Arama

Ekrem Demirli
Temmuz 26, 2020
Asım’ın nesli
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Akademik hayat insanı bir çok işten alı koyar, bir amaca odaklayarak -varsa- öteki kabiliyetlerinizi köreltir, ilgilerinizi ihmal ettirir, bir çok insanı tanıma imkanından mahrum eyler, hayatı kitaplarda tanımak zorunda bırakır. Mesele vaktin olup olmamasıyla ilgili değildir; bir kere kopunca ilgiler değişir, bir kere kaybedince de başlayacağınız noktayı bulamazsınız. Merhum Asım'ın dar-ı bekaya irtihalinin ardından dostlarının söylediklerine bakınca aklıma gelen ilk şey bu oldu.

Merhum Asım ile çok konuşmamız olmadı, yakın arkadaştık hiç diyemem, sayısını hatırlamıyorum lâkin beş altı kere konuşmamız olmuştur olmamıştır. Bununla birlikte bende bıraktığı hatıra, onun ardından yazmamı gerektirecek kadar kıymetli unsurlar içeriyordu. Onunla az sohbet etmiş biri olarak gözlemim şudur: Asım ile birkaç kere görüşmek ile uzun boylu arkadaşlık etmek arasında fazla fark olmayabilir. Bu durum, onun mütebessim çehresinde, hoş sohbetinde ve soğukkanlı hareketlerinde saklanmış feyzinin bereketi olmalıdır. Galiba insanı tümel bir sevgiyle sevebildiği için, karşılaştığı herhangi biriyle sohbette güçlük çekmiyor, insanlarla arasına duvar örmeye ihtiyaç duymuyordu. Bu meziyette tanıdığım birkaç isimden birisiydi o.

Televizyonda bir iftar programına katıldığımızı hatırlıyorum, birbirini tamamlayan hoş sohbet olmuştu. Program sonunda dua benden beklendi, fakat Asım daraldığımı anlayınca duayı kendisi etti. Klasik düşünce okulunun faaliyetlerini ciddiyetle takip edenlerdendi. Birkaç kere Üsküdar'daki İskender Baba tekkesine gelmiş, sohbet etmiş, çağdaş İslam düşüncesinin klasik metinlerle ve düşünce ile irtibatsızlığının yol açtığı yüzeysellikten şikayet etmiştik. Afgan tekkesinin açılışına davet ettiğimizde ise 'Ekrem Hocam! O gün imza günüm var, vakit bulursam mutlaka gelirim' demişti. Açılışa yetişemedi, ardından soğuk bir havada tekkenin merdivenlerinde oturup konuşmamdan not alırken kendisini görmüştüm. Konuşmamda birkaç hususa değinmiştim: Birisi onun hayatını adadığı meselelerden birisi olan "kültürel iktidar" konusuydu. 'Kültürel iktidar' günümüzde mütedeyyin kesimlerin artık ciddi komplekslerinden biri haline gelmiş, kendilerini sürekli hırpaladıkları tanımsız ve belirsiz bir kavramdır. Sanırım 'kültürel iktidar' olabilecek bir şey midir meselesi bir yana, ne demektir, onu bilen bile yoktur. İşin kökeni başka kavramlar altında Tanzimat sonrasında İslam dünyasında başlayan yenilikçi akımlara varır. Müslümanlar, 'kültürel iktidar' alanında başarısızlığın örneklerini Mısır'da, İran'da, Pakistan'da, Kuzey Afrika'da tecrübe etmiş, ülkemizdeki tartışmalar ise meseleyi daha karmaşık bir hale döndürmüştü.

Kişisel kanaatim yaygın anlayıştan ayrılır: Bence kültürün bir iktidarı olmaz, iktidarın kültürü vardır. İktidarlar hayat tarzlarını ve dünya görüşlerini –burada belirleyici olan güçtür, hiç kuşkusuz- toplumlara dayatırlar. Bugün yeryüzünde hakim kültür, modernleşmeyle birlikte dünyada teessüs etmiş olan Avrupa merkezli iktidarın kültürüdür. Öteki toplumlar ise bu kültürü üretmiyor, bizdeki örneklerde olduğu gibi, sadece tüketiyor. Dolayısıyla günümüz Türkiye'sinde hakim olan kültürel iktidar o dünyanın bir parçası olduğu ölçüde iktidardadır. Bunu unutmamak gerekir. Böyle bir kültürel iktidarı savunmak doğru mudur değil midir, bu da ayrı bir meseledir. Konuşmam bu minvalde idi. Daha sonra Asım Afgan tekkesinin açılışını sosyal hesabından ilan ederek, açılış dersine değinmişti.

İsmi ile müsemmaydı Asım: Ailesi de kendisiyle aynı gelenekten beslenmişse muhtemelen ismi Mehmet Akif'in sözünü ettiği 'Asım'ın nesli' tabirinden geliyordur. 'Asım'ın nesli' insanlığın en değişken ve cerbezeli asrında İslamcı gençliğin (diğerkamlık ahlakına dayandığı için fütüvvet ehli demek lazım) ortak ismidir. Bu meyanda modern dünyada İslam'ı mitoloji, sihir ve büyü gibi irrasyonel ürünlerle birlikte tasnif etmeyi reddederek onu şehrin ve hayatın kurucu unsuru sayan herkes Asım'ın neslindendir. 'Asım'ın nesli' demek, İslam'ın her zaman ve yerde düşünce ve kavram üretebileceğini, insan yetiştirebileceğini ve şehir-toplum inşa edebileceğini kabul eden insan demektir. Bu meyanda İslamcılık mutlaka mücadele sahibi olmak, bir dert ile mustarip kalmak, güncelin dayatmasına mukabil kadimin sahihliğine itimattır. Bu hareketin hakkını takdir edebilecek çalışmalar henüz yapılmış değildir. Daha fenası günümüzde mütedeyyin kesimler bile İslamcılığı bir bozulma, sahih geleneklerden sapma olarak takbih ediyorlar. Asırlar boyunca İslam'ın en verimli yorumlarından birisi İslamcılık yorumu olduğu gibi Müslümanlığın hayat ve insan en muhkem irtibatının kurulduğu zaman da -paradoksal bir şekilde- modern zamanlardı.

Bu meyanda Asım'dan aklımda kalan en önemli meziyetlerden birisi yaşayan cemaate karşı duyduğu saygılı tavır idi. Zannımca, Asım, bana göre daha geniş bir yelpaze dahilinde mütedeyyin kesimlere sevgi ve saygı besleyebiliyordu. İnsan zihnini ve ahlakını yetkinleştiren en önemli şey, hayale sapmayarak, yaşayan hayatla kurduğu sahih ve gerçekçi irtibattır. Ardından söylenenlere bakınca, onun sevdiklerinin sevmediklerinden kat be kat fazla olduğunu fark ediyoruz. Yaşayan insanı, yaşayan şehri ve yaşanan dindarlığı hayaldekine veya topraktakine -hatta hiç olmamış olana- öncelemek, ahlakın ve dindarlığın kurucu unsurudur. Böyle bir akla ise saygıyı koruyarak eleştirebilmek, hamasete sapmadan aidiyet duyabilmek, umutsuzluğa düşmeden üretebilmekle varabiliriz.

Asım Klasik Düşünce Okulu'na gelirken (Afgan Tekkesi açılışı) Niyazi Misri'nin Divan'ını yanında getirmişti. Yazıya başlarken hediye ettiği Divan'dan 'tefeül' ettim, şu şiir tevafuk etti:

Yek nazarda eyler ihyâ eder bendesin esrâr ile
Lebriz eder kâsesini doldurur envâr ile
İştibahsız mesrûr eder aşıkın didar ile
Ser-tâcım kutb-ı alem Misri'dir gayet ulu

Feyz-i akdesle bu cismim yıkayıp tahir eden
Bahr-ı vahdet ummanına daldırır mahir eder
Noktanın sırrını ihsan eyleyip zahir eden
Ser-tâcım kutb-ı alem Misri'dir gayet ulu

Noktanın sırrına ermiş, vahdet deryasına dalmış olduğu temennisiyle, makamı yüce olsun.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN