Varlık âleminin ana unsurlarından biri olan su; kaynağında temiz ve duru olsa bile kanalında kirli, zehirli, bulanık olabiliyor. Cana can katmak için yaratılmış olduğu halde; hayati tehlike oluşturabilecek kadar zararlı hale gelebiliyor.
Bilerek, isteyerek içine atılan aykırı maddeler veya taşıyıcı kanallar ile koruyucu depolarda meydana gelen kirlenmeler, paslanmalar yüzünden; kimyası bozuluyor. Aslına dönüştürmek için, "arıtma" sistemleri kullanılıp; ince eleklerden süzülüyor.
Bir yerde kuraklığını, kıtlığını; başka bir yerde, varlık içinde yokluğunu yaşıyoruz. Hücrelerimizde, dokularımızda, organlarımızda, organizmalarımızda; sağlık ve güvenlik dengemizi, düzenimizi bozacak "ajan" nitelikli mikroplar taşıyoruz.
Fıtratı bozulan kirli su; aktığı, gittiği yerleri de kirletiyor. Denizleri bile, yaşanılmaz hale getiriyor; içindeki canlıları öldürüp, dışarı atıyor.
İnsan ve toplum hayatının hal ve gidişini belirleyen din ve değerler sistemi de böyledir. Temizken rahmet ve bereket olur; kirlenince, felaket üstüne felaket getirir.
İşte bu yüzden, çok sayıda peygamber ve kitap gönderilmiş. Değerler sisteminin dengesi ve düzeni bozulup, insanlar azgınlaşarak kendilerine ve çevrelerine zarar vermeye başladıklarında; hidayet rehberi elçiler aracılığıyla, yeniden "ayar" verilmiş.
Zamanla, ilahi mesajın muhtevasını bozmuş; tebliğcilerine ve temsilcilerine eziyet etmişler. Kimini öldürmüş, kimini hicret etmek zorunda bırakmış, kimini az bir pahaya satmışlar.
Peygamberler zincirinin en son halkası; Hz. Muhammet (SAV) idi. Tevhit dini tamamlandı; başka kitap ve elçi gönderilmeyeceği bildirildi.
Önceki kitaplar tahrif edilmişti ama Kur'an metni ve mesajı muhkem kaldı. Ancak; onun da tercümesinde, tefsirinde, tevilinde kirlenmeler ve zehirlenmeler oldu.
Dünya genelinde yahut ülkemiz özelinde yaşanan örneklere, öykülere baktığımızda; "hangi din" sorusunu sormak zorunda kalıyoruz. Birbirini küfürle itham edecek kadar zıtlaşan, uzaklaşan uçlar arasında; dalından kopmuş yapraklar gibi, sağa sola savruluyoruz.
Tebliğde de, temsilde de ciddi sorunlarımız var. Özellikle, yetişme çağındaki çocukların ve gençlerin önemli bir kısmı; gördükleri yahut duydukları manzaralar karşısında önce şaşırıyor, sonra arkalarını dönüp uzaklaşıyorlar.
Yetmişli yıllarda, biz üniversite öğrencisi iken; gözümüzü açan ve gönlümüzü ferahlatan bir öykü duymuştuk. Neredeyse kör düğüm haline gelen sorularımıza ve sorunlarımıza; bir çırpıda ortak cevabı ve çözümü bulmuştuk.
Dönemin ilim ve irfan sahibi hoca efendilerinden birinin hali, tavrı; "hidayet" vesilesi olmuş. Onunla tanışma, konuşma fırsatı bulan ve Hıristiyan Ermeni Cemaati'nin saygın üyelerinden olan biri; Allah'ın lütfu ve ikramı ile İslam dinine girmeye karar kılmış.
Bunu duyan eski dindaşlarının ve soydaşlarının ileri gelenleri; vazgeçirme ümidi ve temennisi ile din değiştiren adamın kapısını çalmışlar. Tanıdıkları, bildikleri Müslümanların hayatlarındaki kötü örnekleri ve öyküleri sayıp sıralayarak; "Sen; verdiği sözü tutmayan, işini doğru yapmayan, borcunu ödemeyen, insanlara yalan söyleyen, müşterisini aldatan, kazancına haram katan adamların dinine mi girdin?" diye sormuşlar.
Dini ile birlikte adını da değiştiren Ermeni vatandaş; çok manidar bir cevap vermiş. "Siz bana, kirletilmiş atık sudan söz ediyorsunuz. Oysa ben, tertemiz haliyle kaynağından içiyorum" demiş.
Seksenli yıllarda, meşhur bir Hıristiyan pop sanatçısı iken Müslüman olan Yusuf İslam, İstanbul'a gelmişti. Bazı ziyaretler yapmış, bir de konferans vermişti.
Gittiği her yerde, kendisine sorulan bir soru vardı. İnsanlar, O'nun "nasıl Müslüman olduğunu" merak ediyorlardı.
Haliyle, tavrıyla, sözüyle, sohbetiyle; "süzme bal" gibiydi. Sahih iman, salih amel ve sağlam duruş sahibiydi.
"Ben, Kur'an-ı Kerim'in İngilizce mealini okuyarak Müslüman oldum" diyordu. Arkasından; "İyi ki öyle olmuş; İslam'ı Müslümanlardan öğrenmeye kalkışsaydım kafam karışır, kalbim kararırdı" diye ilave ediyordu.
Şimdi, yeniden; vahyin kapalı kapılarını açmaya, suyu kaynağından içmeye ihtiyacımız var. Allah'a kul, Peygamber'e ümmet olma niyeti ve gayreti içinde bulunanlar; "emin" sıfatının sahibi olan elçinin ayak izlerini takip ederek ayetlerin lafzından manasına, manasından maksadına ulaşmanın yolunu, yöntemini bulmalılar.
Şüphesiz, her yaş ve seviyedeki insanın o kaynağa ulaşması mümkün değildir. Ehil ve güvenilir aydınların, yöneticilerin liderliğinde, önderliğinde; temiz ve güvenli akışı sağlayacak kanalların açılması, boruların döşenmesi, çeşmelerin yapılması gerekir.
Zekeriya Erdim