Müslümanların hayatında iki bayram var: Kurban ve Ramazan bayramı! Her iki bayramın iki temel ibadetin ardından gelmesi bayramın mahiyetini idrak etmek bakımından önemlidir. 'Fıtr' bayramı oruç ibadetinin ardından gelirken kurban da hac ibadetinin ardından kutlanıyor. Zekatın genellikle Ramazan ayında verilme ihtimalini hesaba katarsak - en azından fitre sadakası var - Ramazan bayramı onunla da ilgili olabilir. Demek ki her iki bayram iki veya üç temel ibadetin ardından gelerek 'ibadetin neticesindeki bayram' veya 'vuslat bayramı' fikrini zihnimize tahkim ediyor. Biz bayramı başka türlü düşünemiyoruz. Buna bir de 'yarım' bayram ve 'müminlerin haccı' sayılan Cuma bayramını eklersek, 'iki buçuk' bayramımız ibadetlerin neticesinde kutladığımız bayramlardır. Binaenaleyh müslümanlıkta bayramlar ibadetlerin neticesinde ortaya çıkan kutlamalar veya tebrikleşmeler olarak görülmelidir. Bu durumda 'bayram' ibadetin makbul olması veya ibadet vesilesiyle gerçek maksadımızı ve var oluş gayemizi idrak etmemizle ilgilidir. Hz. Adem ve Hz. Havva ilk günahın ardından 'Rabbimiz biz nefsimize zulmeyledik' demişlerdi. Kastettikleri şey, nefsimizin kadrini ve değerini bilemedik, hazların ardından gitmekle nefse kıymet kazandıracağız zannettik, meğerse yanıldık demekti. Bilemedik ki insanın kıymeti Hak'tadır ve itibarımız O'ndandır. İşte ibadet ederken ayet-i kerimede beyan edilen durumu yaşarız: Nefsimizin değerini idrak ederek ibadet ederiz, ibadet ederek kadir ve kıymete nail oluruz. İbadetle kevn ü fesad aleminin dışına çıkabilenlere zaten her gün bayram! Sanki cennete varmışız, imtihanı az rahmeti bol bir hayatın ardından daha büyük nimetlere nail olmanın sevincini paylaşıyoruz. Allah cennete girdiklerinde müminlerin son sözlerinin 'El-Hamdü lillah (Allah'a hamd olsun)' olacağını beyan eyledi. Biz dünyada o duaya binaen birbirimizi tebrik ediyor, dünyada beşaretini aydığımız cennetle birbirimizi tebrik ediyoruz.
Bayramların ne anlama geldiğini idrak edebilmek için önce ne olmadıklarını hatırlamak gerekir: Müslümanlıkta bayramlar insanların öteden beri kutlaya geldikleri -başlangıçta dini içeriğe sahipken tefessüh etmiş- festivallere benzemez. Müslümanlar bayramlarda festivallerde olduğu gibi normal hayatın dışına çıkarak boşalmaz, patlamaz, taşkınlık ve zevke dalarak içlerini dışlarına çıkartacakları gün olarak bakmazlar bayrama. Böyle taşkınlıklar zaten garip gelir onlara: insan içinde neyi biriktirmiştir ki bayram vesilesiyle taşkınlık yapmaya ve boşalmaya muhtaç kalsınlar? Müslüman için bayram hayatı daha iyi anlamak, var olma nimetini idrak etmek, bu idrakin neticesinde ortaya çıkan marifet neşesini paylaşmak, aynı nimete erenlerle kutlamak demektir. İbadeti ifa ederken nispeten emek harcarız, yorularak ibadeti yerine getiririz; bayram ise ibadetin neşe kısmını teşkil eder. Haddi zatında biz bütün ibadetleri tekil yerine getiririz, tebrikleşmede ise cemaat oluruz, hayatın anlamını birlikte idrak ederiz. Bu tebrikleşme marifetin neticesi olduğu için 'ayık' olmak gereken hallerdir; dindarlık insanın içinde patlamalara yol açacak şekilde biriktirmeleri iktiza etmez, bu nedenle taşkınlık Müslüman hayatına yabancı sayılmıştır. Din bizden arzularımızı yok etmemizi istemedi ki, biriken arzular sonra patlamaya yol açacak bir gün arasın!
İslam'daki bayramlar geçmişte veya günümüzde toplumlarda görülen siyasal içerikli 'resmi' bayramlarla da bağdaşmaz. Toplumsal asabiyeyi ve dayanışmayı tahkim eden böyle bayramlar müslümanların bayram telakkisine garip gelir. Öte yandan İslam'ın 'tatil' odaklı bayram anlayışı olmadığı gibi tembelliği yücelten ve ataleti tahkim eden bayram tutkusuna yol vermez. Günümüzde 'tatil eksenli dini bayram' telakkilerinin de İslam geleneğinden gelmediğini hatırlamak gerekir.
İslam'da bayram Hacı Bayram Veli'nin mısralarında geçtiği üzere 'Hak ile bayram' diye tabir edilen vuslat anını anlatır. Biz vuslatın bayramını kutluyoruz. Ramazan bayramı üzerinden meseleyi düşünürsek, oruçla ikmal edilen marifet neticesinde ortaya çıkmıştır bu bayram. Biz oruç tutarken imsak ve iftar eylemiyle Allah'ın iki ismini düşündük, daha doğrusu iki ismiyle alemi yaratmasını düşündük durduk. Bir ay boyunca Allah ile beraberdik, O'nun yaratma eylemini, bizi ve alemi var edişini temaşa eyledik. Allah el-Masik ve benzeri isimlerle tuttuğu ve kapadığı alemi, el-Fatır, el-Fatih gibi isimleriyle açarak her an içinde yeniden yaratır. Biz yaratılışı temaşa etmek üzere oruç tuttuk, başka bir maksadımız yoktu. Bedenimizdeki değişimlerle (daralma-açılma) yaratma eylemini müşahedeye niyetlendik, nasip olur diye temenni ettik. Yemeyerek-içmeyerek ve hazzımızdan uzak durmakla es-Samed'in istiğnasına gitmeye bir yol aradık; O'nun istiğnasını idrak etmek bizde ihlas, yani bütün işlerimizde ve hayatımızda mutlak beklentisizlik erdemine ulaşmak demekti. Kadir gecesinde ziyadeleşen bir coşkuyla mesele kemaline vararak yaratmanın ne olduğunu, alemin ve tüm varlığın değerini idrak ederek insan olmanın anlamını temaşa ettik.
O zaman şöyle demeliyiz: Ramazan'ı kimle geçirdiysek bayramımızı da O'nunla idrak edeceğiz.
Ekrem Demirli