veda Haccı ve Veda Hutbesini şiirleştirmek istemiş, bu eseri en küçük ayrıntısına kadar planlamıştı. Yazmaya başlamadan önce hadiselerin gerçekleştiği yerleri görmek istemiş, Mekke'ye Medine'ye gitmiş, Hira Dağı'na çıkıp Peygamberimizin sığındığı mağaraya dahi girmişti. Peki, Mehmet Akif Veda Haccı ve Hutbesine dair şiiri neden yazamadı?
Giriş Tarihi: 06.11.2019
15:34
Güncelleme Tarihi: 06.11.2019
15:38
PEYGAMBERİMİZİ LAYIKIYLA ANLATAMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORDU
Edirne Selimiye Camii'nde ezan okuyan Bursalı Hafız Emin Efendi'nin mevlitlerde okuması için Âkif'in kaside türünde bazı şiirler yazdığı bilinmektedir. Ancak makta beyitlerinde ismini bile zikretmediği bu şiirleri muhafaza etmediği gibi bilahare imha etmiştir. Anlaşılan odur ki yüz küsur şiirinde 11 bin mısra kaleme alan Âkif'in naat türünden eser vermemesinin özel bir nedeni bulunmaktadır:
O da Akif'in, Hz. Peygamber gibi üstün ahlak sahibi bir şahsiyetin layıkıyla anlatılamayacağına olan inancıdır.
VEDDA HACCI’NA ŞİİR YAZMAK İSTİYORDU
Böyle düşünmesine rağmen Hz. Peygamber'e şiir yazma arzunu büsbütün terk ettiği de söylenemez. O Hz. Peygamber'i layıkıyla anlatabilme arzusunu daima canlı tutmuştur.
Yazmak istediği bu türden şiirlerden birisi de Veda Haccı'dır.
BU FİKİR NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Mahir İz'in anlattığına göre Veda Haccı'nı yazma fikri bir dost meclisinde ortaya çıkmıştır. Veda Hutbe'sinin muhteşemliğinden ve insanlığa kazandırdığı evrensel ilkelerden söz ettikten sonra Edremitli Tahir Harimi Balcıoğlu (ö. 1952), Akif'e şöyle der:
"Aziz Üstad, bu ilahi levhayı senden başka tasvire kim muktedir olur? " Akif bu teklif karşısında şaşırır ve çok heyecanlanır. O andaki duygularını Tahir Harimi şöyle aktarmaktadır:
"Mehmet Âkif'in vahye mazhar olmuş gibi gözleri aktarıldı, vücudu ürperdi. Sanki bütün ruhu 1300 bu kadar sene evvel cereyan eden tarihin bu büyük gününde Hz. Peygamber'i dinleyen yüz bin insanın arasında o da bulunuyormuş gibi heyecanını zapt edemedi. Hepimizin gözleri yaşardı. İşte, Haccetü'l-Veda'a ait bu ilk recam senelerce onun gönlünde metfun kaldı. Akıbet ebedi vedaıyla hasretini bize saldı ."
‘PEYGAMBERİMİZİN VEDA HUTBESİNİ NAZMETMEK İSTİYORDU’
Öyle ki Ankara'nın o hareketli günlerinde bile aklından çıkaramadığı konulardan birisi bu şiiri yazmaktı. Bilindiği üzere mühim gördüğü vakaları hazmetmek, Âkif'in eski âdeti idi. Mahir İz konuya dair şunları söylemektedir:
"Bir gün Fatih'teki yanan evimizden nasılsa kurtulan ve Medine'de -Kadı iken- babamın Haydarâbâd'dan getirttiği Kenzü'l-Ümmal isimli hadis kitaplarını istedi. Oradan Haccetü'l-Veda'ı tetkike başladı Peygamberimizin son hutbesini nazmetmek istiyordu. Galiba kısmet olmadı. "
MEKKE VE MEDİNE’YE GİTMEK, HİRA DAĞI’NA ÇIKMAK…
Haccetü'l-Veda şiirinin planını hazırladığını ise bir arkadaşının Eşref Edip'e anlattığı bir hatıradan öğreniyoruz:
"Bu eseri ne kadar çok seneler hayalinde yaşatmıştı. Bu eser için ne çiçekler toplamıştı. Bu eserin en küçük teferruatına kadar planı hazırlanmıştır. Ama yazmadan önce yapmak istediği bir şey vardır. Bu hadisenin cereyan ettiği sahaları gidip dolaşmak... Mekke'ye Medine'ye gitmek… Hira Dağı'na çıkmak… Hz. Peygamber'in sığındığı gara [mağaraya] girmek… Orada birkaç gün kalmak… Onun gecesini görmek, o topraklara, o tavanlara temas etmek… Öpmek ve koklamak… Şiirin ilhamını orada almak ve sonra oturup bu eseri yazmak…"
Bu üstadın son eseri olacaktır.