Arama

Mustafa Özcan
Nisan 17, 2021
Sömürgecilik gelişmeyi motive eder mi?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Napolyon'un Mısır'a hamlesinin 200'üncü yıldönümünde yani 2002 yılında Mısırlı aydınlar bu hamlenin ya da işgalin yıldönümünü kutlamışlar ve lehte ve aleyhte görüşler ve değerlendirmeler serdetmişlerdir. Hamlenin veya işgalin meziyetine dair müspet kanaat belirtmeler elbette yadırganmıştır. Napolyon'un varisleri varsa Cezzar Ahmet Paşa'nın da varisleri vardır. İşgalin getirilerinden bahsedenler de olmuştur. Zihniyet olarak değil ama teknik olarak bazı yenilikler olmuştur.

Şimdi benzeri bir tartışma Fransa-Cezayir hattında yaşanıyor. Bilindiği gibi Fransa sudan sebeplerle 1830 yılında Cezayir'i işgal etmiş ve yaklaşık 132 yıl bu ülkede işgalci sıfatıyla kalmış ve Cezayir halkına acılar tattırmıştır. Ne ilginçtir ki, Osmanlı'dan kurtulduk diye bayram eden bazıları Fransa'nın kucağına düştük diye de kederlenmemişler bilakis sevinmişlerdir.

İngilizler 1857 yılında Hindistan'da karma Hindu-Müslüman katliamı icra etmişler ve bu meyanda 10 milyon kişiyi öldürmüşlerdir. Hinduları potansiyel müttefik ve aracı millet olarak gördüklerinden daha ziyade Müslümanları yönelmişler, hedef almışlardır. Buna mukabil Fransızlar da çok daha küçük bir coğrafya ve nüfusu da az bir ülke olan Cezayir'de kimi verilere göre işgal boyunca 5 milyon Cezayirliyi katletmişlerdir! Ülkeye işgalci sıfatıyla damladıklarında ülke nüfusu 3 milyon iken barbarlıkları neticesinde bu sayı 2.5 milyona inmiştir. 1954 ile 1962 yılları arasındaki bağımsızlık süreci ve savaşında ise en az 1.5 milyon Cezayirli kaybedilmiştir. Ara süreçtekileri saymıyoruz. Bugün Fransa bu kirli geçmişini aklamaya çalışmaktadır. Hatta diş kirası istiyor. Bunun için kanun da çıkarmaktadır. Nitekim 23 Şubat 2005 tarihinde Fransız Parlamentosu sömürgecilik geçmişini, dönemini yüceltme kanunu çıkarmıştır. Bu da düzelme eğiliminde olan Fransa ile Cezayir ilişkilerini yeniden zehirlemiş ve Frenkmeşrep (Frankofon/mütefernis) olan Abdulaziz Buteflika bile bu yasaya tepki göstermek zorunda kalmıştır. Franko'nun deyimiyle, ardından beşinci tabur olan Cezayir'in yerli hain ve işbirlikçilerini de yüceltme kanunu hazırlamıştır. 'Harkiler' adıyla bilinen yerli hain ve işbirlikçiler Cezayirlilere Fransızlardan daha fazla acı çektirmiş ve zarar vermişlerdir.

1962 yılı sonlarında Cezayir bağımsızlığını kazandığında ise Harkiler öz yurtlarından kovulmuşlar ve Fransızlarla birlikte Fransa'ya gitmişlerdir. Ne Cezayir kimliğine geri dönebilmişler ne de gerçek anlamda Fransız kimliği kazanabilmişlerdir. Fransa'da sığıntı olarak kalakalmışlardır. Kimileri ülkeyi terk ederken kimileri de kripto olarak geride kalmışlar ve bu suretle Fransa'ya hizmetlerini paralel dünyada sürdürmüşlerdir. Tipik Frankofonlardan ve bunların kümelendiği Hizb-i Fransa'dan olan General Halit Nezzar, 1991-1992 yıllarında demokratik süreci sekteye uğratmasıyla bilinmektedir. Bununla birlikte Harkilerin çoğunun akıbeti Güney Lübnan Ordusu (SLA) fertleri ve aileleri gibi olmuş İsrail 2000 yılında Lübnan'dan çekilirken onları da beraberinde götürmüştür. Bununla birlikte SLA mensupları da Harkiler gibi İsrail'de horlanan bir topluluk olmuştur.

Bununla birlikte Fransa en azından resmi düzeyde hem sömürge geçmişini hem işbirlikçilerini tebcil ediyor ve yüceltiyor. Buna mukabil Cezayirliler de yer yer karşı hamlede bulunuyor ve işgal döneminin karalanması ve takbih edilmesi için imza kampanyaları düzenliyorlar.

Fransızlar sömürge dönemini övücü kanunlar hazırlarken bazı Fransız tarihçi ve siyaset adamları da aynı telden çalıyorlar. Bu siyasetçilerden biri olan Guillaume Bigot azgınlığın son perdesini temsilen Fransızların değil de bizzat Cezayirlilerin Fransız sömürgeciliğiyle iftihar etmeleri gerektiğini telkin etmektedir. Buna göre Cezayirlilerden 'iyi ki bizi öldürmüşünüz' demeleri bekleniyor. Bu yol olursa Kızılderililerin beyazlara Aborjinlerin İngilizlere 'ne iyi ettiniz de bizi öldürdünüz' diye tazimde bulunmalar gerekir! Guillaume Bigot sözlerini şöyle sürdürmektedir:" Cezayir halkı Fransız sömürgeci geçmişinden dolayı mutlu olmalı ve iftihar etmelidir. Zira biz de Roma İmparatorluğunun sömürgeci döneminden dolayı iftihar ederiz. Roma İmparatorluğu bizi, biz de Fransa olarak Cezayirlileri geliştirdik … ((https://www.echoroukonline.com/16/04/2021) Siyasi Fransi ale'l Cezairiyyin en yefharu bi istimarina lehum) " İlginçtir Fransa Cezayir'deki sömürgeciliğini Roma İmparatorluğunun misyonuna bağlamış ve kendilerini de Romalıların bir devam saymıştır. Dolayısıyla sömürgeciliği barbar ulusları medenileştirme görevi olarak görmüşlerdir. Beyaz adamın barbarları medenileştirmesi. Onlar öldürürken medeni oluyorlar siz karşı çıktığınızda, nefsi müdafaada bulunduğunuzda barbar oluyorsunuz.

Tarihi süreçte sabit olduğu gibi en kötü sömürge modeli Fransız modelidir. Çekildiklerinde geride çekirge sürülerinin yaptığı gibi enkaz bırakırlar. İngilizler sinsidir ama çekildikleri ülkelerle iyi münasebetler tesis etmişler, geliştirmişler ve sömürgecilik sonrası eski sömürgeleriyle köprü kurmuşlardır. Fransa ise özellikle Cezayir örneğinde bunu başaramamıştır. Aksine eski sömürgelerini Ruanda-Burundi örneğinde olduğu gibi karıştırmaya ve katliamlara devam etmişlerdir,

Peki Fransızların Cezayir'i geliştirdikleri söylemine ne demeli? Nitekim, eski dışişleri bakanlarından Philippe Douste-Blazy işgalin başlangıcı acı bile olsa sonrasının medenileştirme olduğunu ileri sürmüştür. İşgalin veya sömürgeciliğin başlangıcının acı sonrasının tatlı olduğuna dair ifadeler kullanmıştır. Besbelli ki beyaz adamın yüküne ( white man's burden) inanmış görünüyor. Bu ifade İngiliz sömürgeler şairi Rudyard Kipling'e aittir ve onun tasavvurundaki dünyayı yansıtmaktadır. Philippe Douste-Blazy bu sözlerini dönemin Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'ye cevaben söylemiştir. Buteflika 'sömürgeciler tarihimizi, dilimizi ve kültürümüzü paramparça etti ' ifadesini kullanmıştır. Fransa sömürgeciliği geride kendini toparlayamayan çarpık bir ülke ve hecin bir dil ve kültür bırakmıştır. Denildiği gibi Fransız sömürgeciliğin başı felaket sonu saadet değildir. Kesintisiz felakettir. Felaketler zinciridir. Cezayir kültürünü ve kimliğini bozmak için öncelikle olarak vakıfları ve mallarını müsadere ve istimlak etmiştir. Şimdi bu yağmacı politikaları İsrail devralmıştır. Böylece İslami eğitimin sonunu getirmiştir. Ardından Fransız kültürünü dar dairede yayan okullar ve mektepler açmıştır. Kaynakların kurutulması projesini hayata geçirmiştir. Vakıfların müsaderesi Mehmet Ali Paşa tarafından Mısır'da kopyalanmıştır. İlham alınmıştır. İslami eğitimi İslami vakıfları yok ederek baltalamıştır. Mehmet Ali Paşa da Fransa'dan kopyaladığı politika ile Ezher'i dizginlemiş, kadük bırakmıştır.

Kaynakların kurutulması projesi de bilahare Burgiba ve Zeynelabidin Bin Ali gibiler tarafından sürdürülmüştür. Fransız sömürgeciliği kötülüklerin anasıdır.

Fransa bu ülkeyi ve benzeri ülkeler kuşağını geri ve kendisine bağımlı halde bırakmak için elinden geleni yapmıştır. Lakin işgal ve sömürgeciliğin dolaylı sonuçları olarak sömürge ülkelerinde bir silkinme, uyanış dönemi yaşandığını da söylemek mümkündür. Amerikalı siyahilerle Kızılderililerin gelişme süreci aynı olmamıştır. Beyazlar nazarında toprak sahibi Kızılderililer düşman halkı temsil etmektedir zenciler ise potansiyel olarak beyazların işini yapan, işlerine yardımcı olan, aracı millettir.

Peki! Sömürge dönemine Guillaume Bigot gibi başka türlü yani –varsa-meziyetleri üzerinden bakmak mümkün mü? Doğrudan sömürge dönemi sömürülen ülkelere zarar vermiştir lakin dolaylı olarak da-ligayri zatihi- bilinç seviyesini artırmıştır. Bu etki tepkinin faziletidir. Ters etkidir. Sömürgeye konu olan ülkeler ve beldeler ise geri ve atıl kalmasının bedelini yabancı boyunduruğu altına girerek ödemiştir. Bedelini ödedikten sonra da sömürgeci prangasından kurtulmuştur.

Bu hususta sömürgeciliğin hikmet tarafını eşeleyenlerden birisi de Said Nursi'dir. İslam dünyası ile sömürgecilik arasındaki ilişkiyi şöyle analiz eder: ""Dedi (Rus polisi): İslâm parça parça olmuş.""Dedim: Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir..."

"Yahu, şu asılzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir."( https://www.risalehaber.com/bediuzzaman-islam-parca-parca-olmus-diyen-rusa-dedim-ki-264953h.htm )

Bazen Kripto Harkiler ya da Kadir Mısıroğlu'nun ifadesiyle yerli işbirlikçiler, aracı milletler ve proje ve programlar, kadrolar hakiki sömürgecilerin bile altından kalkamayacağı hizmetler ifa ederler, hususların üstesinden gelirler. Sömürgecilik tarihin sonu değildir. Dolayısıyla Fransa da sömürgeciliği de tarihin çöplüğüne boylayacaktır. Onlar geçmişleriyle övünürken yıkılacaklardır. Hİtler de kendisini Roma'nın varisi sanıyordu. Roma gibi tarihe gömüldü. Fransa'nın sonu daha iyi olmayacaktır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN