Güzellik nedir? Kur'an-ı Kerim'de güzel nedir?
Âşığın dilinde güzellik bazen bir gün doğumunda bazen bir ikindide saklıdır. Güzelse eğer kalp, insan da güzeldir. Dünyada güzel ahlaktan başka hiçbir şey yoktur, güzel ahlak da güzel insanlarda olur. Peki, güzellik tam olarak nedir? Kur'an-ı Kerim'de güzel nedir? Edebiyat ve şiir insanın güzeli araması mıdır? Leyla'yı güzel kılan Mecnun'un bakışı mıdır? Güzellik kavramını, Fikriyat'ın değerli yazarlarından Prof. Dr. Ekrem Demirli ile Prof. Dr. M. Fatih Andı "Düşünce Atlası"nda değerlendirdi.
Giriş Tarihi: 03.04.2019
14:48
Güncelleme Tarihi: 03.04.2019
14:56
“HERKES GÜZELLİĞİ TANIYARAK GELDİ”
Prof. Dr. Ekrem Demirli Feridüddin Attar'dan bir cümle ile güzelliği anlatıyor: "Güzellik en nihayetinde Cenabı Hakk'ta temerküz eder. Yani güzelliğin kaynağı Allah'tır. Güzellik bir arketip gibi yeryüzüne hakim bir teoridir. Dolayısıyla Attar, bunu dar bir çerçevede söylemiyor. Dünyanın geneline hâkim olan teori şeklinde bir cümle söylüyor. Cümle şu: "Simurg, Çin semasında uçarken kanadından bir tüy düştü. Cümle âlem o tüydeki nakşi gördü ve herkes ona âşık oldu." Bu nedenle yeryüzünde herkes güzelliği tanıyarak geldiği için kimse bir şey beğenmiyor.
Bu anlamda zor beğenen demek, aslında iyi bir ahlak ve yüksek bir standart olabilir. Çünkü biz bu dünyadan, yaptıklarımızdan, davranışlarımızdan daha güzel olan bir şey gördük ve biz bu bilgiyle doğduk. Yani biz daha önce padişah sofrasında bulunduk, aklımızda yer etti; biz daha sonra nereye gidersek gidelim padişah sofrası aklımızda olduğu için kolay kolay beğenme durumu gerçekleşmeyecek. Attar diyor ki, insan ve güzellik ilişkisi böyle kadim bir ilişkidir. Güzellik bize nakşedildiği için biz yeryüzündeki hiçbir şeyi beğenmiyoruz.
Dolayısıyla, hepimiz bir güzellik fikrine sahibiz. Bu nedenle aslında yeryüzünde onu arıyoruz. Ya bizden ya başkasından onu bekliyoruz. Bu nedenle talebimiz var, hevesimiz var, beklentimiz var. Bu beklentimiz karşılandığında saadete ulaşacağız. Aslında hikâyemiz bu.
EDEP VE GÜZEL AHLAK İLİŞKİSİ
Hz. Ömer Üvesy'ten nasihat istedi:
-Ya Ömer Allah'ı bilir misin? - Bilirim. -Allah'tan başkasını bilmeyesin, sana yegrektir. - Öğüdü arttır. - Allah seni bilir mi? - Bilir. -Allah'tan başkası seni bilmezse daha yegrektir.
Anlatılmak istenen: Sana layık olan davranış Allah'ı bildim demek değil, Allah'tan başka her şeye yüz çevirmektir.
Asırlar boyu Yusuf'un güzelliği sadece yüz güzelliği olarak algılanmıştır. Onun etrafında Züleyha ve Yusuf mesnevileri oluşturulmuştur. Edebiyatta bizim geleneksel dönemimizde, yüzyıllar boyu bugün edebiyat dediğimiz dil ile güzellik oluşturup aktarma çabamızı ilmi edep diye adlandırmışız. Cemil Meriç'in (Edepten edebiyata) güzel bir tanımı var: "Edep bizim Farsça 'da da Arapça'da da klasik edebiyatımızda da var olan kavramımızdı, bizi asli kaynaklarımıza bağlıyordu. Tam da modernleşme sürecimizin başlangıcında onun yerine edebiyat diye sanki aynı kökten gelmiş bir kelime türettik. Edebiyat ne Farsçadır ne Arapçadır. Fransız edebiyatındaki literatüre özenerek ilmi edebimize edebiyat dedik. İlmi edeple edebiyat arasında doğuyla batı kadar büyük bir fark vardır." Edebiyatın kitaplara ilk girişi de Recaizade Mahmut Ekrem'le olur. Ondan önce hiçbir kaynakta bulamayız.
"Edebiyatın sınırı değil çatısı vardır. O çatı da güzel ahlaktır, yani edeptir." Zarifoğlu
Güzellik algısı varlığı kavrayışımızla örtüşen bir kavram mıdır? Varlığı hangi perspektiften algılıyorsak öyle bir güzellik kavrayışımız vardır. Bu da tartışmalı bir konudur. Örneğin; Âşık Veysel eğer aşk duymasa, o güzel midir değil midir? Ya da Leyla'yı güzel kılan Mecnun'un gözleri midir? Veya Mecnun sevmese bile Leyla güzel midir? Bu felsefecilerin tartıştığı büyük konulardan biri.
ZÜLEYHA YUSUF’UN YÜZÜNDE NE GÖRDÜ?
Prof. Dr. Ekrem Demirli: "Sureden hareket edersek, iki Züleyha görürüz. Birinci Züleyha arzuyu temsil eden ve iktidarı elinde tutan, aslında Yusuf'u aşağılayan birisidir. Burada aşk yok. Fakat ikinci bir dönem var. Kadın ikinci bir melamet yaşıyor ve Yusuf'un kurtulmasına vesile oluyor. Burada biz kadının değişmesini imanla ya da aşkla açıklayabiliriz. Aşk meselesi güçlü imandır. Bu örnekte de Züleyha'yı melamete taşıyan şeydir. Birincisinde bir beden gördü. İkinci evrede ise bir hakikat gördü. İki temel kırılma bunlar.
Yusuf suresi sırlı surelerden biri. Sadece Yusuf Züleyha meselesi değildir. Aile meselesidir. Kıskançlık, aile içi tartışmalar, hırs… Biz o hikâyelerden bunları çıkarıyoruz. Surede anlatılmak istenen ise bu değil. Surenin başında Cenab-ı Hakk, ahsenü'l kasas tabirini kullanıyor. Yani bu hikâyenin ana fikri, insanın Allah'ı görür gibi, ihsan makamına yükselme mücadelesidir. Bir insan buna niyetlendiğinde önüne pek çok sorun çıkacak. İftiralar, kıskançlıklar… En nihayetinde bütün bunlardan geçecek, bağımsız olarak Yusuf, bambaşka bir hikâye yaşayacak. Yusuf'un tek meselesi hakiki bir insan olma yolunda yürüme… Güzelliğin ilahi mertebesi ihsana varmaktır. Simurg'a ulaşmak olarak da özetleyebiliriz. Bu bilince sahip olma hali bize bezm-i elest'de öğretilmiştir. Biz bezm-i elestde verdiğimiz yeminin peşinde koşuyoruz sürekli."