Arama

Ekrem Demirli
Ekim 25, 2023
Niçin Müslüman toplumu, en çok Filistin’deki zulüm etkiliyor?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

İslam dünyası yaklaşık iki asırdır büyük yıkımlar yaşadı, coğrafyasının birçok yeri istila edildi, toplumlar sömürgeleşti, bütün bunların en kötüsü ise sömürgeleşmenin yol açtığı halet-i ruhiyyenin akıl ve düşünme melekelerini şekillendirmesi oldu. Müslüman toplum düşünme melekesini yitirdi, tahlil gücünü kaybetti ve cesaretini, teşebbüs gücünü yitirdi. Halihazırda da durum farklı görünmüyor. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından görece bağımsızlıklarını kazanan ülkeler müstevli güçlerin etkisinde yaşamayı sürdürdü. Hem kültürel hem siyasi ve ekonomik olarak bağımsızlaşma iradesi hiçbir zaman oluşmadı, buna dair bir inanç görünmedi. Son otuz, kırk yıldan beri ise İslam dünyası dünyada en çok yıkım ve savaş yaşayan bölge olarak kaldı. Güney Asya'da, Güney Amerika'da ve Afrika'da yaşanan savaşlar bir şekilde çözüme kavuşturuldu, silah sanayi Müslüman coğrafyayı tatbikat haline getirdi. Birinci ve İkinci dünya savaşlarının yıkımlarını yaşayan Batı, bu savaşlara katılmamış Müslüman toplumlardan intikam alırcasına katliamlara yol açtı, ayrılıkları büyüttü, ihtilafları derinleştirdi.

Yakın zamandaki büyük savaşlardan birisi Şii ve Sünni topluluklar arasında ortaya çıkan savaştı. Bu savaşın ne kadar güçlü sosyolojik bir arka plana sahip olduğunu ise savaşın bitirilme evresinde gördük. İran dini liderinin verdiği kararla savaş sonuçlanınca neden bu savaş yıllarca sürdü ve neden bu kadar kan aktı diye üzüldük. Demek ki İslam dünyasının bir iradesi vardı ve istenildiğinde müspet sonuçlar alınabiliyordu. Afganistan'da yaşananlar ise başlı başına ele alınabilecek trajediler ihtiva ediyor. Önce Rusya'nın ardından Amerika'nın istilasına direnen Afganlılar, şimdi kendi aralarında savaşmaktan bıkmamışa benziyor. Afganistan, savaşmanın bir yaşam tarzı haline geldiği bir yer olmuştur ve yakın zamanda müspet netice beklemek hayaldir. Suriye, Kafkasya, Sudan gibi birçok yerde savaşlar devam ediyor. Avrupa'da yaşanan Bosna soykırımı ise yüzyılın en önemli felaketlerinden birisi, Müslüman toplum için ise büyük bir yıkım oldu. Azerbaycan'daki savaşın ilk devri Bosna'ya benzetilebilir.

Bütün bu savaşlar Müslüman toplumu Filistin-Kudûs'teki kadar etkilemedi, hiçbirisi Müslüman toplumun gündemini onun kadar belirlemedi. Geçmişi bir asra yaklaşan İsrail ve Arap savaşı Filistin cephesinde yeni boyutlarla devam ediyor. Peki neden ötekiler değil de Filistin, Müslüman toplumu daha derinden sarsıyor?

Akla gelen ilk neden hiç kuşkusuz yaşanan can kayıpları, yıkımlar değildir. Öteki İslam coğrafyasıyla karşılaştırıldığında buradaki can kaybı çok daha azdır, yıkım onlara göre daha basit kalıyor. Bağdat, Şam gibi İslam medeniyetinin büyük şehirleri yok edildi. Suriye'de on senedir devam eden savaşta milyonlarca insan evinden, canından oldu, Bosna'da yüz binlerce insan öldürüldü vs. Filistin'in Müslüman toplumun gündeminde olmasının nedeni ölümler, yıkımlar olamaz. Peki ne olabilir?

Kanaatimce birinci nedeni savaşın normal bir savaş değil, esaret altında kalan bir toplumun ezilmesi ve sistematik bir şekilde rencide edilmesidir. Toplumlarda ezilmek ve rencide edilmek, ölümden daha ağır sonuçlar ortaya çıkartıyor, öteki Müslümanları aciz bırakıyor, bir suçluluk duygusuyla birbirlerini kınamaya, suçlamaya başlıyorlar. Galiba buradaki amaç da budur: Bir şey yapamamanın yol açtığı öfkeyle mazlumlardan bile zihnen uzaklaşmaya başlıyoruz. İnsan uzun süreli yıkımlarla yaşayamıyor, baskılardan kurtulmak için önce üzüntü, sonra itham, sonra kaçma yolunu deniyor. Gazze bunun tam bir göstergesi haline gelmiştir. Gazze adlı bir hapishanede tutulan insanlar, bir devletin aklına estikçe zulmettiği, öldürdüğü, sistematik bir şekilde aşağıladığı kimselerdir. Baskının herhangi bir sebebi yok, herhangi bir kuralı veya ölçüsü ise hiç yok. İki taraf arasında savaş yaşansaydı (mesela Rusya ve Ukrayna gibi) ve toplum kendini savunabilecek asgari imkanlara sahip olsaydı, üzüntüler olabilirdi fakat umutsuzluk olmazdı.

Meselenin ikinci yönü ise bizzat İsrail ile ilgilidir. Müslüman toplum İsrail'in şahsında birkaç asırdır yaşadığı büyük yıkımların ve istilanın sorumlusu saydığı Batı'yı görüyor, yıkımlarla dolu hafıza sürekli canlanıyor. Müslüman toplum için İsrail hiçbir zaman sadece İsrail demek değil, Yahudi demek hiç değil. İsrail denilince akla çok yönlü ilişkilerinin bulunduğu ve değerlerini paylaşmak istedikleri Batı ve özellikle Amerika geliyor. İsrail'in haksız saldırıları karşısında Batı'nın yekpare bir bütün olarak durabilmesi çağdaş dünya değerlerinin anlamsızlığına Müslüman toplumları ikna ediyor, onların dünya ile irtibatlarını tezyif ediyor, kendilerini daha yalnız ve izole hissediyorlar. Vakıa çağdaş dünya "değerleri" hiçbir yerde ve hiçbir hadisede buradaki kadar aşınmış, çifte standart bu kadar açık görülmüş değildir. Bu durumda Filistin'de yaşananları Müslüman toplum modern dünyanın asırlardan beri terakki kaydetmeyen yönü olarak görüyor, bu hususta haklı çıktıkça öfkesi kabarıyor.

Üçüncü bir mesele ise konunun dinle ilişkisidir. İsrailliler için Filistin savaşı bir din savaşıdır, Müslümanlar ise meseleye böyle bakmazlar. Onlar için İsrailliler ezeli bir düşman değildir, mutlaka savaşılması ve bölgeden uzaklaştırılmaları gereken bir topluluk değildir. İsrail toplumu ne ölçüde eğitimli modern bir toplum olursa olsun tarihsel ve ırksal refleksinden arınamıyor, Batı ise başka nedenlerle buna 'sanki dini savunur' gibi destek veriyor. O zaman Müslüman toplum Filistin'de sadece dünya değerlerinin değil, o değerleri de araç haline getiren batıl ve bozuk inançların, yalan yanlış düşüncelerin temsilcilerini görerek öfkeleniyor. Kudûs'un Müslüman toplum üzerindeki ağır baskısının belli başlı nedenleri bunlar olabilir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN