Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 14, 2022
Anadolu irfanının izdüşümü

Ülkelerin ve toplumların kültür ve medeniyet altyapıları, geçmişten geleceğe miras kalan yaşanmışlıkların izlerini taşıyor. Tarih boyunca kazanılan yahut kabul edilen değerler manzumesi, çevre ve ortam şartlarının oluşturduğu kapların, kalıpların şeklini alarak yeni asırlara ve nesillere ulaşıyor.

Çoğunluğun ortak duygusu, düşüncesi, davranışı haline gelen "anlama, kavrama, gerçeğe ulaştırıcı sezgi gücüne sahip olma" özelliğine şimdilerde kısaca "irfan" diyoruz. Özellikle zor zamanlarda, hayati derecede önemli durumlarda ortaya çıkıp sihirli bir el gibi sürece müdahil olduğunu görüyoruz.

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde bu kavram, coğrafya unsuru ile bütünleştirildi. Son kalenin son savunmacılarında görülen toplumsal seziş gücüne, kamu vicdanı tarafından "Anadolu irfanı" denildi.

Bunun doğal ve doğrusal sebepleri vardı. Her fikir onu oluşturan - geliştiren kişilerin ve kurumların, yaşadıkları sosyal - kültürel - fiziki çevre ve ortamların içinde doğardı.

Bölündüğümüz, parçalandığımız, diğer bölgelerden çekilmek zorunda kaldığımız yıllarda "milli mücadele ruhu" Anadolu Yarımadası'nda yoğunlaşmıştı. O günlerin gazetelerinde, dergilerinde, kitaplarında, sosyal ve siyasal oluşumlarında öncü kadroların ve kurumların eylemlerinde, söylemlerinde "Anadolu" ismi ve imajı "merkez unsur" halini almıştı.

Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu gibi aydınlar, mütefekkirler "Anadolu Gençliği" yahut "Anadolu Ruhu" gibi tabirleri çokça kullanıyordu. Ömer Seyfettin "Anadolu insanında ilim yok ama irfan var." Sözünü tekrar edip duruyordu.

Hatta Rus yazar Zarhi bile "insanımızın ve toplumumuzun derin bir irfana sahip olduğunu" söylemişti. Reşat Nuri Güntekin ise ötekilere de atıfta bulunarak tekrar etmiş "Anadolu âlim değildir ama ariftir. Kolay tesir altında kalmaz. Vakalar karşısında öyle sağlam mantığı, öyle unutulmaz sezişleri vardır ki insanı hayrette bırakır." Demişti.

Bu anlayış ve kavrayış asırlar ve nesiller boyunca hayatımızın bütün alanlarına ve konularına yansımıştır, yaşanmıştır. Masallar, hikâyeler, şiirler, romanlar, destanlar, menkıbeler, fıkralar, maniler, atasözleri, vecizeler, şarkılar, türküler, marşlar, ilahiler, oyunlar, eğlenceler, anmalar, kutlamalar, örfler, adetler, milli ve dini günler Anadolu irfanının rengine boyanmıştır.

Toprağı kanla sulayıp canla besleyerek "vatan" yapan kavimleri, kabileleri birleştirip nice büyük "devlet" yahut imparatorluklar kuran etnik ve dini kimlikleri kaynaştırıp "millet" bütünlüğünü oluşturan, 18 Mart 1915'te cümle âleme "Çanakkale Geçilmez" dedirttiren, 15 Temmuz 2016 gecesi destanımsı bir sivil direnişle hain terör örgütüne ve arkasındaki güçlere "Türkiye işgal ve iç savaş bölgesi haline getirilemez." Mesajını veren bu irfandır. Arka plandaki kotlarını oluşturan, karakterini geliştiren şey ise Türkleri tevhit inancı ve yaşayışı ile tanıştıran, kaynaştıran İslam'dır.

Etnik kimlik ile dini kimlik öylesine örtüştü ki kısa zaman içinde, yeryüzünde "İslam'ın bayraktarı" olduk. Başta gönül coğrafyamız olmak üzere "mazlum milletlerin hamisi" haline geldik.

Çeşitli zamanlarda dâhili ve harici bedbahtlar tarafından bu kimliğimizden dolayı taciz edildiğimiz, engellendiğimiz oldu. Gafletimizden istifade edip, irade ve inisiyatif sahibi olan ihanet şebekeleri eliyle aziz milletimiz "öz yurdunda parya" haline geldi.

Ancak ruhumuz hiçbir zaman esir yahut köle olmadı. Elimize kelepçe, ayağımıza pranga vurulsa bile kalplerimiz kuytu zindanlarda çakılıp kalmadı.

Her budanışta köklerimizden neşet edip yeniden şıvgın verdik. Tarlamızı, ovamızı elimizden aldıklarında kıraç yerde kayalıkta yeşerdik.

Kendimize geldiğimizde, asli kimliğimize yöneldiğimizde, tohum olma özelliğini kaybetmemiş taneler gibi hem gönül hem de vatan toprağına düştük. Her birimiz içimizde var olan gücü ve imkânı dışa vurarak, bire yedi yüz veren buğdaylara dönüştük.

Gel gör ki devletin ve milletin "varlık mücadelesi" bu günlerde bitmedi, yarınlarda da bitmeyecek. Biz tutuşturmazsak, altına odun atıp közümüzü kıvamında tutmazsak, ocaklarımız yanmayacak, bacalarımız tütmeyecek.

Tüm sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik süreçlerde Anadolu irfanının olayları ve durumları "fark edici", devlete ve millete "yol gösterici" özelliğine ihtiyaç var. Akıl, fikir, ilim, irfan, iman, izan, ahlak, vicdan sahibi herkes bu kavramın kapsama alanı içine giren değerleri ve doğruları, güncelleyerek yeniden ihya ve inşa etme niyeti, gayreti içinde olmalılar.

Şüphesiz armudun sapı, üzümün çöpü vardır. En saf, en temiz sular bile çamurdan, çoraktan geçerken kirlenir, bulanır.

Bize düşen imanımızı da irfanımızı da aykırı unsurlardan arındırıp, aslına rücu ettirmek. Bağımızın, bahçemizin taşlarını, dikenlerini, ayrık otlarını temizleyip çiçeklerin açmasına, arıların uçmasına, güllerin bitmesine, bülbüllerin ötmesine müsait hale getirmek.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN