Osmanlı'nın ilk müderrisi Davud-i Kayseri
Büyük ilim tarihimize adını altın harflerle yazdırmaya hak kazanmış ulema öncüsü Davud-i Kayseri, "dünya bilinmeden ahiret anlaşılmaz" esasına bağlıydı ve gösterişten uzak bir tutumla ömür sürdürdü. Osmanlı'nın ilk müderrisi ve ilk düşünürlerinden bir tanesiydi. Vahdet-i vücud nazariyesini felsefî mahiyette yorumlayan ve savunan ilk sufi müellifti. Bütün tabiat olaylarını enerji ve enerji değişimiyle açıklayan fizik ve felsefe doktrini enerjetizmi, Batı'da bu görüşün kurucusu olan Wilhelm Ostwald'dan altı yüzyıl önce Davud-i Kayseri temellendirmişti. İşte, bilimden tasavvufa eğitimden felsefeye birçok alanda kendini göstermiş büyük alim…
Giriş Tarihi: 16.04.2019
16:31
Güncelleme Tarihi: 16.04.2019
17:18
Havassın tevhidi avamın tevhidinin üstündedir; bu, şuurla yaşanan mutasavvıfların ulaştıkları tevhid olup fiillerin, sıfatların ve zâtın tevhidi olmak üzere üçe ayrılır. Üç çeşit tevhide "beraberce yaşanan tevhid" (et-tevhîdü'ş-şühûdiyye) adını veren Dâvûd-i Kayserî'ye göre tevhidin dinî, mantıkî ve aklî veya ontolojik üç temeli vardır. Dinî tevhid insanın, peygamberlerin ve dinlerin öğretilerini takip ederek Allah'ın birliğini kabul etmesidir. Mantıkî ve aklî tevhid, insanın kendi düşüncelerinin kendisini Allah'ın varlık ve birliğine götürmesidir. Ontolojik tevhid ise insanın bir şuur varlığı olarak Allah'tan başka hiçbir varlığın olmadığına inanması ve bunu bilmesidir.
KENDİSİNDEN SONRAKİ SUFİLERİ ETKİLEDİ
Dâvûd-i Kayserî, daha çok Fuṣûṣü'l-ḥikem şerhiyle kendisinden sonraki müellif sûfîleri etkilemiştir. Bu şerh daha kendi döneminde Anadolu'nun dışında tanınmış, Altın Orda Devleti'nin merkezi Saray'a ulaşmış ve burada Emîr-i Kebîr Hemedânî (ö. 786/1385) Fuṣûṣü'l-ḥikem'e yazdığı şerhte Dâvûd-i Kayserî'nin eserini esas almıştır. Anadolu sahasında ise ilk olarak Şeyh Bedreddin onun şerhine bir ta'lîkāt kaleme almış, ancak bu eser günümüze ulaşmamıştır.
Molla Fenârî, Kutbüddin İznikî, Sofyalı Bâlî Efendi, Abdullah Bosnevî ve İsmâil Hakkı Bursevî gibi Osmanlı âlim ve mutasavvıfları da Dâvûd-i Kayserî'nin Fuṣûṣü'l-ḥikem şerhindeki görüşlerinden etkilenmişlerdir. Onun bu şerhinin tesiri XX. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Nitekim İzmirli İsmail Hakkı, Dârülmuallimîn'de öğrenci iken Fuṣûṣü'l-ḥikem dersi almak isteyince hocası Ahmed Âsım Bey kendisine Dâvûd-i Kayserî'nin şerhini okuttuğunu söyler.
MATLA'U HUSUSİ’L-KİLEM Fİ ME'ANİ FUSUSİ'L-HİKEM
Dâvûd-i Kayserî'nin en meşhur eseridir. Mukaddimesinde felsefî tasavvufun bütün meseleleri on iki bölüm halinde incelenmiştir. Müellifin "Mukaddimât" adını verdiği bu kısım, genellikle ayrı bir eser gibi değerlendirilip şerhin metninden ayrı olarak istinsah edilmiştir. Müstensihlerin Risâletü'l-vücûd, Risâletü vahdeti'l-vücûd, el-Usûl fi't-tasavvuf, Risâle fi'l-gayb ve'l-ʿayn gibi adlar verdikleri mukaddime, bazı kaynaklarla kütüphane kataloglarında da ayrı bir eser gibi gösterilmiştir.
Dâvûd-i Kayserî eserini İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han'ın veziri Gıyâseddin Muhammed İbn Reşîdüddin Fazlullah'a ithaf etmiştir. Bu vezir hükümdarla birlikte 736 (1335) yılında şehit edildiğine göre kitap bu tarihten önce kaleme alınmış olmalıdır. Birçok yazma nüshası bulunan eser mukaddimesiyle birlikte ilk defa Tahran'da, ertesi yıl da Bombay'da Mirza Muhammed Şîrâzî tarafından taşbaskı olarak yayımlanmıştır. Celâleddin Aştîyânî eserin mukaddimesini Şerh-i Mukaddime-i Kayserî ber Fuṣûṣü'l-ḥikem adıyla Farsça olarak şerh etmiştir.
(TDV İslam Ansiklopedisi, Türk Edebiyatı dergisi)