Malum, iki kapılı bir han olan bu dünyada gece gündüz yürüyoruz. Ve biz bu dünya misafirhanesinde bir ömürlük misafiriz. Misafirin, dilimizde iki anlamı var. Biri konuk, diğeri yolcu. İkisi de evi ve vatanı dışında olmayı, yani yolda bulunmayı, yolculuk yapmayı gerektiriyor. Bu, genel yolculuk. Bir de yolculuk içinde yolculuk var. Gazali'ye göre iki türlü yolculuk var: Rihle ve sefer.
RİHLE
Rihle talebelerin ilim için yaptıkları yolculuk ile hocaların araştırma yapmak için çıktıkları fiziksel yolculuk olarak tanımlanıyor. Bir hadiste, "İlim elde etmek amacıyla evinden çıkan kimse evine dönünceye kadar geçirdiği tüm zamanını Allah yolunda harcamış sayılır" buyurulduğundan İslâm coğrafyasında ilim öğrenmek için yolculuk yapmak yaygın bir gelenek haline geldi. Aslında başlangıçta hadis öğrenmek için yapılan yolculuklara rihle denilirken daha sonra, tüm ilimleri öğrenmek için yapılan yolculuklar için de kullanılmaya başlandı. Bu yolculukların altında devrin meşhur âlimlerinden icâzet alarak adlarını ulema silsilesine yazdırma arzusu da vardı şüphesiz.
Bugün okuduğumuz pek çok değerli eser, böyle bir yolculuk esnasında yazıldı. Mesela Gazzâlî, İḥyâʾü ʿulûmi'd-dîn'i yaklaşık on yıl süren seyahati esnasında hazırladığını söyler. Yaptığı yolculuklarla öne çıkan bir diğer sufi-âlim Muhyiddin İbnü'l-Arabî de Fütûḥâtü'l-Mekkiyye'sini Mekke seyahati esnasında telif eder.
SEFER
Muhyiddin İbnü'l-Arabî, her peygamberin, hatta her insanın ve canlının bir seferi olduğunu söyler. Ve her kişinin seferi kendine hastır.
Sefer, bedenen ve kalben olmak üzere iki türlüdür. Bedenen yapılan sefer âşıkların ve dervişlerin yaptığı yolculuklara verilen addır. Sefere çıkmayan âşık yoktur ve sefer âşıklığın şartlarındandır.
Aynı şekilde nefsini terbiye etmek ve Hakk'a ermek için bedenle veya kalple yolculuk yapmayan sufi de yoktur. Kehf sûresinde geçen ve Hz. Mûsâ'nın, hakikat bilgisine ulaşmak için yanında bir gençle birlikte seyahate çıkmasını anlatan kıssa, sûfîlere ilham kaynağı olmuştur. Kelabazi, Taarruf'unda tasavvufun on erkânından birinin gördüklerinden ders çıkarmak maksadıyla dünyanın çeşitli bölgelerini gezmek olduğunu söyler. Nakşibendilik'te ise sefer "sâlikin mâsivâdan Allah'a doğru sefer etmesi, kötü huylardan iyi huylara, beşerî sıfatlardan melekî sıfatlara doğru yönelmesi, kalp gözünün âlemi seyretmesi" yanında "bir şeyh bulmak maksadıyla yolculuk etme ve şehirleri dolaşma" anlamına da gelir.
Çıkılacak yola tarikat, yola çıkana sâlik, yolculuğuna sülûk, başlangıcına bidâyet, yolda karşılaştığı engellere akabe, varılan menzillere makam, yolun sonuna da nihâyet denilir.
En çok gidilen yerlerin başında Mekke, Medine ve Kudüs gelir. Bu yolculuk esnasında meşhur mutasavvıflar ziyaret edilir, duaları alınır, marifet birikiminden istifade edilirdi. Ölmüş olanların ise kabirleri ziyaret edilirdi.
İbn Arabi'nin ömrü seferlerle geçti. Ahmet Yesevi, tüm Türkistan'ı dolaştı. Yunus Emre, Anadolu'da ayak basmadık yer bırakmadı. Hacı Bayram Veli, damadı Eşrefoğlu'nu Bağdad'a sefere gönderdi. Somuncu Baba, sırrı ifşâ olunca bulunduğu yeri terk etti.
SEFERE ÇIKMANIN ŞARTLARI
Mutasavvıflar, bedenen yapılacak seferle ilgili birtakım kurallar koymuşlar.
- Her şeyden önce sefere çıkacak kişi, anne, baba ve şeyhinden izin almalıdır.
- Eğer geçindirmek zorunda olduğu karısı veya çocukları varsa onların nafakalarını temin etmelidir.
- Bu şartları sağlıyorsa yolculuğa çıkmadan önce boy abdesti almalıdır.
- Yolculuk boyunca da abdestli olmalıdır.
- Yolculuğa ise en az üç kişiden oluşan bir grup ile çıkılmalıdır. İçlerinden birini başkan seçip ona uymaları gerekir.
- Yanlarında ise seccâde, ibrik, matara, bıçak, iğne iplik, baston, misvak, tarak, makas, ayna gibi yolculuk boyunca ihtiyaç duyacakları eşya bulundurulmalıdır.
- Ayrıca arkadaşlarına ve başkalarına yük olmayacak, ziyarete gittikleri kimseleri rahatsız etmeyecek, hiç kimseden bir şey beklemeyeceklerdir.
- Evrâd ve ibadetlerini aksatmayacaklardır.
Bu şartlara uyulmadığı takdirde çıktıkları seferden ne maddî ne de manevî bir fayda temin edebilirler.
KALP İLE YAPILAN SEFER
Kalben yapılan sefer, tasavvufun temelini oluşturur. Bunun için memleketlerini terk etmelerine gerek yoktur. Tasavvuf, kişinin Allah'a doğru yaptığı yolculuktur.
Allah'a ulaşan yollar ise çoktur. Bu yollardan birini seçen sâlik yolculuk boyunca menzillerde konaklayarak manevî mertebeler elde eder ve sonunda Allah'a ulaşır. Bu yolculuk esnasında kişiler, güçlüklerle sınanıp nefislerini terbiye eder, gördüklerinden ve yaşadıklarından ibret alır, gönüllerini kir ve pastan temizleyip arındırır.
"Kalbin Hakk'a yönelmesi" diye tarif edilen dört farklı manevi sefer vardır.
1. Seyr illallah: Hakk'a doğru yapılan sefer. Bu seferdeki sülûk ehline, cenâib denilir.
2. Seyr fillah: Hak'ta Hak ile sefer
3. Seyr fi'l-cem': Cem makamına yükselme şeklindeki sefer,
4. Seyr billâh anillâh: Hak'la birlikte Hak'tan sefer.
İranlı filozof Molla Sadrâ da dört tür ruhanî sefer üzerinde durur. Ona göre bu seferler, sadece kalbî bir tecrübeden ibaret olmayıp aynı zamanda aklî bir nitelik de taşır. Akılla soyut bir şekilde idrak edilen bu seferler, tasavvufî tecrübe ile somutlaştırılarak yakīne (kesin bilgi) ulaşılır.
Kalp ile yapılan seferi anlatan sembolik hikayeler anlatılır. En meşhurları Mantıku't-Tayr'dır.
YOLCULUK, TRENE BENZER
Günümüz düşünürlerinden Ziyaüddin Serdar ise yolculuğu bir trene benzetir. Trenlerde birinci, ikinci, üçüncü sınıf vagonlar ile yük vagonları bulunur. Bedelleri de rahatları da ona göredir. Bir arkadaşımın babaannesinin dediği gibi "yiğit neye talipse pahası odur".
Birinci sınıfa, kendini dönüştürüp cennete ulaştıracak bilgiyi arayan yolcular biner. İkinci sınıf vagona ise kendini geliştirmek isteyen, orta sınıf kıymetlerle ilgilenenler biner. Yolculuk sonucu kendini değerli kılacak bilgiyle ve davranışla döner. Hac yolculuğu, örnek olarak verilebilir. Bunlar değerli yolculuklardır. Üçüncü sınıf ise dikey hareketi, beklenti içinde olan işçi sınıfları ve mültecileri kapsar. Zulümden kaçmak veya daha iyi yaşamak ve geçinmek için yapılır bu yolculuk. Bu da mubahtır. Yük ise sorunludur. Salgın gibi bedene zarar veren şeylerden veya enflasyon gibi zenginliği yok eden şeylerden kaçanlardan oluşur ve bunlar, kaçtıkları şeylerden kurtulamazlar.
Hayat, yolculuk içinde yolculuklarla dolu. Bu yolculuğa aklınızı ve gönlünüzü katmak sizin elinizde. Bizden öncekiler önce refîk sonra tarîk demişler. Yol önemli ama ondan daha önemlisi yola birlikte çıkacağımız arkadaşlarımız.
Arkadaş bulamadık diye yola çıkmaktan vazgeçecek değiliz. Çünkü biz;
Hevâ-yı aşka uyup kûy-i yâra dek gideriz
Nesîm-i subha refîkiz bahâra dek gideriz
Diyen Nâilî'nin yolundan gidenlerdeniz.