Arama

Ekrem Demirli
Ekim 7, 2022
Miraç ve Mevlid: Doğum gününde yaratılışın anlamını düşünmek
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hz. Peygamber'in doğumu onun miracıyla birlikte düşünülür, mevlit hakkında yazılanlara miracı hakkındaki açıklamalar eşlik eder, böylece ulvi mertebeler ile aşağı mertebeler arasındaki iniş-çıkışla (nüzul ve uruc) Hz. Peygamber'in seyr ü seferi bütün insanlar için örnek olmak üzere dikkatlere sunulur. Bu niçin böyledir diye düşünmeye hiç gerek yok çünkü bir peygamberin doğumu bile olsa doğumu anmayı değerli ve anlamlı kılacak yegâne şey yaşanacak hayattır. Yaşanan hayat anlamlı bir hayat ise doğumu konuşmaya değer demektir. Bu yönüyle insanlar doğumda eşittir, birinin doğumu ne kadar önemli ise ötekininki de o derece önemlidir. Fakat doğum üzerinde düşünmek, doğumu anmak, var oluş ve hayat hayatın anlamı üzerinde düşünmek olduğu ölçüde gerekli bir iştir.

Bir insan için doğum onun yaratılış evresinin son halkasıdır; daha doğrusu uzun bir yolculukla dünyaya intikalinin son merhalesi doğum ile gerçekleşiyor. Arapçada doğurmak-doğmak anlamında kullanılan v-l-d kökünün aynı zamanda yaratma anlamında kullanılmış olması anlamlı bir kullanım olduğu gibi doğumu büyük evrende insan tekilinin yaratılış merhalesi düşünmenin imkanını bize verir. Doğumu bir yaratılış olarak düşünmeye başlamakla insan, kendisi ile evren, kendisi ile öteki varlıkların yaratılışı arasındaki ilişkiyi hatırlamaya başlamış olur. Bu var olmanın anlamını idrak etmek ise miraç ile mümkün hale gelir. O zaman miraç ile mevlidin bir araya gelmesi İslam'ın dünya görüşünü yansıtabilecek iyi bir örnektir.

Miraç gerçekte bir metafizik ve ahlak terimidir. Bir metafizik terimidir çünkü ahlaka meşruiyet sağlayan şey, insanın doğal ve tabii özelliklerini dönüştürecek büyük bir değişimin fiilen ortaya çıkabilmiş olmasıdır. Burada ahlak herhangi bir şekilde bir ezber, bir şartlanma veya geleneksel anlamıyla içe ve dışa dönük bir takım kabuller değil, gerçek bir değişim sürecidir. Miraç tabirindeki yukarı doğru çıkış ve terakki gerçekte insanın doğal özelliklerinin inkişafı olduğu kadar insan ruhunun doğanın baskısından uzaklaşarak özgürleşmesini anlatır. Özellikle tasavvuf geleneğinde miraç veya uruc'tan söz etmek, nüzul yani yaratılış süreciyle intikal ettiğimiz dünyadan ahlaklanma-idrak yoluyla bir an için uzaklaşabilmenin imkanından söz etmek demektir. Bu itibarla uruc-mirac, terakki ve tecerrüt gibi kavramlarla birleşerek (birisi istikameti öteki ise yöntemi anlatır) tahalluk yani ahlaklanma haline gelir. Bu ahlak tasavvuf düşüncesinde ilahi isimler ile ahlaklanmak şeklinde beyan edilir çünkü gerçekte dinin ve ahlakın kaynağı ilahi isimlerdir. O zaman miraç Allah'a doğru bir yolculuk olduğu ölçüde bir değişim ve başkalaşma yolculuğudur; Allah'a ancak Allah'a benzeyerek, O'nun isimlerinde beyan edilen ilkelere mazhar olarak gidilir.

Sufi metafizikçiler miracı sadece Hz. Peygamber'e mahsus bir imtiyaz olmaktan çıkartarak insanların inayet ölçüsünce iştirak edebileceği ahlaki bir hadiseye döndürmekle mevlit ile miraç arasındaki ilişkiyi güçlü bir şekilde tesis etmiş oldular. Onlara göre Hz.Peygamber'in miracını konuşmak, öteki insanların ilkesel olarak iştirak edebileceği bir lütuftan daha önemlisi bir kurtuluş yolundan söz etmek demektir. Haddi zatında insanları doğumlar ayrıştırmaz, bütün insanlar bu tabii hadisede ortak ve hatta eşittir. Onları ayrıştıran, bir kısmını bedbaht bir kısmını erdemli eyleyen şey, miraçtır.

Hiç kuşkusuz miracın nedeni iman, yani ilahi inayettir. Öteki bütün hususlar ise bunun bir tezahürü olarak kabul edilebilir. Bu yönüyle miraç, kadim metafizikçilerin kabiliyet ve özel yetenek merkezli kurtuluş teorilerinden koparken kurtuluşu Allah'a bağlamakla insan ve Allah ilişkisini vazgeçilmez hale getirir. İnsan doğal bir şekilde ulaştığı bu dünyanın yıkıcılığından ve fesadından ancak Allah'ın inayetiyle kurtulabilir, ancak O'nun inayetiyle uzaklaştırıldığı cennete yeniden dönebilir.

Miraçta Hz. Peygamber'in bir burak üzerinde taşındığı aktarılır. Bu burak üzerinde toplumsal muhayyile bir çok betimlemeler üretmiş olsa bile, metafizikçimler için konu açıktır: Burak ahlak, daha derin bir tahlilde ise aşktır. Çünkü insanın adet ve alışkanlıklar, genellikle de zorunluluk şeklinde yüklendiği dünyanın yükünden ancak aşk sayesinde uzaklaşabilir, kar-zarar üzerine kurulu ilkel düşünme tarzını ancak aşk sayesinde terk edebilir (sarhoşluk bu aklın terki demektir) , aşk sayesinde büyük değişime cesaret edebilir. Bu nedenle burak ahlaktır, bu nedenle burak ibadetlerdir ve en nihayetinde burak bütün bunları ortaya çıkartan imanın güçlü hali yani aşktır.

Miraçtan söz eden ayet-i kerimeler yorumlanması çetin ayetlerdendir. Bunları yorumlama sürecinde neredeyse iki hakim gelenek ortaya çıkmıştır: Birincisi sözü edilen hadiseleri anlamak yerine olduğu gibi kabul eden normatif gelenek iken öteki bu tabirlerden dini düşüncenin kurucu kavramlarını çıkartan metafizikçi sufilerdir. Onlar için söz konusu ayetler, insanın terakki ve değişiminin anahtar kavramlarını içerir. Bunlar arasında en çok bilineni 'kab-ı kavseyn ev edna' makamıdır. Bu makam Hz. Peygamber'e asaleten miraca mazhar olabileceklerin ise onun bereketiyle ulaşacak en üst makamdır.

Yer, Gök ve Yolculuk

Dini düşüncenin meselelerinden birisi yeryüzü ile gök yüzü arasındaki teessür-tesir ilişkisi üzerine kurulu pagan inançlarla arada ortaya çıkabilecek yüzeysel benzerliğe karşı hakikati açıklamaktır. Pagan inançlarının bir gökyüzü inancı olduğu, ulaşılmaz bir yerde saklı olan Tanrı'ya göksel varlıklar sayesinde ulaşılabileceği inancı putperestliği, bu mertebelerin ancak yüksek kabiliyetle aşılabileceği fikri ise akılcı-metafizikçilerin ahlak teorilerini ortaya çıkartır. Her ikisi de umutsuz ve karamsar bir inanç olmak bakımından ortak zemine dayanır. Miraç göklere doğru bir yolculuk ise bu yolculuk göksel putperestliğe-kabiliyetçi ahlakçılığa bir reddiye olarak düşünülmelidir. Bununla birlikte Tanrı ile ilişkiyi la-mekan ve la-zaman bir hadise olarak düşünmek ise insanın zamanı ve mekanı aşan yönüyle idrak edilebilecek bir hadiseyi düşünmektir. İşte doğumu anlamak, zaman ve mekan ile sınırlanmak üzere doğan her bir insanın la-zaman ve la-mekanı hamil olarak doğduğuna anlamak demektir. Her doğan hamile doğar, her tohum ağacı kendinde saklar.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN