'Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir.' Her zaman, her yer ve herkes için geçerli olmak üzere Allah tarafından konulmuş ilahi yasadır bu. Daha önceki dinlerde ve geleneklerde kabile, kavim veya cemaat için geçerli sayılan yasa, bütün insanlara şamil evrensel bir ilke olarak İslam tarafından son kez vaz edildi. Kimse onu değiştiremez, daha iyisini söyleyemez, insan değerini ve hayatın anlamını daha çok yüceltemez. Ölümün kendisini 'yüce dosta gitmek' olarak görmek ile insanı katli büyük suç saymak, iki ayrı koldan hayatın ve insan olmanın anlamını öğretir. Unutmamak gerekir, ölüm başkadır, katil başkadır! Artık bize düşen yasaya inanmak, anlamak ve hayatı ve ölümü o ilke çerçevesinde yorumlamaktır. Yasanın doğruluğuna ikna değilsek doğru düşünmüş olamayacağız; insanın ve hayatın değerini anlamış sayılmayacağız. 'Allah'ın kadrini takdir edemediler.' Arifler bu ayetten söz ederken şu yorumu ekler: 'Kimse kendi kadrini takdir edemedi.' Onlar sorunu burada görür: İnsan kendi kadrini bilmez ki varlığın kadrini bilebilsin. Aslında ayeti anlamanın önündeki en büyük engel bu: insanın kadrini bilmek, bunun öncesinde ise insanın kendini bir insan olarak görebilmesi, kısaca insan olmanın anlamını idrak etmek.
Nesilden nesle aktarılmış sözlerin kaderi birdir: Anlamış olma hissi gerçekte anlamanın ve derin düşünmenin önünde engel haline gelerek zihni yoldan çevirir. Bu nedenle tevarüs edilen bir sözü hakkıyla anlayabilmek için onu ilk kez duymuş gibi tepki vermemiz lazım: Bir insanı öldürmek niçin bütün insanları öldürmek sayılsın? diye bir refleks göstermek gerekir. O da yetmez: her insanı sanki ilk insan gibi görmek gerekir. İnsanları bir 'sürü' içinde mütalaa ettiğimiz sürece bu cümleyi anlayamadığımız kadar insan olmanın anlamını öğrenemeyeceğiz. Herkes biriciktir ve herkes kendi başına bir insandır. Hz. Ali'nin dediği üzere 'herkes bir alemdir.'
Öldürmenin Sıradanlaşması, Hayatın Değersizleşmesi
Ayeti anlayabilmek için önce ilahi yasa karşısında bir 'şaşkınlık' duymak şarttır. Anlamış ve kabullenmiş hissini derin idrak ve ahlaka çevirebilmek için zihnin direnç göstermesi ve söylenene itiraz geliştirmesi, öğrenme ve düşünme yoluna girmenin bir emaresidir. Müslümanlar uzun süredir ayet karşısında taaccüp ve merak kabiliyetini yitirdi; yirminci asrın başında Muhammed İkbal tarafından yapılan tespit hala geçerli. Hemen bütün meselelerdeki ciddi sorunumuz hayret kabiliyetimizi ve ona bağlı olarak merakımızı yitirmektir. Hayrete düşmek ve itiraz edebilmek zihnin 'alışkanlık' uykusundan uyanması anlamına gelir. Bu meyanda sormak lazım: Hangi matematikle bir insan bütün insanlara denk görülebilir? Sonra gözlemlerimize ve kendi hissiyatımıza dönerek cümlenin izlerini soruşturmak gerekir: Bir insanın katli veya ölümü bizim için ne anlama gelir? Bir husus daha dikkate değer: Ayet ölümden değil, öldürmekten söz ediyor. Zihnimizi odaklamamız gereken mesele, ölüm değil, 'öldürme' fiilinin kendisidir. İlahi yasaya bakacaksak, bizi korkutan ve üzen şeyin ölüm değil, öldürme (katl) olması lazım gelir. İnsan Allah'ın verdiği canı alırken ilahi yasaya karşı gelmekle kalmıyor, Allah'ın var ettiği şeyi yok ederek uluhiyeti reddetmiş oluyor. İnsanı insan olmaktan uzaklaştıran kibrin en somut göstergesi 'öldürme' fiilidir.
Bir insan ölümünün (katl) bir insanın ölümüne bile denk gelmediği bir dünyada ilahi yasayı anlamak gerçekten derin tefekkürü istilzam ediyor. Artık dünyada insanlar ölmüyor –belki bütün zamanlarda böyleydi- nesneler yok oluyor, onların yerini başka nesneler alıyor: her insan bir nesneden daha fazla değil!
Bir insanın katlini bütün insanların –ve insanlığın katli- olarak gören buyruk, insan zihninin ürünü olamaz; hiçbir ideoloji bizi ikna edebilecek önerme şeklinde onu önümüze koyamaz. İnsan aklıyla en çok şöyle dememiz mümkün: 'Bir insanın ölümü trajik bir vakadır fakat neticede bir insanın ölümüdür.' İlahi buyruğu anlamaya çalışırken zihnimizi ikna edebilecek ve yasaya uygun ahlaki davranışa icbar edecek önermeleri ideolojilerde bulamayız: Bir insanın ölümünü bütün insanların ölümü sayan ilkeyi o ilkenin sahibine yaklaştıkça anlayabiliriz. Onu bize Allah söyledi ve yasayı anlayarak hem Allah'ı hem de sıradanlığın dışına çıkarak insanın değerini fark ederiz. Allah nezdinde bir insanın hayatı değeri bütün insanların hayatına denktir: ha biri ha tümü! Onu yaşatmak bütün insanları yaşatmak, öldürmek bütün insanları öldürmektir. Müslümanız fakat cümleyi anlamıyoruz. Bir insanın doğumu ne demektir, bir insanın öldürülmesi ne demektir, bir insanın yaşaması ne demektir, anlamıyoruz. Bunun sebebi sıradanlık içinde hayatı tüketmemizdir. İnsanın değerini onu yaratan tespit etti: retorik yok, abartı yok ve her şeyden önemlisi ayrım yok! insanların bazısı yaşama hakkına ötekilerden daha öncelikli değil.
Bir katil insanın kadrini bilmeyen, insanı insan olarak göremeyen kişidir; kendini üstün sayma ve haklı görme saplantısı onu hem cinsini yok etmeye götürdü. İmkan bulsa ve şartlar tahakkuk etse birden çok insanı öldürebilir; belki bütün insanları öldürebilir. Allah insanın kadrini bilen ve bize bildiren varlıktır. Katle şahitlik eden insan zihnini ve duygusunu muhasebe edecek, acıma duygusunun geçici hazzına ve yanıltıcı hazzına düşmeden, soğukkanlı bir şekilde soracak: 'Kime daha yakınım?'