Dünya tarihine yön vermiş Müslüman bilim insanları
Batı'nın kendi icadı veya çalışmaları olarak aksettiği birçok yenilik, aslında adeta güneşin doğuşu gibi şarktan kendini göstermişti. Birçok İslam bilim adamının yaptığı çalışmalar, keşifler ve icatlar hem şaşırtıcı hem de hayranlık uyandırıcı nitelikte. Üstelik Batı medeniyetlerinde de kendilerine hatırı sayılır şekilde yer edinmişler. İslam bilim dünyasının parlayan güneşlerini ve bize bıraktıklarını sizler için derledik.
Gerçek adı Ebu Ali Hüseyin, çağdaşları Şeyhü'l-reis öğrencileri Reis, Batı dünyasının ise Avicenna adıyla tanıdığı İbn-i Sina, her ne kadar hekim olarak şöhret yapmışsa da matematik, astronomi, fizik, kimya, jeoloji, felsefe, teoloji, şiir ve müzik onun dehasıyla zenginleşmişti. Kuşyar adlı bir doktorun yanında okuduğu tıp kitapları sayesinde tıpta yoğunlaştı. İbn-i Sina 57 yıllık yaşamına birçok bilimsel ve felsefi çalışmanın yanı sıra devlet adamlığını da sığdırdı.
TIPTA ALTI ASIRLIK BİRİNCİ KAYNAK
Tıpla ilgili 2 önemli kitabı var. İlki, Kalp İlaçları Risalesi ve Kanun 'dur. Bu eserinde önce kalp hakkındaki teorileri ve genel olarak ilaçların özelliklerini ele almış, sonrasında kalp ilaçlarını ele alıp, alfabetik sırayla onların özelliklerini ve hangi kalp rahatsızlığına iyi geldiğini belirtmiştir.
Diğeri de İslam dünyasının yanı sıra Avrupa'da da tanınmasını sağlayan El Kanun Fi't Tıb (Tıbbın Kanunu) isimli eseridir. Yaklaşık altı yüzyıl boyunca Asya ve Avrupa'daki tıp okullarında okutulan bu eser 5 ciltten oluşur. Çin, Hint, Mısır'ın geleneksel tıp bilgilerini de içerir. Eserde kanıta dayalı tıp, deneysel tıp, klinik testler, verimlilik analizi, risk faktörü ve sendroma dayalı hastalık teşhisi gibi konular yer alır. Ayrıca ilaçbilim alanında önemli bilgilerde bulunur. Ancak, eserin gözlem ve deneye dayanan, ama bir yandan da hurafelerden tam olarak da kurtulamayan özelliği de görülür.
MATEMATİK VE METAFİZİĞİ KENDİ BAŞINA ÖĞRENDİ
İbn-i Sina matematikte mantık ve öklit geometrisini ünlü matematikçi Abdullah Natili'den, fizik, matematik ve metafiziği kendi kendine öğrenmişti. Matematik kavramları üzerinde duran İbn-i Sina'nın matematik felsefesinin kurucularından biri olduğu söylenebilir.
Fizikle ilgili olarak optik, fizyolojik optik ve dinamik konularına ilgi duyan ve bu konudaki klasik bilgileri tartışarak yeni görüşler ileri süren İbni Sina, fizikteki önemli konulardan birisi olan hareketin açıklanmasında, Aristo'nun görüşüne karşı çıkar ve herhangi bir cisim bir engelle karşılaşmıyorsa onun hareketinin sürekli olduğunu söyler. Bu, daha sonra Newton tarafından da aynı şekilde ifade edilen Birinci Newton Yasası'dır.
RUHA DÜŞÜNME YETİSİNİ KAZANDIRDI
Kimyada (simya) transmutasyon teorisinin doğruluğunu araştırmış ve reddetmiştir. Çünkü her maddenin kendine ait özellikleri vardır. Teorisinin doğruluğunu deneysel olarak da göstermiş, saptamış ama onun yerine koyulacak yeni bir önerisi de yoktu. İbn-i Sina astronomide de Aristo'dan farklı düşünmez. Takvim çalışmasına girer, mikrometreyi ve Azimut kadranını (astronomik pusula) bulur, bu da teknolojik gelişmelere katkıda bulunduğunu gösterir.
İbn-i Sina felsefeyle de ilgilenir. El-Kindi, El-Farabi ve İbn-i Rüşd ile birlikte dört Aristotelesçi İslam filozofu arasında yer alan İbn-i Sina'ya göre felsefe ilimleri teorik ve pratik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Teorik olanlar yani matematik, doğa bilimi ve metafizik aklı sürekli düşünür bir hale getirerek, ruha düşünme yetisini kazandırır. Pratik felsefe ise teorik düşünme yetisini kişinin karakter özellikleriyle birleştirerek eylemler ile ilişkilendirir. İbn-i Sina Aristo metafiziği ile İslamiyeti kaynaştırmaya çalışmıştır.
Kemâlüddîn El-Farisi, İranlı olmasına karşın, matematik, fizik ve astronomi konularında kitaplar yazdı. Asıl ününü İbn el-Heysem'in Kitab el-Menâzır adlı optik kitabına yazmış olduğu şerh kitabı olan Tenkih el-Menâzır 'a borçludur. Kitaplarına yönelik çok fazla çalışma yapılmadı.
En önemli kitabı Tenkih'te, ışık kaynağı olarak nesneyi görmekte ve görmeye de nesneden gelen bu ışınların yol açtığını ileri sürdü. Kitabının ilk kısmının üçüncü bölümünde İbn el-Heysem'den yaptığı alıntıdan hareketle, gözün kendinden ışıklı ya da ışıklandırılmış nesneden ışık gelmediği sürece hiçbir şeyi algılayamayacağını belirtti. Aynı şekilde öncülerinde olduğu gibi nesnelerin ışık kaynağı ve ışıklandırılmış olmak üzere ikiye ayrıldığını benimsedi.