Savaş esiri olan İspanyol Mihrimah Sultan'ı nasıl tedavi etti?
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, içinde bulunduğu geminin Osmanlı donanması tarafından ele geçirilmesiyle savaş esiri olmuş bir isim Pedro de Urdemalas. Ailesinde bitkilerle hastaları tedavi eden pek çok kişi bulunduğu için bu konuda bilgili olan Pedro, mesleği sorulduğunda "doktor" olduğunu söylemiş, eline geçen bir tıp kitabı sayesinde gemideki hastaların çoğunu iyileştirmişti. Mihrimah Sultan'ın bir süredir devam eden hastalığı nedeniyle de Pedro çağrılmış ve gerçekleştirdiği tedavi sayesinde mükâfat olarak esareti sona ermişti.
Giriş Tarihi: 03.09.2019
09:18
Güncelleme Tarihi: 03.09.2019
09:20
‘BENİ AZAD EDECEĞİNİ DE SÖYLEDİLER’
Bir kere görelim, gereğini yaparız, dedim. Görmek olmaz deyince ben de idrar ve nabız yoklamasına girişmeksizin hiçbir şey yapamayacağımı, kesin olarak anlattım.
Hazır bulunan kimselerin sözlerimi tasvip ettiklerini sezen paşa, diller döküldükten sonra, hatta başı üzerinde yerim olduğunu söyledikten sonra, kendisinin ve kardeşinin varlıklarının, hep hastaya bağlı olduğunu, o ölürse mahvolacaklarını açıklayarak, elimden geleni esirgemememi istedi ve beni azad edeceğini ilave etmeyi unutmadı.
‘MUAYENE OLMAYA MÜSAADE EDER Mİ DİYE SORDURDU’
Anlayışlı bir kimse, bütün Türkleri gibi kıskanç bir koca olan Rüstem Paşa, bilgilerimi denemek için benimle konuşmada bulunduktan sonra, o da hasta ile görmeden meşgul olup olmayacağımı öğrenmek istedi.
Ben diretince, sultana haber salarak, kardeşinin kölesi tarafından muayene olunmaya müsaade eder mi diye sordurdu. İleride, Türklerin adetlerinden bahsederken de anlatacağım gibi orada kocalarla karılar ayrı ayrı yerlerde oturduklarından, cevabı biraz beklemek gerekiyordu.
‘ELİNDEN BAŞKA HER TARAFI BİR ÇARŞAFLA ÖRTÜLÜYDÜ’
Sultandan muvafakat izni cevabı gelince, birlikte yanına gittik. Hastanın döşeğine yaklaştığım vakit, bir elinden başka her tarafının sırma sırma işlemeli bir çarşafla örtülü bulunduğunu gördüm. Uzatılan havluya ellerimi sildikten sonra nabzını yokladım.
Becerebildiğim kadar Türkçe "öbür elini de ver sultan" dedim. Kocası, "Yeter artık, tek bir el bile yeterli" dedi. Ben bir yandan sultanı görmek arzusuna kapılarak bir yandan da giriştiğim işin icabı olarak, soğukkanlılıkla, hastaya, gene Türkçe "Dilini çıkar Sultan" dedim.
‘SULTAN 12 GÜN GEÇMEDEN İYİLEŞTİ’
İstemeye istemeye yatan ve zannımca benimle konuşmayı arzu eden hasta, kocasına doğru hiddetle bakıp, "Ne çıkar, kâfir değil mi?" diyerek örtünün altından başını ve kollarını çıkardı ve biraz sıkıntıyla dilini gösterdi. Hareminin kesin tutumu karşısında kocası sesini çıkaramadı.
Sultan 12 gün geçmeden iyileşti. Son ziyaretimde daha döşeğine yaklaşmadan, başparmağını havaya doğru kaldırarak "Aferin hekimbaşı!" dedi.
‘MOR RENKTE BİR KÜRKÜ OMUZLARIMA YERLEŞTİRDİ’
O esnada kendisini gözeten bir haremağası girdi ve içi samur kaplı ve yüzü pek ince dokunmuş, mor renkte bir kürkü omuzlarıma yerleştirdi. Nabzını yoklayıp ateşinin düştüğünü görünce gözlerimi göğe doğru çevirerek tanrıya şükrettim.
Sultan, dileyebileceğim herhangi bir şeyi yerine getirmekten geri kalmayacağını, verdiği robayı giydikçe, kendisini daima hatırlamamı, en büyük arzumun azad edilmek olduğunu bildiğinden, bunu da çok geçmeden yaptıracağını söyledi.