Tarihe tanıklık eden mimari şaheser: Vahdettin Köşkü
Bundan iki asır önce inşa edilen ve Vahdettin'in planını bizzat çizdiği Vahdettin Köşkü, mimari bir şaheser olarak anılıyor ve bugün birçok diplomatik zirveye ev sahipliği yapıyor. Sultan Vahdettin'in şehzadelik dönemini geçirdiği; "Ben devlet ve memleketime hizmet etmek ümidinde bulunmasaydım, köşkümden çıkmazdım" dediği köşkün hikâyesini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 27.10.2018
18:21
Güncelleme Tarihi: 14.01.2019
11:02
VAHDETTİN KÖŞKÜN PLANINI BİZZAT ÇİZDİ
Sultan Vahdettin, kendi ismiyle anılan ve soğan başlı kulesi olan sarı köşkü, Yıldız Sarayı'nda ağabeyi Sultan II. Abdülhamid'i ziyareti esnasında Rus Çarı'nın gönderdiği bir hediyenin üzerindeki köşk resminden esinlenerek yaptırmıştı.
Köşkün iç taksimatını bizzat kendisi hazırlamış, planı ise Mimar Vallaury'e çizdirmişti. Kendisi için bu sarı köşkü yaptırırken ikinci annesi sayılan Şayeste Kadınefendi için de aynı yere iki katlı beyaz bir köşk yaptırdı.
Zira çocuk yaşta annesini kaybeden Vahdettin'i, Şayeste Kadınefendi büyütmüştü. Bu köşkün planını da Sultan Vahdettin bizzat kendisi çizmiş, inşaatı Süleyman isminde bir ustaya yaptırmıştı.
VAHDETTİN’İN ŞEHZÂDELİK DÖNEMİNİN ŞAHİDİYDİ
Sultan Vahdettin'in şehzâdelik dönemi bu köşkte geçmişti.
Başlangıçta kışları Feriye Saraylarında, yazları Çengelköy Köşkü'nde kalan Sultan Vahdettin, zamanla tamamen buraya taşınmış, merasimler ve resmî vazifeler dışında veliahtlık döneminde dahi köşkten ayrılmamıştı. Vahdettin, bir nevi münzevi bir hayat yaşıyordu bu köşkte.
Vahdettin, 24 yaşındayken Emine Nazir Eda Hanım ile evlenince Feriye Saraylarından birine yerleşmişlerdi; ancak bir gece yarısı çıkan korkunç bir yangın tüm sarayı küle çevirmişti.
Şehzâde Vahdettin, bu saraydan canını ve canı gibi sevdiği ata yadigârı, dedesi Sultan II. Mahmut'tan kalma yazı takımını kurtarabilmişti.
TAHTA GEÇİNCEYE DEK KÖŞKTE KALDI
Hanımını ve yazı takımını alarak Çengelköy'ün yolunu tutan Şehzâde Vahdettin Efendi, tahtın başına geçinceye kadar bir daha da dönmedi saraylara.
Şehzâde Vahdettin, Veliaht Yusuf İzzettin Efendi'nin vefatıyla veliaht, Sultan Reşat'ın vefatının ardından ise 57 yaşında Osmanlı Sultanı oldu.
Köşke veda etme vakti geldiğinde Sabiha Sultan, babasının padişah olduğu gün köşkten ayrılmalarını şöyle anlatır:
"…Annem de hemşirem de ben de, üçümüz de, Dolmabahçe'ye giderken gözyaşlarımızı tutamayacak kadar müteessirdik."
TOPKAPI SARAYI’NA ULAŞTIĞINDA İLK SÖYLEDİĞİ SÖZ
1918 yılının Temmuz Ayında, bir Ramazan günü Osmanlı'nın yeni hükümdarı Sultan Vahdettin'i taşıyan istimbot, Sarayburnu İskelesi'ne yanaştı.
Mabeyn erkânı, nâzırlar heyeti ve Enderun vazifelileri Topkapı Sarayı'nın bahçesinde el pençe divan bekliyordu. Vahdettin Han, Enver Paşa ile birlikte iskeleden saraya kadar saltanat arabasıyla geldi ve saraya girince direkt olarak Bağdat Köşkü'ne gitti.
Tam köşkün kapısından girerken dizlerindeki romatizması azınca abanoz bastonunu istedi. "Bastonunuz Çengelköy'deki köşkte kalmış efendimiz" cevabını alınca da yüzünü ekşiterek şu sözler döküldü dudaklarından: "Bu bir felâket".
Sultan olarak geldiği Topkapı Sarayı'nda söylediği ilk söz bu olmuştu ve bundan sonra felaketler sadece saltanatı değil, hayatı boyunca birbirini takip edip durdu.
“HİZMET ÜMİDİNDE BULUNMASAYDIM KÖŞKÜMDEN ÇIKMAZDIM”
Padişah olduktan sonra Yıldız ve Dolmabahçe Sarayı'nda da, vatanı terk edip San Remo'da yaşamak zorunda kaldığı günlerde de, Çengelköy'deki köşkü hiç unutamadı Sultan Vahdettin.
Hatta bir ara Dolmabahçe'de iken pencereden boğaza bakarak şu sözleri söylemişti teessürle: "Ben devlet ve memleketime hizmet etmek ümidinde bulunmasaydım, Çengelköy'de rahat rahat otururken bu görevi kabul etmezdim. Bu yaştan sonra mezarıma "pâdişah" diye yazdırmak niyetinde değilim."