Devlet ve millet idaresiyle ilgili bir mesele fark edildiğinde veya gündeme geldiğinde; ilgili kişilerin, kurumların, çevrelerin "sorumluluk" üstlenip harekete geçmeleri gerekir. Konuyla ilgili sorulara cevap bulmak, sorunlara çözüm üretmek için yola çıkıp; menzile ulaşıncaya kadar "yürüme" niyeti ve gayreti içinde olmaları beklenir.
"Sağlık, güvenlik, hukuk, ekonomi" gibi alanlarda; bu mekanizmanın çalıştığını görüyoruz. Engellerin aşılması, hedeflere ulaşılması istikametinde mesafeler alındıkça; seviniyor, mutlu oluyoruz.
Ancak; ne hikmetse, "eğitim ve kültür" alanlarında, bu hamleler olmuyor. İmam ne derse desin, cemaat kendi bildiğini okuyor; kimse, elini taşın altına sokup, sorumluluk almıyor.
Yukarıdan, her fırsatta dikkat çekip, komut veren bir "baş" var. Gel gör ki; "boyun" mesajı iletmiyor, "gövde" bünyesinde bulunan organlar bir türlü harekete geçmiyorlar.
Genel görünüm olarak; sanki biri uykusunda yahut rüyasında avazı çıktığı kadar bağırıyor, yanında yatanlar bile duymuyor. Usta ne derse desin; kalfalar ve çıraklar, taş üstüne taş koymuyor.
Gelin, bu manzarayı birlikte yorumlayalım. Sebep-sonuç ilişkisini kurup; hal ve gidişimizi yeniden tanımlayalım.
BAŞ NE DEDİ?
Türkiye, eskiden "Başbakanlık Hükümeti" modeliyle yönetiliyordu; şimdi, "Cumhurbaşkanlığı Hükümeti" eliyle yönetiliyor. Devlete ve millete; genelde Cumhurbaşkanı, özelde Bakanlar tarafından istikamet veriliyor.
Kamu, özel sektör, sivil toplum kadroları ve kurumları; ona göre vaziyet alıyorlar. Söylemleriyle, eylemleriyle; atılan başlığın altını, çizilen çerçevenin içini doldurmaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı'nın, yıllardır "eğitim reformu" ihtiyacını tekrar tekrar gündeme getirdiğini hepimiz biliyoruz. Ancak, ne yazık ki; ilgili kadroların ve kurumların, bu konuda kayda değer bir şey yapmadıklarını görüyoruz.
Meramımızı doğru ve tam ifade edebilmek için; birkaç hatırlatma yapalım. Çakılan şimşeklere rağmen, bir türlü aydınlanamayan kör noktaya; bir kez daha ışık tutalım.
Mesela, 03.12.2016 tarihinde, Bayrampaşa Kaptan Ahmet Erdoğan Eğitim Külliyesi açılış programında; "Fiziki sorunları çözmeyi başardık ama zihinleri aynı düzeyde geliştiremedik" diyerek, üzüntüsünü ifade etti. Eğitim sisteminin "kalite" ve "mantalite" arızalarına dikkat çekerek; "tabela asmak" ile o tabelanın anlamına uygun davranıp "amaca ulaşmak" arasındaki farkı belirtti.
Örneğin, 02.04.2018 tarihinde, Başakşehir Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde, 80 okul ile 59 okul spor salonunun toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada; "milletimizin, evlatlarına iyi bir eğitim vermek için yaptığı fedakârlık" sürecini hatırlattı. Arkasından, elde edilen sonuçlar bakımından; "bulunduğumuz yerin, olmamız gereken yer olmadığı" gerçeğine vurgu yaptı.
24.02.2020 tarihinde, Okullardan Yarınlara programında yaptığı konuşmada; "Eğitim kurumlarımızın bina ve donanım eksiğini giderirken, buralarda yetiştirilecek evlatlarımızın zihin ve gönül zenginliğini artıracak çalışmaları da ihmal etmemeliyiz" dedi. İyi Türkçe, Matematik, Fizik, Kimya, Tarih, Coğrafya öğretmenin yanında iyi insan olmayı da öğretmenin gereğini, önemini belirterek; "İşe başlayacağımız yer, aileden okula kadar tüm eğitim-öğretim sistemimizdir" diye istikamet gösterdi.
15.10.2020 tarihinde, Yükseköğretimin 2020-2021 Akademik Yılı Açılış Töreni'nde; "Tüm dikkatimizi, çocuklarımızı geleceğe en iyi şekilde hazırlamak için verirken; onların gönül dünyalarını zenginleştirmeyi de ihmal etmemeliyiz. Sadece maddi bilgilerle donanmış, manevi değerlerden yoksun bir nesil; milletçe, en büyük felaketimiz olur" diye uyardı. Ayrıca, sözün devamında; üniversitelere ve akademik camiaya, "bu sorunun çözümüne öncülük edin ve destek olun" çağırısı vardı.
Bütün bunlardan sonra, 19.10.2020 tarihinde, İbni Haldun Üniversitesi Külliyesi'nin açılış programında yapılan konuşmada; "ilim, hikmet, fikir, sanat erbabının siyasi iktidarı fikri iktidara dönüştüremediği" gerçeği hatırlatıldı. Arkasından, "geniş kapsamlı bir eğitim-öğretim reformuna ihtiyaç olduğu"; gerekçeleriyle birlikte anlatıldı.
GÖVDE NE YAPTI?
Gel gör ki; eskiden beri olduğu gibi, kimse dönüp bu yana bakmadı. Daha sonra gündeme gelen "ekonomi ve hukuk reformu" için, ilgili kadrolar ve kurumlar hemen harekete geçtiler; fakat "eğitim reformu" çağırılarına, bir Allah kulu sahip çıkmadı.
Ne komisyonlar kuruldu, ne toplantılar yapıldı. Cumhurbaşkanı'nın, "Türkiye'nin kurtuluşu da geleceği de buna bağlı" dediği konunun üzerine; bir kez daha ölü toprağı atıldı.
Eğitimin eski ve yeni bakanlarının ve bürokratlarının, fakültelerinin ve akademik kadrolarının, sendikalarının ve diğer sivil toplum kuruluşlarının; sanki gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal. Anlamakta zorlanıyoruz; bu nasıl bir fikri ve fiili izmihlal.
Milli Eğitim Bakanı neden vaziyetten vazife çıkarmıyor; YÖK nerede, Eğitim Fakülteleri niçin harekete geçmiyorlar? Eğitim sendikaları, vakıfları, dernekleri bu güne kadar hiçbir hazırlık yapmadılar mı; eğitim reformunun alt başlıklarını neden açmıyorlar?
En yüksek makamdan, tekrar tekrar dile getirilen şey; neden sahaya yansımıyor? Talimat mı verilmiyor, ciddiye mi alınmıyor, ilgi mi duyulmuyor, gereğine mi inanılmıyor; niçin hep lafta ve rafta kalıyor?
Yoksa, eğitim kalesi fazla kuşatılmış, hatta işgal edilmiş olduğu için; içeri giremiyor muyuz? Henüz gücümüz ve imkânımız, o kadarına yetmediğinden; bu cephede, gereken mücadeleyi veremiyor muyuz?
Bilinsin ki; "düştüğümüz yer" de, "kalkacağımız yer" de burasıdır. Üstelik, bugün bu kaleyi kurtarıp, yeniden yapılandırmış olsak bile; sonuçları, ancak bir nesil sonra alınır.
Fiili iktidarı, fikri iktidara dönüştürmenin zamanı; çoktan geldi, geçiyor. Ey farkında olanlar, sorumluluk duyanlar, uykuya dalanlar, ayakta sayıklayanlar; haberiniz olsun, kuş yuvadan uçuyor.