Eski zamanlarda, bir evlat babasından "nasihat" istemiş. "Bana iyi bir şey söyle de onu yapayım, yerine getireyim" demiş.
Babası, oğluna; "Her köyde bir evin olsun" cevabını vermiş. Hemen harekete geçip; civar köylerin her birinde bir bina kurmuş.
Dönüp sonucu bildirdiğinde; adam, tavsiyesinin yanlış anlaşıldığını fark etmiş. "Evladım, ben sana her köyde bir dostun, arkadaşın olsun demek istemiştim. Onlar varsa, ihtiyacın olduğunda kapısını çalacağın evin de vardır" diye düzeltmiş.
Bayram öncesi, bir "tebdil-i mekân" yahut "sıla-i rahim" programı yapıp; altı vilayetin yedi yerleşim yerinde bulunan akrabalarımızı, dostlarımızı, arkadaşlarımızı ziyaret ettik. Her birisi ile karşılıklı hal beyanında bulunarak; din ve kan kardeşliğinin bileşkesinden oluşan hukukumuzu tazeledik.
Gittiğimiz yerlerde; hasretle karşılandık, hassasiyetle ağırlandık, muhabbetle uğurlandık. Böylece ne kadar çok evimizin, yerimizin, dostumuzun, kardeşimizin olduğunu bir kez daha anladık.
Vedalaşırken; "gene bekleriz" dediler, "biz de sizi bekleriz" cevabını aldılar. Taraflar kelimenin tam anlamıyla "memnun, mesut, bahtiyar" oldular.
Bu yakınlaşmayı ülke ve toplum, dünya ve insanlık âlemi düzeyinde gerçekleştirdiğimizde; muazzam bir "huzur ve güven iklimi" oluşur. Yeryüzü coğrafyasında, Allah'ın bütün kulları; "biz olmanın rahmeti ve bereketi" ile buluşur.
Âlemlerin ve içindekilerin Rabbi olan Allah; bütün isimleri ve sıfatları bakımından "bir" ve "tek" olmasına rağmen, bize hayat ve hidayet rehberi olarak gönderdiği ayetlerinde, "ben dili" değil "biz dili" kullanıyor. O'nun yüce dinine tabi olan milyonlarca Müslüman, Kur'an-ı Kerim'in hem girişi hem de en mücmel özeti olup en çok okunan Fatiha suresiyle; gene "biz dili" kullanarak, "Rabbimiz! Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna ulaştır; gazaba uğratılmışların ve sapkınların yoluna değil" diye yalvarıyor.
Dua ederken, iyiliklere ulaşıp kötülüklerden korunmayı isterken, hidayete erişip hak ve hakikat yolunda yürümeyi dilerken; yakından uzağa doğru ama herkesi içine alacak şekilde, "cümlesiyle beraber" diyoruz. Çünkü; herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünyanın, hiç kimse için huzurlu ve güvenli olmadığını, olamayacağını biliyoruz.
Dostlar, arkadaşlar, akrabalar; birbirleri için samimiyetle dua edip, hayır diliyorlar. Bu durumdan haberdar olanlar; "Benim için her ne hayır dilemişsen, Allah sana kat kat fazlasını versin" diyorlar.
"Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir Peygamber'in (SAV) ümmetiyiz. "Fırat kenarında bir kuzuyu kurt yese, onun hesabı benden sorulur" anlayışıyla hareket eden liderlerin, önderlerin izindeyiz.
Kültür ve medeniyet geleneğimizde "İyilik et, denize at; balık bilmezse, Hâlık bilir" anlayışı var. Ötekinin ihtiyacını görenler, iyilik ve yardım talebine olumlu cevap verenler; karşılığını kuldan değil, Allah'tan bekliyorlar.
Sorumluluk alanlarımız ve konularımız; ailemizle, akrabamızla, ülkemizle, toplumumuzla sınırlı değildir. İdrakimizin kapısından içeri girip farkındalık oluşturan, doğrudan ya da dolaylı olarak gücümüzün ve imkânımızın kapsama alanı içinde kalan herkes ve her şey; bizi yakından ilgilendirir.
Rabbimiz, Maide suresi ayet 32'de; "Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın canını kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur" diyor. Böylece, yaratılmış herkesin ve hatta her şeyin; birbirinin tamamlayıcı unsuru, bölünmez parçası olduğunu belirtiyor.
Yılda bir kez yeniden yaşadığımız Kurban Bayramı'nın ve kurban kesme ibadetinin amacı; "kul ile kul ve kul ile Allah" arasındaki hukuku tazelemek, yakınlığı artırmaktır. Evler ve aileler, ülkeler ve toplumlar arasında; üstünden iyilik kervanlarının geçeceği "gönül köprüleri" kurmaktır.
Kesip dağıttığımız kurbanların eti de kanı da Allah'a ulaşmayacak. Amel defterimize; samimiyetle yaptığımız iyi işler yazılacak.
Sonuç olarak; "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" varız. Biz olmanın rahmetinden ve bereketinden istifade edebildiğimiz oranda; daha huzurlu ve güvenli bir hayat yaşarız.
Bu gerçeği; kullanabileceğimiz her türlü yolla ve yöntemle, cümle âleme anlatmalıyız. Âdem ile Havva'dan bu güne kadar kan ve din kardeşi olduğumuz insanları; yaratılmış, yazılmış, yaşanmış vahyin ışığı ile aydınlatmalıyız.
İşte o zaman; her anımız bayram, her yanımız bayram yeri olur. Allah'ın muradı yerine gelir; dünyamız da ahiretimiz de kurtulur.
Zekeriya Erdim