Türk - Japon dostluğunun simgesi: Ertuğrul Fırkateyni
Türk-Japon dostluğunun ilk adımları, tarihimizin en büyük deniz faciası olarak bilinen Ertuğrul Fırkateyni ile atıldı. Peki, 19. yüzyılda gerçekleşen Türk - Japon felaketi nasıl ve nerede meydana geldi? İşte, Ertuğrul Fırkateyni hakkında bilmeniz gerekenler...
Giriş Tarihi: 15.09.2019
10:11
Güncelleme Tarihi: 16.09.2024
15:30
İLK ADIMLAR
◾ Alman Savaş gemisi Wolf , 21 Eylül'de yaralıları Kobe'ye ulaşır. Yaralılar Japon hükümeti tarafından hazırlanmış hastanede ve bizzat imparatorun gönderdiği doktorlar tarafından tedavi altına alınır. Ertuğrul kazazedeleri Japonların yakın ilgisi ile tedavi edilir.
◾ Kongo ile Hiyei adlı iki Japon kruvazörü 10 Ekim 1890 tarihinde beraberinde kazadan kurtulan 69 denizcimizle Japonya'dan hareket ederler. 2 Ocak 1891'de İstanbul'a ulaştılar.
◾ Japon gemileri İstanbul'da çok parlak ve samimi gösterilerle karşılanır. Sultan II. Abdülhamid gemi kumandanlarını huzuruna kabul edip iltifat eder ve kendilerini nişan ile ödüllendirir. Böylece Türk-Japon dostluğunun ilk adımları atılır.
◾ Gemide bulunan Bartınlı Ahmet Erkiş 1937'de kendisiyle yapılan bir röportajda faciayı şöyle anlatmıştı:
"Hareketimizden bir gün sonra dehşetli bir fırtına koptu, kara görünmüyor, denizin üstünde bizden başka gemi yok, saman çöpü gibi sallanıyoruz. Dağ gibi müthiş bir dalga geminin üzerine çöktü, arkadan başkaları geldi. Mürettebatta kargaşalık; gemi de su almaya başladı. Gemicilerimiz, arkadaşlar halatlara tırmanmaya başladılar. Fakat dağ gibi dalgalar direkleri aşıyordu. Bu sırada korkunç bir çatırtı duyuldu. Gemi bir kayaya çarpmıştı. Denize düştüm, bir tahta parçasına sarıldım, dalga beni dibe sürükledi. Boğulmak üzere iken nasıl olduğunu anlamadan kendimi bir kayanın üstünde buldum, kurtulmuştum. Çıldırmış denizin ortasında aynı kaya üstünde yanımda bir kaç arkadaşım daha vardı. Sevinçten hep beraber hüngür hüngür ağlıyorduk. Yakında bir deniz feneri gözümüze ilişti. Kendini kurtarabilen öbür arkadaşların sığındığı bu fenerin çevresine bin bir tehlike ve zorlukla canımızı atabildik. Yetmiş kişi kadardık. Bu adacıkta çıplak, aç, bir damla içecek susuz yaşadık. Ümidimizi kesmedik, nihayet bir gemi gördük. Bir Alman gemisi imiş, yanaştı, bizi aldı, hastanesi olan bir limana götürdü.Yetmiş gün orada tedavi edildik."
Ölüleriyle yaşayan medeniyet: Osmanlı