Osmanlı sultanlarından tarihi anekdotlar
Cem Sultan'ın papağanının, şehzadenin vefatından sonra birdenbire Cem Sultan'a Allah rahmet eylesin anlamına gelen "Allah yerhamu Sultan Cem" demeye başladığını biliyor muydunuz? Peki ya, Yavuz Sultan Selim'in İbn Kemal'den sıçrayan çamurla kirlenen kaftanının öldükten sonra sandukasının üzerine örtülmesini vasiyet ettiğini? Ya da Sultan Abdülhamid'in abdestsiz devlet belgelerini imzalamadığını? Sizler için Osmanlı sultanlarından tarihi anekdotları derledik.
Giriş Tarihi: 07.05.2020
08:59
Güncelleme Tarihi: 07.05.2020
09:32
SULTAN SÜLEYMAN'IN İRAN ŞAHINA YAZDIĞI TARİHİ MEKTUP
Yavuz Sultan Selim'in, 1514'teki Çaldıran Savaşı'ndan sonra İran'la diplomatik ilişkileri kesildi. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler Kanuni Sultan Süleyman'ın tahta çıkmasından sonra kurulabildi. Şah İsmail, 1523'te gönderdiği Rodos'un fethini kutladığı mektupta Kanunî için "O mücahitlere örnektir ve Cem, İskender, Hz. Süleyman ve Daryus gibi bütün sultanların Kayseri'dir" diyordu. Şah İsmail, bir yıl sonra ölünce tahta çıkan Tahmasb, Kanunî'ye bir mektupla cülusunu haber verdi. Ancak çok sert bir cevap aldı.
"Tahmasb Bahadır, uyulması vacip olan fermanım elinize ulaştığında bilesiniz ki, bundan önce merhum babam Sultan Selim Han ahirete göçtüğünde padişahlık mülkü ve hilafet tahtı bana kaldı. Sınırsız Osmanlı memleketi ve enine boyuna korunmuş bütün iklimler gücümün kabzasında, fermanımın pençesinde tutulmuş ve zaptedilmiştir. Padişahlar saadet kapımın toprağına yüz sürmüşler, cihanın sığınağı dergâhıma kulluklarını göstermişlerdir. Şimdi sen dahi kahramanlık kasırgasının vuruşu, dehşetli ezici gücümün cezalandırmasından zerresini görüp, ruh kuşunun ecel şahininden ve yüksek uçan doğan kuşundan kurtulmuş, vücuduna ok saplı avım idin. Savaş meydanında geniş cihan başına dar görünmüş, düşman avlayan yiğitlerin narası, top ve tüfek velvelesi, telaşa kapılan mutsuz varlığını ve rehberi şeytan olan askerini sersem etmişti. Ancak yüce soylu atalarımın övülmüş tabiatlarında, olgun insanlık ve sınırsız acıma ve bol şefkat merkezlenmiş olup, kaçanı kovalamak, zayıf düşeni öldürmek âdetleri olmayıp, pisliğe bulaşmış varlık noktanı askerimin parlak kılıçlarıyla zaman sayfasından kazımak mümkün iken, göz yumup, olanca hazinelerin yağma ve mamur vilayetlerin talan edilmiş, uğursuzluk gösteren bayrağının altında toplanan kavmin gazilerin kılıçlarına azık olmuştu.
Eğer asi huylu, sapkın kafanda zerre kadar yiğitlik olaydı, çoktan helak olurdun. Böyle lütfumuza uygun düştü ve kılıcımız altında can kurtarmana aman verildi. Niçin cihanın sığınağı dergâhımıza, göklerden farkı olmayan divanıma adam gönderip kulluk arzetmedin. Bu eksik akılla gururun, sapıklık dairesinden ayrılmaman, inşallah benim de yakında şark diyarına yönelmeme sebep oldu. Otağımızın Tebriz topraklarına, belki İran memleketlerine; Turan ve sair Semerkant vilayeti ve Horasan'a kurulması kararlaştırıldı. Bu zamana kadar geciktirilmesine Osmanlı topraklarının ucunda, Macar ve Frenk kâfirleri elinde olan Belgrad ve Rodos gibi büyük kaleler sebep oldu. Bu kalelerin her biri zamanın tuhaflıklarındandı. Kurtarılmaları için, tam donatılmış, düşman avlayan askerlerle üzerlerine gidildi. Rum şahbazlarının hücumuna dayanamadılar. Her biri az zamanda fethedilerek, kiliseleri İslam halkının cami ve mescidleri olup, küfür ve ayinleri tersine dönderildi. Şimdi haberin ola ki, seferim senin üzerine yönelip, rehberi zafer olan askerimin zaferle sonuçlanacak hücumları senin vilayetinedir. Daha önce savaş durumu, huylarından razı olunan nâmdar yiğitlere tenbih edilmiş, sana da bildirilmişti. Şöyle bil ki, ulu dağlar gibi, kalabalık güruh, vilayetine girip memleketini yağma etmeden, sapkınlık tacını başından çıkarıp atalarının yoluna uyarak abdal gibi keçe giyip, dervişlik zaviyesine ve tekkesine çekilip naiplerime uyarsan devlet ve mutluluk senin olur. İyilikten başka bir şey görmezsin. Aksi hâlde Firavun gururu ve Nemrut böbürlenmesi şâki yaratılışından ayrılmazsa, sapıklık yoluna gidici olursun. İnşallah çarpışmaların sesleri, askerin mızraklarının vereceği sıkıntı ve yıldırım gibi çakan topların sesi sana ulaştığında neye uğradığın biline. Şöyle ki, karınca gibi küçük olup yer deliğine girsen, avcı kuş gibi olup yüksekte uçsan dahi seni bırakmayıp, Allah'ın yardımıyla dünya toprağını senin pis varlığından temizlerim. Sözü dinlenen güçlü fermanıma cevap gönderip, erkeksen vaktine hazır olasın. Vesselam."
ABDESTSİZ İMZA ATMAYAN SULTAN
Mabeyn başkatibi Esad Bey, Sultan Abdülhamid'in devlet belgelerine gösterdiği büyük inceliği şöyle anlatır: "Bir gece İngiltere'den şifre geldi. Cevabı yazdım fakat Sultan'a imza ettirmek lazım idi. Gece yarısı yatak odasına gittim. Kapıyı vurdum, açılmadı. Bir daha vurdum yine açılmadı. Bekledim, bekledim, acaba bir emr-i hak mı vaki oldu, sultan bir şey oldu diye üçüncü defa hızlı hızlı vurmaya başlamadan kapı açıldı. Bir de baktım Sultan Abdülhamid, kolları sıvalı, elinde havlu kurulanıyor.
Tarih sahnesinde 'Ulu Hakan'
"Evladım, seni beklettim değil mi? Kusuruma bakma. Daha birinci vuruşunda uyandım. Böyle gece yarısı mühim bir imza için geldiğini anladım. Abdestim yoktu; abdest almak için seni beklettim. Çünkü bu milletin hiçbir kağıdına abdestiz imza atmadım. Onun için abdest aldım. Oku dinleyeyim." dedi. Okudum, "Çok güzel yazmışsın. Bismillahirrahmanirrahim" deyip imzaladı. İşte böyle, memleketi Allah'ın emri ile sadakatle idare ediyor idi."