Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Kasım 10, 2022
“Şükreden kulların sayısı çok azdır!”

Bir önceki yazımızda, çağımızın salgın karakter hastalıklarından biri olarak görebileceğimiz "şükürsüzlük"ten bahsetmeya başlamış ve konuyu bir noktaya kadar getirmiştik. Geldiğimiz nokta, insanın bu hastalıktan nasıl kurtulacağı hususunda ona İslam dininin nasıl yardımcı olabileceği ve nasıl yol gösterebileceği idi. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Son Nebi Hz. Muhammed (SAV) ile birlikte gönderilen mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'in ayetleri ve yine Sevgili Peygamberimizin (SAV) yolumuzu aydınlatan hadis-i şerifleri bize bu konuda da rehberlik ediyor, şüphesiz… Asıl mesele bu iki değerli kaynağa yönelmekten ve onlara başvurmaktan geçiyor. Geliniz, "şükreden bir kul olabilmek" hususunda karakterimizi şekillendirmek ve hem kişiliğimize hem de hayatımıza yeni bir format kazandırmak için bu iki kaynağa kulak verelim ve bizi bize tanıtan bu iki kaynaktan beslenelim.

Tekrarlamakta bir mahzur olmayan hakikat şudur: Allah Teâlâ (CC) Kur'an-ı Kerim'de tam 75 ayet-i kerimede şükür ve onunla alakalı hususlardan bahsediyor bizlere… Bu kadar çok ayetin varlığı dikkat çekerken bir de şükrün zıddı olan nankörlükten bahseden ayetlerin "küfrân-ı nimet" olarak tanımlanması işin ciddiyetini arttırmaktadır. Zira küfran, "nankörlük"; küfür ise "inkâr" anlamına gelirken her ikisi de "küfr" kökünden türemişlerdir. Bu hakikat ise bizi şu sonuca ulaştırmaktadır: Nimetlere şükretmemek, kişiyi önce nankörlüğe ardından da nimetin kıymetini bilmemeye ve nimeti vereni inkâra kadar götürebilecek son derece tehlikeli bir durumdur.

Kur'an-ı Kerim'de "Allah'a şükretmek" başlığı altında zikredileceğimiz birçok ayet-i celile vardır. Bu ayetler bize, verdiği nimetlerin farkında olmamızı ve bu nimetlerin gerçek sahibinin ve verenin kim olduğunu bilerek Allah'a şükretmemizi ahlakî bir görev olarak yüklemektedir. Evet, şükür bir ahlakî görevdir ve ödevdir, ancak gerçek manada şükredenlerin sayısı çok azdır.

Yazımızdaki başlık bir ayet-i kerimeden alınmıştır. Bu ayet, Sebe' suresinin 13. ayetidir ve tam manası şöyledir:

"Onlar (insan ve cinlerden oluşan işçiler ve hizmetçileri) Süleyman'a, isteğine göre yüksek ve görkemli binalar, heykeller, havuz gibi lengerler, yerinden kalkmaz kazanlar imal ederlerdi. Ey Dâvûd ailesi! Şükür için çaba gösterin. Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır."

Ayetin tahlili, bize gerçek manada şükredenlerden olabilmek için şükretmeyi nasıl anlamamız gerektiği hususunda önemli bilgiler vermektedir. Şöyle ki, ayette "Ey Davud hanedânı! Şükrediniz" yerine "Şükür için çaba gösterin" şeklinde çevrilebilecek bir ifade kullanılmıştır. Bu ise sahip olunan nimetlere karşılık yerine getirilecek şükrün, kişinin yaşadığı hayatında sergilediği bütün davranışlara yansıtılmasını hedefler. Zira bir anlamıyla şükür, "verdiği nimetlerden dolayı kulun, Allah'a minnettarlık duyması, bunu sözleri ve amelleriyle göstermesi" demektir. Bu nedenle diyebiliriz ki şükür, Kur'an ayetlerinde "kulluğun gereği" olarak değerlendirilmiş, Allah'ın nimetlerine mazhar oldukları halde şükretmeyenler ise kınanmıştır (bkz. A'râf, 10; Nahl, 78; Ğâfir, 61). Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz de yaptığı ibadetleri, Allah'ın verdiği nimetlere karşılık bir şükran ifadesi olarak değerlendirmekte ve uzun süre ayakta namaz kılması sebebiyle ayaklarının şiştiğini gören Hz. Aişe'nin (RANHA) "Neden bu kadar ibadet etmesinin" sebebini sorduğunda "Şükreden bir kul olmayayım mı" cevabını vermektedir.

Ayetten anlaşılan şudur: Şükür sadece sözle değil, eldeki nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğuna gönülden inanarak bu nimetleri Allah'ın rızasına uygun şekilde kullanmakla olmaktadır. Dolayısıyla, sahip olunan servetin şükrü muhtaçlara yardım etmekle, ilmin şükrü bilgiyi insanların yararına kullanmakla, sağlığın şükrü ise Allah'a kulluk ve insanlara hizmetle gerçekleşmektedir.

Bir gün Peygamber Efendimiz (SAV) minbere çıkıp bu âyeti okuduktan sonra şöyle buyurmuştu: "Şu üç özellik kime verilmişse o kişi şükür davranışında bulunma nasibine mazhar olmuş demektir: Kızgınlık ve sükûnet halinde adaletli davranmak, yoksulluk ve zenginlikte harcamalarını dengeli bir şekilde yapmak, gizli ve açık her durumda Allah korkusunu gönlünde muhafaza etmek."

Ayet-i kerimeyi tahlile devam edelim…

Ayetteki "eş-Şekûr" hangi anlamlara gelmektedir?

Sebe' suresinin 13. Ayetinde geçen ve insanlar arasında "çok az bulunan kişileri" vasf eden ifade, yani "şükreden kullar" (İbadiş-Şekûr) ifadesi üzerinde özellikle durmalıyız. Ayet-i kerimede geçen ve "gerçek manada, hakkıyla şükredenler" şeklinde karşılık verilebilecek şekûr kelimesi için karşımıza zengin bir anlam yelpazesi çıkmaktadır. Zira bu kelime için sözlüklerde, "şükrü edâ edebilen; sağlam bir inançla, aczini ve kusurunu itiraf ederek bütün kalbini, dilini, bedenini ve vakitlerinin çoğunu şükrün ifasına veren ve bunun için büyük çabayı sarf eden kişi; içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun her durumda şükretme tavrını koruyabilen kişi" gibi açıklamalar yapılmıştır. Bazı müfessirlerin, "Şekûr kelimesinden maksat, kişinin şükretmekten âciz olduğunu anlamasıdır" şeklindeki yorumları, bu gibi kişilerin "pek az" olduğu bilgisini kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Bu anlayışı destekleyen bir bilgi olarak Hz. Davud'un (AS) şu münâcâtını aktarabiliriz:"Ey Rabbim! Sana şükretmemi sağlayan ilham ve güç de senin nimetlerin olduğuna göre, ben senin nimetlerine şükre nasıl güç yetirebilirim!"

İçtenlikle yapılan bu itirafa karşılık Allah Teâlâ şöyle buyurmuştu: "Ey Dâvûd! İşte şimdi beni hakkıyla tanıma ve bana şükretme mertebesine erişmiş bulunuyorsun."

Anlaşılan şudur ki, nimetin gerçek sahibini bilmeden ve tanımadan, bu hususta aczini itiraf etmeden ve şükredebilmenin de bir nimet olduğunu kabullenmeden, gerçek manada şükreden kul olmak mümkün görünmüyor, vesselam. Kim bilir belki de Sevgili Peygamberimizin (SAV) şu hadis-i şerifi bu hususa işaret ediyor: "Allah'ım! Seni zikretmekte, Sana şükretmekte ve Sana güzel kulluk edebilme hususunda bana yardım eyle!.."

Konuya devam edeceğiz, sağlık ve esenlik dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN