Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 27, 2018
Nimetlerin kadrini bilmek bir eğitim meselesidir

Değerli okuyucum.

Önceki yazımızda israftan kaçınmak ve tasarruflu olmak konusunda fertler olarak bize düşen nedir? sorusunu sormuş ve konuyu daraltarak "ekmek tasarrufu" çerçevesinde meseleyi ele almaya başlamıştık.

Ülkemizde her gün 120 milyon adet ekmeğin üretildiği ve bunun 12 milyonunun çöpe gittiği, en son verilerde ortaya çıkan acı bir gerçek… Bu denli önemli bir rakamın detayları incelendiğinde bu israfın önemli bir kısmı daha üretim esnasında fırınlarda; geri kalanı ise evlerde, yemekhanelerde, lokantalarda ve otellerde gerçekleşiyor.

EKMEĞİN ÜRETİMİNDE İSRAF

Verilerle ortaya çıkan gerçeklerden biri de şudur ki, daha üretim esnasında plansız ve programsız davranmak, satılmayacak ekmeği üretmek sonucunu doğuruyor. Bu ise önemli bir israf kalemi olarak karşımıza çıkıyor. Günlük tüketimin sağlıklı bir şekilde yeniden belirlenmesi ve bu belirleme işleminin yıldan yıla değil daha kısa aralıklarla tekrarlanarak "ülkemizde ekmek ihtiyacının hangi düzeylerde olduğu"na dair gerçek ve sağlıklı bilgilerin, ilgili resmi makamların ve gayr-i resmi kurum/kuruluş ve derneklerin elinde bulunması gerekiyor. Bu bilgiler çerçevesinde yapılacak bir üretim planlamasının daha işin başında önemli bir israf kaleminin ortadan kalması anlamına gelecektir. Zira Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından yapılan araştırmada çöpe giden her 5 ekmekten 3'ü, üretim fazlası olarak fırınlarda üretim esnasında yaşanmaktadır. Böylesine önemli bir oran, alınacak tedbirlerle ne kadar aşağı çekilirse o denli tasarruf demek; o denli daha az üretim maliyeti demek olacaktır.

Bu başlık altında değinmek istediğimiz bir başka husus daha vardır ve bunun da ayrı bir önemi haiz olduğunu söylenebilir: Ekmeklerde kullanılan "maya" meselesi… Maalesef bu mesele ülkemizde çözüme kavuşturulmuş değildir. Bir sağlık sorunu olarak da görülebilecek bu durum, ekmeğin tüketimi esnasında karşımıza bir israf sorunu olarak çıkmaya devam ediyor. Şöyle ki, ekmek hamuru için yoğrulan unun kısa sürede mayalanması için kullanılan mayaların bir kısmında özellikle sıcak havalarda üreyen bakteriler sebebiyle ekmeklerde oluşan nâhoş tat ve koku, bayat ekmeği yenilemez hale getirmekte ve çöpe atılmasına sebep olmaktadır. Denilebilir ki, Türkiye'de ekmek aslında bayatladığı için değil, tadında ve kokusunda oluşan anormallik sebebiyle yenilemez hale geldiği için çöpe atılarak israf edilmektedir. Önemli rakamlara ulaşan bu israf kaleminin ortadan kaldırılması için devletin yetkili ve sorumlu kurumları yanında konunun tarafları olan kurum/kuruluş ve derneklerin de bu işe el atması, artık bir zaruret ve mecburiyet haline gelmiştir.

EKMEĞİN TÜKETİMİNDE İSRAF

Ekmek tüketiminde evlerde gerçekleşen israf, toplu tüketim mekânları olan yemekhaneler, lokantalar ve otellerden daha fazladır. Biraz önce değindiğimiz "ekmek üretiminde kullanılan mayaların, ertesi gün ekmeği yenilemez hale getirmesinin", bu hususta önemli bir rolü olduğu muhakkak… Ancak bunun dışında ekmeği israf etmeden tüketmek, onu bir nimet olarak kabul edip "nimete hürmet" anlayışı ile yemek, "kaybettiğimiz" değerlerimizden biri haline geldi maalesef!.. Günümüz gençliği ekmeğin bir "nimet" olduğunun farkında değil artık… Zira her bir fırında ve markette envâ-i çeşidinden onlarca ekmek onu bekliyor. Zahmet edip fırına gitmekten erinenler içinse bir tuşla internetten verilen sipariş, ekmekleri kapısına getiriyor!.. Durum böyle olunca ekmek artık günümüz insanı için bir alış-veriş metâı; bir gıda maddesi olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.

Ekmeğin, bir buğday taneciği olarak toprağa atılışından soframıza gelinceye kadar hangi safhalardan geçtiği, hangi emeklerle yenilecek hale geldiği, tâ küçük yaştan çocuklara anlatılmalıdır. Hem de özenle, dikkatle ve sabırla… Çocuk onun, "çok değerli bir nimet" olduğuna inanır hale gelmedikçe kendimizi bu hususta sorumluluktan kurtaramayız. Zira nimetin kadrini bilmek sadece bir "bilgi" meselesi değildir. Bilmekten öte "takdir etmek", bir irfan meselesidir. Bunun için de ekmeğin bir nimet oluşunu ona anlatırken sadece zihnine bilgi yüklemek değil, gönlüne de hitap ederek onda bir "takdir" hissi uyandıracak telkinlerde bulunmaktır. Bazen hikâyeler, bazen tarihe yön veren önemli şahsiyetlerin yaşadığı hatıralar… Tabii ki, her şeyden önce anne baba olarak bizzat kendimiz, ekmeğe saygı duyan, onu hürmet ettiği bir nimet olarak gören ve israf etmeden tüketen kişiler olmamız gerekiyor. Son olarak bir hatıra ile yazımıza son verelim…

ASR-I SAADETTEN ANLAMLI BİR HATIRA

Bir gün Sevgili Peygamberimizi (sav) Ashâb-ı Kiramdan biri evine davet etti. Tandırda pişirilen arpa ekmeğini sıcak sıcak huzuruna getirdiler. O esnada bir başka sahabi de suyu serin olan bir kuyudan çekip getirdiği bir testi suyu da Efendimize ikram edilmek üzere sofraya koydular. Peygamberimiz (sav) sıcak ekmekten biraz yedikten sonra üzerine soğuk sudan da içti. Kısa bir süre geçmişti ki mübarek yüzünde hüzün belirtileri görülmeye başladı. Gözleri yaşlarla doldu ve yanaklarına süzülmeye başladı. Hem yanındaki ashabına hem de sonradan gelecek ümmetlerine ders olacak nitelikte sözler döküldü mübarek dudaklarından… Tekâsür suresinin son ayetlerini okumuştu Resûl-i Ekrem gözlerinden yaşlar dökülerek: "And olsun ki, o gün; size verilen nimetlerden ötürü elbette sorumlu tutulacak ve sorguya çekileceksiniz!"

Elimizdeki nimetlerin kadrini bilenlerden olmak temennisiyle…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN