Osmanlı'da memurlar nasıl yetişirdi?
Osmanlı'nın dünya gücü haline gelmesi yalnız ordularla değil aynı zamanda devlet kurumundaki görevlilerin gelişmesiyle de ilgiliydi. Osmanlı bürokrasisinde memurların çalıştığı bürolar 'kalem' olarak isimlendirilmişti. Peki, Osmanlı'da memuriyete kabul şartları nelerdi? Osmanlı memurları kaç saat çalışır, nasıl emekli olurdu?
Giriş Tarihi: 09.12.2019
16:03
Güncelleme Tarihi: 09.07.2020
11:21
Büro amirlerine have (hoca) adı verilirdi. Bu isim memuriyete yeni girenlere bir nevi "hocalık " yapmaları dolayısıyla kullanıldı. Yetişmek üzere büroya gelen memur adayları bir hacegana intisap ederdi.
Osmanlı bürokrasisinde memuriyetler tarihi süreç içerisinde devrin ihtiyaçlarına binaen oluşturuldu.
OSMANLI'DAKİ MEMURLARIN MESAİ SAATLERİ
Osmanlı'nın kuruluş yıllarından itibaren, memurlar her gün güneş doğmadan vazifelerine gelir ve güneş batmadan bir saat evvel sadrazamın müsaadesiyle evlerine dönerlerdi. Memurların günlük mesaileri 9-10 saat sürmekteydi. Mesai saatlerinin başlangıç ve bitişleri mevsimlere göre değişirdi.
BÜRO AMİRLERİ OLAN HACEGANLARIN GÖREVLERİ
Başlangıçta birçok vazife nişancı ve defterdarın uhdesindeyken, devletin büyümesiyle beraber işler çoğalmasıyla, o işlerin yürütülmesi için yeni memuriyetler kuruldu. 17. yüzyılda hacegan sayısı 50 civarındadır. Hacegan-ı divan-ı hümayun kendi arasında dört sınıftı. Birinci sınıf hacegana "menasıb-ı sitte" denilir ve bunlar üç defterdar, nişancı, reisülküttap ve defterdar emininden oluşurdu.
Büro personelinin işe devamları, amirleri olan hacegan tarafından kontrol edilirdi. Görevini aksatanlar haceganın arzı ile bürodan uzaklaştırılırdı.
Memurların dairede kanunlarda belirtilen kıyafetleri giymeleri de hacegan tarafından sağlanırdı. Memurların büronun evrakı üzerinde hata ve suistimal yapıp yapmadıkları da hacegan tarafından teftiş edilirdi. Maaş artışlarını da düzenlerdi.
MEMURLAR GELİRLERİNİ NEREDEN SAĞLARDI?
Memurların bir kısmının çeşitli geliri bulunurdu. Bir kısım kâtip ve şakirtler timar veya zeamete sahip olurlardı. Gedikli olanların timarları yüksek gelire sahipti.
Defterhane-i amire ve divan kâtipleri timar alırlardı. Maliye kâtiplerine timar verilmemesi kanundu. Ancak babalarından timar kalan maliye kâtipleri, bunların gelirinden istifade ederdi.
Katip ve çırakların bir kısmı ise ulufe alırdı. Bunlar maaşlarını üç aydan üç aya, küçük ruznamçe kaleminden alırlardı. Bazı memurların maaşları ise gümrük gelirinden karşılanırdı. Mesela, Defterhane-i Amire'de 1664-1692 yılları arasında görev yapan Katip İbrahim'in ulufesi 10 akçeden 80 akçeye yükselmişti.
Memur ve büro amirlerinin en önemli geliri ise kalemde yaptıkları işleri karşılığında aldıkları harçlardı. Kâtipler yazdıkları tezkireler ve defterlerden çıkardıkları kayıtlar için iş sahibinden belirli ücret alırlardı. Bu ücretlerin bir kısmı hazineye verilir, "katibiyye " kısmı ise kalem kisedarı vasıtasıyla dağıtılırdı. Timar ve ulufe tasarruf etmeden bürolarda çalışanların tek gelirleri kalem harçlarından aldıkları bu paylardı.