Tarih boyunca, insanların ve toplumların başlarına bela olan sosyal, psikolojik, ahlaki, biyolojik hastalıklar var. Sebepleri farklı, çeşitli olmakla birlikte; sonuç olarak, hepsi de akıllara - ruhlara - bedenlere zarar veriyorlar.
Bu zararların kimi "hususi" (özel, kişisel); kimi "umumi" (genel, toplumsal) oluyor. Bazıları, misafir gibi konup göçüyor; bazıları, ev sahibi gibi ömür boyu kalıyor.
Türümüzün temel ahlaki hastalıklarından biri; "haset" yahut "kıskançlık" olarak tanımlanmış. Mesnevi'deki ifadesiyle; "kötü işlerin en kötüsü" olmuş, "ayıbın ve günahın mayası" olarak konumlanmış.
İlim, irfan ehli tarafından; "bir kimsenin, başkasının sahip olduğu maddi veya manevi imkânların kendisine intikal etmesini yahut kıskandığı kişinin o imkânlardan mahrum kalmasını istemesi ve bu isteğine ulaşma niyeti, gayreti içinde olması" diye özetleniyor. Ayetlere, hadislere dayanılarak ve doğurduğu zararlar, ziyanlar göz önünde bulundurularak; dinen "haram" olduğu söyleniyor.
İlk insan yaratıldığında, haset de huzura gelmiş. İblisin Hz. Âdemi kıskanması, yol ayırımının ilk örneği olmuş.
Bakara suresi ayet 34'ten ve İsrâ suresi ayet 61'den anlaşıldığına göre; Rabbimiz meleklere, "Âdem için (Allah'a) secde edin" talimatını vermiş. Diğerleri itaat edip "iman" yolunu seçmişler; İblis kibirlenmiş, "çamurdan yarattığın birisi için secde edemem" diyerek "isyan" yoluna girmiş.
O gün bu gündür, kandırıp köleleştirdikleriyle birlikte, insanoğluna düşmanlık yapıyor. Sağından, solundan, önünden, arkasından yaklaşıp; bin bir hile ile işine küfür, aşına zehir katıyor.
İkinci örnek, Kabil'in Habil'i kıskanması. Maide suresi ayet 27-32'de özetlendiği gibi; Âdem ile Havva'nın iki oğlundan birinin, haset edip diğerini öldürerek "kardeş katili" olması.
O gün bu gündür, yeryüzü coğrafyası kardeş kavgalarına sahne oluyor. Analar-babalar oğulsuz-kızsız, kadınlar-erkekler dul, çocuklar yetim-öksüz kalıyor.
Bir de Hz. Yusuf'un kıssası var. Kardeşleri O'nu kıskanıp; önce öldürmeye niyet ediyor, sonra kuyuya atıyorlar.
Yusuf suresi, baştan sona bu anlamlı hikâyeye ayrılmış. Bir örnek olay üzerinden, "haset hastalığının detaylı tahlili" yapılmış.
Peygamberler tarihini incelediğimizde, bir benzerliğin yahut ortak özelliğin farkına varıyoruz. Onlar, "seçilmiş kişi" olup vahyi tebliğ ve temsille görevlendirildiklerinde; kavimlerinin ileri gelenlerinden bazılarının, "bu şeref bize verilmeliydi" diyerek haset ettiklerini ve karşı çıkıp düşmanlık yaptıklarını görüyoruz.
Allah(CC), Bakara suresi ayet 109'da; "kitap ehlinin çoğunun, gerçeği açıkça gördükleri ve bildikleri halde, içlerindeki kıskançlık yüzünden, müminleri imanlarından vazgeçirip küfre döndürmeye çalıştıklarını" söylüyor. Âl-i İmran suresi ayet 120'de ise; "Size bir iyilik dokunsa, bu onları üzer; başınıza bir kötülük gelse, ona da sevinirler" diyor.
Konuyla ilgili hadislerden anlaşılan o ki; "Bir kulun kalbinde, iman ile haset bir arada bulunmaz". Eğer bulunursa; "Ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, haset de iyilikleri yok eder" ve hayırdan, hasenattan yana bir şey kalmaz.
Hz. Ali (RA); "Hasetçinin huzuru, çabuk darılanın dostluğu, yalancının yiğitliği olmaz" demiş. İmam Şafi; "dünyada en huzursuz kimselerin, kalbinde haset ve kin taşıyanlar olduğunu" söylemiş.
Fahreddin er-Râzî'ye göre; "haset bir ruh hastalığıdır" ve insanı krize, anarşiye, bunalıma götürür. Kindî'ye göre ise; "üzüntü ve mutsuzluk kaynağıdır, ruhu kirleten bir kusurdur, başkalarının zarar görmesini isteme duygusudur, kötülük sevgisidir, kötülüğü sevenin kendisi de kötüdür".
Ebubekir er-Râzî; "Haset aklı, ruhu, bedeni tahrip eden ve fikri, fiili verimsizliğe yol açan bir hezeyan durumudur" der. Havelock Ellis; kıskançlığın, "sevgiyi katleden bir ejderha" olduğunu söyler.
Johann Kaspar Lavater'e göre; "Kıskançlık, çılgın bir şeytan ve solmuş bir ruh tarafından ele geçirilmiştir". Charley Reese ise; dönüp sahibini de vuran bir bumeranga benzetir.
B. C. Forbes'in beyanına göre; "zihinsel kanser hastalığıdır". Balzac'ın beyanına göre; sahibine kazandıracağı hiçbir şey olmadığı için, "ahlaksızlığın en aptalıdır".
İslam âlimlerinin ortak teşhislerinden ve tekliflerinden anlıyoruz ki; haset hastalığının sebepleri bellidir, tedavisi mümkündür. İlim, iman, amel, tavır bütünlüğü içinde aklın, ruhun, bedenin terbiye edilmesi; insanı, "ihsan" mertebesine kadar götürür.
Onun için, biz; kıskançların ve kıskançlığın mümkün, muhtemel kötülüklerine karşı Felak suresini okuyup Allah'a sığınırız. Hayatımızın her anında iyilik yapmaya, insanı kötülüklerden alıkoyan namazı ikame etmeye çalışır ve dua zırhını kuşanırız.
Sonuç olarak; dün olduğu gibi bugün de, yarın da, her zaman, her yerde, Âdem'in ve İblisin, Habil'in ve Kabil'in varislerinin yahut temsilcilerinin olduğunu, olacağını bilmeliyiz. Daha huzurlu ve güvenli bir dünya için; Şeytan'ın değil, Rahman'ın adamlarından ve adımlarından yana olmalıyız.
Zekeriya Erdim