Osmanlı’da saltanat alâmetleri
Türk Devletlerinde, devlet liderlerinin, sultanların, padişahların, kağanların ve hanların tarihte birtakım hükümdarlık alâmetleri vardı. Bu alâmetler sembolik olsalar da, hükümdarlığa işaret eder ve bu alâmetlerden birinin bile eksik olması durumunda hükümdarın meşruluğu sorgulanır hale gelirdi. Sizler için bu alâmetleri listeledik…
Giriş Tarihi: 07.10.2018
13:16
Güncelleme Tarihi: 06.02.2019
13:00
Tabl, Arapçada davul demektir. Mehter-hâne denen Türk askeri musikisinin başlıca musiki aletidir ve bayrak gibi kutsaldır.
Günün belli zamanlarında, hükümdar veya hükümdar temsilcisi eyalet valisinin sarayı önünde ve kalelerde halka askeri musiki dinletmek, Türk devletlerinde, hükümdarlık alâmetlerinden biridir. Onun için Selçuklu padişahı Osman Gazi'ye 1300 yılı başında, büyük uç beyi ve tabi hükümdar olduğunu bildirir tuğ ve sancak gönderirken, davulu da ihmal etmemiştir.
Mehter çalarken, veliahd dâhil herkesin ayağa kalkıp ayakta dinlemesi kânundu, yalnız padişah oturduğu yerden dinlerdi. Bundan, bir çeşit milli marş sayıldığı anlaşılır. Fatih'e kadar padişah da ayakta dinlerdi. Fatih padişahı bu kaideden istisna etti.
1300'den 1308'de Selçuklular düşünceye kadar mehterin Selçuklu padişahı adına vurdurulduğu açıktır. Hutbe ise 12 yıl önce,1288'de Karacahisar'ın fethi ile başlamış, ilk defa Osman Gazi'nin adı zikredilerek okunmuştur.
Arapçada rayet ve livâ kelimelerinin karşılığı bu Türkçe kelimeler, bir mızrağa geçirilmiş kumaş parçalarını ifade eder. Devleti, hanedanı, padişahı, milletin hükümdarlığını temsil eder. Kesin şekilde kutsaldır.
Yere düşürmemek için her şey göz alınır; nitekim yere düşürmemek için birkaç vezirin üst üste şehadeti göze aldıkları vakalar vardır.
Al renk; ki tam kırmızı değildir, turuncuya yakın, alev renginde, bir çeşit açık kırmızıdır, Türk hakanlarının hanedan rengidir. Selçuklu ve Anadolu Selçuklu padişahlarının hanedan rengi olan al'ı, Osmanoğulları da, onların meşru varisleri sıfatıyla kabul etmişlerdir. Pek çok yerde kırmızı ve yeşil sancaklar karşılık görür. Tabi devletlere de kendi bayraklarını kullanma hakkını vermişlerdir; nitekim bugün de birçok federe devletin, federal bayrak yanında, ayrı bayrakları vardır. Fakat sancak, kesin şekilde istiklali gösterir.
Sancakta hilal şeklinde ay vardır ki, Göktürklerden beri milli semboldür. Osmanlı'da ve bugün hilal ve yıldız şeklinde olan âlem ise, Göktürklerde Bozkurt başı idi.
Sancağa yakın Türk milli saltanat alametidir. Tuğ, atkuyruğunun bir mızrağa geçirilmesinden ibarettir. Kuyruk, al renge boyanır.
Göktürklerde tuğ'un bozkurt başı olan âlemi Osmanlı tuğunda yoktur. Padişah 9 bazen 7 tuğ ile temsil edilir ki 9, Eski Türkler'de uğurlu sayıdır. Vezir ve diğer görevlilerin taşıdıkları tuğlar, ancak padişah namıdır. Bu şekilde sadrazam 5, serdar vezir 4, vezir 3, beylerbeyi 2 ve sancak beyi 1 tuğ taşırlar.
Her tuğu, törenlerde ve savaşta "tuğu" denen ayrı ayrı askerler yüksekte tutar. Bahriye'de tuğ yerine fener vardır.
HÜMÂYUN VE ŞÂHÂNE KELİMELERİ
Padişaha ait her şeye her nesneye hümâyun ve şâhâne sıfatları eklenir ki, Osmanlı hükümdarından başka hiçbir hükümdar ve kişi için kullanılmaz.
Hümâyun kelimesini Selçuklulardan almışlardır. Şâhâne kelimesi ise son asırlarda hümâyun ile birlikte kullanılmıştır.
Arapça olarak tevki' de denen tuğra, padişahın girift ve çok sanatlı bir şekilde istif ve tezyin edilmiş imzasıdır.
"Sultan Mehemmed bin Murad el-muzaffer daima" Bu, Fatih Sultan Mehmed'in tuğrasıdır.
Padişahın yaptırdığı veya devletin olan her yapıya ve her ferman'a tuğra konurdu. Çok defa tezhip edilir yani altınlanırdı. Bu gelenek Selçuklulardan alınmıştır.