Aile ve toplum hayatımızı yakından ilgilendiren çok önemli bir soruna, bir nebze dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü bir yanlış anlayışın ve yaşayışın, bütün doğruları ortadan kaldıracak kadar büyük bir tehlikeye dönüşmesinden endişe ediyoruz.
Yıllardır, değişik vesilelerle gündeme gelen sosyal ve psikolojik bir durum var. Evli kadınların çoğu, evli erkeklerin de bir kısmı; "Ben, dışarıdaki eşime aşığım" diyorlar.
"Dışarı" ifadesi ile kastettikleri şey, evin ve ailenin dışındaki sosyal çevreler. Eşlerinin bulundukları diğer ortamlar ve ilişki içinde oldukları diğer kimseler.
Oralarda; kadınlar ileri derecede "hanımefendi", erkekler ileri derecede "beyefendi" oluyor. Evinde, ailesinde olmadığı kadar "iyi" bir hal ve gidiş içinde bulunuyor.
Dil, olabildiğince "nazik, kibar, edepli"; üslup, kendisini aşacak derecede "saygın, seviyeli, sevecen" kalıba giriyor. Giyim, kuşam, öz bakım açısından; her biri, "daha temiz, daha düzgün, daha şık" olabilmenin mücadelesini veriyor.
Kadınlar, olduğundan daha "güzel ve sempatik"; erkekler, olduğundan daha "yakışıklı ve karizmatik" görünüp "beğenilmek" için ellerinden geleni yapıyorlar. Evlerindeki eşlerine ise; "en kaba, en aksi, en sevimsiz, en dağınık, en özensiz" hallerini bırakıyorlar.
Bir başka ifadeyle; dışarıda "medeni" olanlar, içeride "bedevi" oluyor. Aile hayatı "çifte standartlı", eşler "çift kişilikli" hale geliyor.
Bu durumun içeride "kriz", dışarıda "kayma" sebebi olduğuna dair nice örnekler biliyoruz. Evlerinde, ailelerinde oluşturamadıkları, geliştiremedidikleri huzuru, güveni, sevgiyi, saygıyı başka yerlerde ve başka kişilerde aradıklarını görüyoruz.
Yer yer "kıskanma" yahut "misilleme" yaparak karşılık verme duygusuna, düşüncesine, davranışına dönüşüyor. Taraflar, yapıcı bir tavırla sorunu çözmeye çalışmaktan çok; yangına körükle gidip büyütmek için yarışıyor.
Böylece; günah yumağı büyüyor, güven terk-i diyar ediyor. Rotasından çıkan aile gemisi kayalıklara doğru gidiyor.
İnsanlar başkalarının gözüne girmek için gösterdikleri gayreti, hassasiyeti, eşlerinin gözüne girmek için göstermiyorlar. Dışarıdaki konumlarını korumak için oldukları kadar içerideki durumlarını düzelmek için sabırlı, anlayışlı, fedakâr olamıyorlar.
Arkasından gelen felaket; çatışmalar, boşanmalar, parçalanmış aileler. Sosyal, psikolojik, fiziki, ekonomik yaralar alıp mağdur olmuş ve toplum için hem yük, hem de sorun haline gelmiş nice nice bireyler.
Gözlere perde iniyor, gönüller pas tutuyor. Zincirin halkaları, teker teker çürüyüp kopuyor.
Görünen o ki; evlilik ve aile hayatıyla ilgili anlayışta ve işleyişte, temel değerlerden "sapmalar" yahut "uzaklaşmalar" var. Yaratılış, var ediliş gayesi ile o gayeye ulaşmak için üstlenilmesi gereken rolü, yerine getirilmesi gereken görevi unutanlar; rayından çıkmış tiren gibi, sağa sola savruluyorlar.
Bu gidiş kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımız için büyük bir tehlikedir. Alınabilecek bütün tedbirler alınmalı; evlilik ve aile hayatımız, "fıtrat" çizgisine yahut çerçevesine geri döndürülmelidir.
Rum Suresi ayet 21 ve A'râf Suresi ayet 189'un mesajından, muhtevasından anlaşıldığına göre Allah(CC), kadını ve erkeği; "birbirlerini tamamlayıp eş olsunlar, birbirlerinde huzur ve sükûn bulsunlar diye" yaratmıştır. Hangi kadının hangi erkekle, hangi erkeğin hangi kadınla evlenip aile kuracağı konusunu ise kişilerin kendi tercihlerine bırakmıştır.
Bu tercih yapıldıktan sonra; her iki taraf için de "helal ve hayırlı" olan kendi eşidir. Beğenme-beğenilme, memnun etme-edilme niyetlerinin ve gayretlerinin merkezine; iyi günde ve kötü günde beraber olma sözü verdiğimiz eşlerimiz yerleştirilmelidir.
Bizim için; "dünyanın en iyi, en güzel kadını" veya "dünyanın en iyi, en yakışıklı erkeği" nikâhlı eşlerimiz olmalıdır. Onlara; "ömrümüzün, gönlümüzün, yurdumuzun, yuvamızın sultanı" gözüyle bakılmalıdır.
Konuyla ilgili hadislerde; "Eşler birbirlerine şefkat ve muhabbet nazarı ile bakarlarsa, Allah'ın da onlara rahmet nazarı ile bakacağı; birbirlerinin ellerini tutarlarsa, günahlarının parmaklarının arasından akıp gideceği" beyan ediliyor. Eşler arasındaki ilişkilerde, iyi muamelenin Allah indindeki değeri anlatılırken; "yemek yerken eşinin ağzına vereceği lokmanın bile mükâfatını alacağı" belirtiliyor.
Lütfen, hayatımızda yer alan şeylerin öncelik ve önem sıralamalarını yeniden gözden geçirelim. Ailenin, toplum ağacının hem tohumu hem toprağı olduğunu bilelim.
Kadınlar ve erkekler; dışarıdaki değil, içerideki eşlerine âşık olsunlar. İhtiyaçlarını karşılayacak unsurları; "helal dairesi" içinde arayıp bulsunlar.
Her zaman, her yerde, herkese karşı "medeni" olalım. Ancak sevgimizi, saygımızı, ilgimizi, iltifatımızı, şefkatimizi, merhametimizi, kısaca bütün iyi ve güzel hallerimizi öncelikle, özellikle eşlerimize sunalım.
Zekeriya Erdim