Türk - Japon dostluğunun simgesi: Ertuğrul Fırkateyni
Türk-Japon dostluğunun ilk adımları, tarihimizin en büyük deniz faciası olarak bilinen Ertuğrul Fırkateyni ile atıldı. Peki, 19. yüzyılda gerçekleşen Türk - Japon felaketi nasıl ve nerede meydana geldi? İşte, Ertuğrul Fırkateyni hakkında bilmeniz gerekenler...
Giriş Tarihi: 15.09.2019
10:11
Güncelleme Tarihi: 16.09.2024
15:30
1890 YILINDA JAPONYA'YA ULAŞTI
◾ Karaya çıkan Osmanlı denizcileri, halkla birlikte Cuma namazı kılar. Bombay'da 100 binden fazla kişi gemiyi ziyaret eder, bölge Müslümanları üzerinde Ertuğrul'un ziyareti büyük tesir bırakır. Nitekim II. Abdülhamid'in bu seferden bir amacı da İslam halifesinin görünürlüğünü artırmaktır.
◾ Gemi, 28 Kasım'da Singapur'a ulaşır ve uygun havayı yakalamak için burada dört ay kalır. Singapur'dayken Sumatra ve Cava gibi bölgelerin Müslümanları gemiye gelerek fırkateyn komutanına durumlarını anlatır.
◾ Singapur'dayken gemi komutanı amiraliğe terfi ettirilir. Yolda 13 kişi koleradan vefat eder ve gemi, 22 Mayıs 1890'da Japonya'ya ulaşır. Burada da aynı büyük ilgi ile karşılanır.
OSMAN AMİRAL'İN KORKUSU
◾ Bir taraftan toplar atılırken bir taraftan da binlerce Japon'un tezahürat yapar. Yola koyulan Amiral Osman Paşa, 13 Haziran'da imparatorun huzuruna çıkar ve padişahın mektubunu ve gönderdiği nişanı takdim eder. Gerekli temaslar yapıldıktan sonra dönüş yolculuğu başlar.
◾ Japonya'da üç ay kadar kalan Ertuğrul Fırkateyni, 14 Eylül 1890'da Yokohama'dan hareket eder. Osman Amiral yola çıkmadan önce Japon yetkililere şunları söyler:
"Ertuğrul'un makinesi iyi halde olmadığı için şiddetli bir fırtınaya dayanamayacağından korkmaktayım . Ekim'in ortalarına kadar Japonya'da kalır isek o zamanlar Japon ve Çin sularında fırtınalar kesilmiş olacağından makineye lüzum kalmaksızın yelken ile gidebileceğimi ümit ediyorum"
↪ Fakat bazı erlerin koleraya yakalanmasından ötürü geminin hareket tarihi öne çekilir.
KAZA HABERİ
◾ Ertuğrul Fırkateyni dönüş yolundayken fırtınaya yakalanır. Gemi, fırtınaya mukavemet edemeyerek 16 Eylül 1890'da Kii Yarımadası'nın güney ucunda yer alan Wakayama iline bağlı Kaşinozaki burnunun açıklarında kayalara çarparak batar.
◾ Gemi komutanıyla beraber 527 kişi şehit olur. Kazadan yaralı olarak kurtulabilen 6'sı subay 63'ü tayfa 69 kişiye ise fener işçileri ve köylüler ilk yardımda bulunur.
◾ Yaralılara Alman savaş gemisi Wolf ve Japon gemisi Buci Maru ulaşmıştır. Durum Japon yetkililerce ancak 18 Eylül'de fark edilir. Kaza haberi bundan sonra ajanslar aracılığı ile dünyaya duyrulmuş olur.
Tarihe damga vuran unutulmaz gemiler
İLK ADIMLAR
◾ Alman Savaş gemisi Wolf , 21 Eylül'de yaralıları Kobe'ye ulaşır. Yaralılar Japon hükümeti tarafından hazırlanmış hastanede ve bizzat imparatorun gönderdiği doktorlar tarafından tedavi altına alınır. Ertuğrul kazazedeleri Japonların yakın ilgisi ile tedavi edilir.
◾ Kongo ile Hiyei adlı iki Japon kruvazörü 10 Ekim 1890 tarihinde beraberinde kazadan kurtulan 69 denizcimizle Japonya'dan hareket ederler. 2 Ocak 1891'de İstanbul'a ulaştılar.
◾ Japon gemileri İstanbul'da çok parlak ve samimi gösterilerle karşılanır. Sultan II. Abdülhamid gemi kumandanlarını huzuruna kabul edip iltifat eder ve kendilerini nişan ile ödüllendirir. Böylece Türk-Japon dostluğunun ilk adımları atılır.
◾ Gemide bulunan Bartınlı Ahmet Erkiş 1937'de kendisiyle yapılan bir röportajda faciayı şöyle anlatmıştı:
"Hareketimizden bir gün sonra dehşetli bir fırtına koptu, kara görünmüyor, denizin üstünde bizden başka gemi yok, saman çöpü gibi sallanıyoruz. Dağ gibi müthiş bir dalga geminin üzerine çöktü, arkadan başkaları geldi. Mürettebatta kargaşalık; gemi de su almaya başladı. Gemicilerimiz, arkadaşlar halatlara tırmanmaya başladılar. Fakat dağ gibi dalgalar direkleri aşıyordu. Bu sırada korkunç bir çatırtı duyuldu. Gemi bir kayaya çarpmıştı. Denize düştüm, bir tahta parçasına sarıldım, dalga beni dibe sürükledi. Boğulmak üzere iken nasıl olduğunu anlamadan kendimi bir kayanın üstünde buldum, kurtulmuştum. Çıldırmış denizin ortasında aynı kaya üstünde yanımda bir kaç arkadaşım daha vardı. Sevinçten hep beraber hüngür hüngür ağlıyorduk. Yakında bir deniz feneri gözümüze ilişti. Kendini kurtarabilen öbür arkadaşların sığındığı bu fenerin çevresine bin bir tehlike ve zorlukla canımızı atabildik. Yetmiş kişi kadardık. Bu adacıkta çıplak, aç, bir damla içecek susuz yaşadık. Ümidimizi kesmedik, nihayet bir gemi gördük. Bir Alman gemisi imiş, yanaştı, bizi aldı, hastanesi olan bir limana götürdü.Yetmiş gün orada tedavi edildik."
Ölüleriyle yaşayan medeniyet: Osmanlı