Geçen haftaki yazımızda (12 Mart 2020 Perşembe) dünyayı saran Koronavirüsün -yurtdışından dönen bir kişide tespit edilmesiyle- ülkemizde de görülmeye başladığından söz etmiştik.
Bugün itibariyle, gerek Avrupa'dan gelen söz konusu kişinin ve yakınlarının gerekse umreden dönen vatandaşlarımızın tedbir amaçlı karantina ve tedavi işlemlerinin hassasiyet ve titizlikle yürütüldüğünü görmekteyiz. Devlet, son birkaç gün içinde aldığı birtakım tedbirler yanında önemli bir inisiyatif kullandı: Perşembe günü aldığı bir kararla orta ve yükseköğretimde iki-üç haftalık "eğitime ara verme" uygulamasının 16 Mart'tan itibaren uygulanacağı duyurusunda bulundu. Ayrıca uyarıları dikkate alarak çok sayıda insan kitlesini bir arada bulunduran gece kulüplerinin faaliyetlerini de bir süreliğine durdurma kararı aldı
Özellikle okul çağındaki çocukların ve gençlerin bu hassas dönemde toplu taşıma araçları ve kalabalık ortamlardan uzak kalmasının karantina tedbirleri bağlamında önemli bir rol oynayacağı beklenen bir durum. Hatta bu hususta birtakım araştırma sonuçlarının varlığı da söz konusu… Örneğin, en son İngiltere'de yapılan 'BBC Pandemic' çalışması, "salgının ana sürükleyicisi olan 20-50 yaş arasındaki bireylerde, etkileşimin en fazla işte ve ev dışında olduğunu" gösteren bulgular elde edilmiş… Küçük yaştaki çocuklar ve gençlerin de bu hususta aynı riske muhatap durumda oldukları rahatlıkla söylenebilir. Dolayısıyla, eğitime ara verilmesi uygulamasının, salgının önüne geçmek ve yayılmasını engellemek adına radikal bir karar olduğu ve olumlu sonuçlarının görüleceği kanaatindeyiz.
Alınan koruyucu tedbirlerin uygulanması konusuna gelince, işte bu alanda çok başarılı olduğumuz söylenemez. Zira işin içinde insan unsuru varsa, insanın kişisel olarak "bakış açısı" düşüncelerine yön vermekte onun tutum ve davranışlarına da yansımaktadır. Biraz sonra bu konuya değineceğiz.
Medya, Koronavirüs salgınında iki ülkeyi, "iyi" ve "kötü" örnekler olarak ele alıp üzerine uzun açıklamalar yayınlıyor bugünlerde…
Alınan koruyucu tedbirlere harfi harfine uyan ve her bir ferdi, sorumluluk bilinciyle hareket eden, aynı zamanda virüs kaynağı olan Çin'in komşusu Japonya…
Birtakım tedbirleri vaktinde almayan "devlet" ve öngörülen tedbirleri önemsemeyen ve uygulamada gevşek davranan "millet" ikilisinin, salgına davetiye çıkardığı ve Çin'den sonra en çok ölümlerin geçekleştiği Avrupa ülkesi, İtalya…
İtalya'yı bu denli çaresiz ve acınası hale getiren getiren iki faktörden birinin, turizm gelirlerine darbe vuracağı endişesiyle devletin birtakım tedbirleri almakta gecikmesi, diğerinin ise okulların tatil edilerek ara verilmesi uygulamasını gereği gibi anlamayıp, insanların evde vakit geçirmelerini düşünmek yerine ailelerin çocuklarıyla birlikte eğlence ve alış-veriş merkezlerinde vakit harcayarak kendilerini virüs bulaşmaya açık hale getirmeleri zikrediliyor. Bir Türk akademisyenin, video kaydı çekerek ülkemizi ve insanımızı uyaran sözleri arasında belki en çok dikkat etmemiz gereken husus budur diyebiliriz. Zira eğitime verilen aranın asıl amacı, çocukları ve gençleri toplu ortamların muhtemel virüs bulaşma riskinden korumaktır. Eğer buna riayet edilmiyorsa, eğitime ara vermenin hiçbir faydası olmayacaktır. Akademisyenin üzerinde dura dura tekrarladığı bir konu daha vardı: "Korona virüs, bir grip değildir. Grip gibi kabul edilmesi sadece onun da virüs kaynaklı oluşudur." Doğrusu bu hususta özellikle basın-yayın organlarında birilerinin -bazen aşırı korku pompalayanlara karşı insanları rahatlatmak adına- "Korona da grip gibi bir şey" söyleminin hiç de doğru olmadığını anlamakta geç kaldık galiba… Zira 13 Mart'ta başlayıp iki gün boyunca devam eden ciddi bir şehirlerarası yolcu trafiğinin ve 15 Mart Pazar gecesine kadar devam eden bol kalabalıklı gece hayatı ve eğlencelerinin nasıl bir tehlike arz ettiğine/edeceğine dair herhangi bir bilgiye şu an sahip değiliz. Allah korktuklarımızdan muhafaza eylesin niyazındayız vesselam…
BUNDAN SONRA YAPILACAKLAR HAKKINDA KUR'AN BİZE NELER SÖYLÜYOR?
Dün akşam dikkatimi çeken bir ayeti siz kıymetli okurlarımla paylaşmak istiyorum. Al-i İmran suresinin en son ayeti… Aslında bu ayetin öncesindeki on ayeti, (190-199. ayetler) Peygamber Efendimizin gece namazına kalktığı zaman başını semaya kaldırıp gökyüzüne bakarak okuduğu aktarılmaktadır, hadis kaynaklarında… İşte onlardan sonra gelen bu son ayet, sanki içinde bulunduğumuz hassas zaman diliminde bize yol gösteren, sabrın, sabırda sebatın, düşmanın farkında olmanın ve ona karşı hazırlıklı bulunmanın ve Allah'a karşı gelmemek ve kulluk şuuru demek olan "takva"ya sahip olmanın öneminden ve tüm bunları yaptığımız takdirde başarıya/kurtuluşa ereceğimizden bahsediyor… Şöyle buyuruyor Hz. Allah:
"Ey iman edenler! Sabredin ve sabrınızda kararlılıkta yarışın, düşmana karşı hazırlıklı olun (birbirinize dayanıp bağlanın), Allah'a karşı gelmekten sakının ki, başarıya ulaşabilesiniz." (Al-i İmran, 200)
Zorluklara, acılara, felaket ve musibetlere, sınavlara katlanmanın adı olan "sabır" bu ayette iki kez farklı kelime kalıbıyla kullanılarak bu gibi durumlarda "kararlı" olmaktan, disiplinli bir duruştan söz ediliyor…
Dilerseniz ayeti geniş bir şekilde incelemek ve söylenmek istenenleri dikkatle okumak için sonraki yazımızda yeniden buluşalım sizlerle…
Yüce Rabbimizden size, ülkemize ve tüm dünyaya sağlık ve esenlik niyazıyla…