Osmanlı’da saltanat alâmetleri
Türk Devletlerinde, devlet liderlerinin, sultanların, padişahların, kağanların ve hanların tarihte birtakım hükümdarlık alâmetleri vardı. Bu alâmetler sembolik olsalar da, hükümdarlığa işaret eder ve bu alâmetlerden birinin bile eksik olması durumunda hükümdarın meşruluğu sorgulanır hale gelirdi. Sizler için bu alâmetleri listeledik…
Giriş Tarihi: 07.10.2018
13:16
Güncelleme Tarihi: 06.02.2019
13:00
Padişahın huzuruna resmi veya hususi şekilde böyle kabule denirdi. 1574'e kadar padişahın eli, bu tarihten saltanatın ve hilafetin sonuna kadar eteği öpülürdü.
Padişah, ister İstanbul'da ister başka şehirde olsun, her cuma günü büyük camilerden istediğine, cuma namazı kılmak için giderdi. Buna selamlık resm-i alisi denirdi.
Bütün halk hakanlarını, dünyanın her tarafından gelen Müslümanlar halifelerini, yabancı Osmanlı hükümdarını görmek için birikirlerdi. Cami içinde dini olan merasim, yolda gidip gelirken çok büyük ölçüde askeri idi. Devlet büyükleri, büyük üniformaları ve nişanları ile katılırdı.
Padişah ata binerdi. Son üç padişah açık arabaya binerdi. Yol boyunca isteyen kişi, padişahın şahsına hitaben dilekçe verebilirdi. Bunları yaverleri toplar ve zarflar, açılmaksızın padişaha teslim edilir.
Boğaziçi'nde al yelken, 3 altın yaldızlı fener, 26 çift kürek, ince uzun, köşklü, uçar gibi seyreden kayığa, yalnız padişah binebilirdi.
Şehzadelerin makam kayıkları 26 çifte, mavi yelkenli; sultan ve kadın efendilerinki 24 çifte ve beyaz yelkenli; sadrazam kayığı ise 24 çifte ve yeşil yelkenlidir.
Şahane mücevherli sorguçlarıyla padişah, diğerlerinden ayrılırdı. Bu sorguç, 1826'dan önce kavuğa ve sonra fese konurdu.
Padişah askeri üniforma giyecekse, aynen müşir veya bahriye müşiri üniformasını giyerdi, fakat farklı olarak göğsü sırmalı işlemeliydi. Yani müşir ile vezir üniformalarının karışımıydı.
Tanzimat devrinde yalnız padişaha mahsustu. Zira müşirler yalnız apolet takarlardı, göğüslerinde sırma olmazdı; sivil olan vezirler ise göğsü sırmalı üniforma giyerdi.
Padişahın seyyar sayar gibi dairelerinden oluşan çadırına böyle denirdi.
Seyahat-i hümayun ve savaş maksadıyla ise sefer-i hümayun denen gezilerinde bu suretle iki eş otağ-ı hümayun yola çıkılır, biri bir konak ötede kurulurdu.
Tanzimat devrinde padişahlar hususi trene bindikleri için otağ âdeti kaldırıldı. Deniz seyahatlerinde padişah, yatına biner ve birkaç harp gemisi refakat ederdi. Klasik dönemde padişahın şahsına mahsus bir baştarda hazır tutulurdu.