Dilimize ve kültürümüze yerleşmiş kadim bir atasözümüz var. Eskiler, birlikte yaşamanın kaçınılmaz zaruretini anlatmak için; "Yalnız taş duvar olmaz" diyorlar.
Meşhur hadis-i şeriflerden bazıları da aynı mesajı, muhtevayı vermiş. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz(sav); "Müminler, birbirlerini yıkayan eller gibidirler" demiş ve "bir duvarın taşlarına" benzetmiş.
Bu noktadan hareketle, yıllar önce aynı ana fikri biz de şiir diliyle anlatmıştık. Birlikteliğin bereketini; "Taş taşa yaslanmasaydı, duvar olmazdı; / Duvar duvara vermeseydi, kale kurulmazdı. / El eli yıkamasaydı dünyada ey dost; / Gökler ağarmazdı, gönüller durulmazdı" mısraları ile özetlemeye çalışmıştık.
Bazan, eksiğimizi tamamlayıp ihtiyacımızı gidermek; bazan da gücümüzü ve imkanımızı birleştirip daha avantajlı hale gelmek niyetiyle birileriyle "ortak" oluyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal menfaatlerimiz ve maslahatlarımız için bir araya geliyor; aramızda bağ kurup, "işbirliği" ilişkisi içine giriyoruz.
Ortaklıklar; sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, dini, ideolojik, askeri, diplomatik, bilimsel, teknolojik alanlarda ve konularda olabiliyor. Nikah akdi ile evlenip aile olmak; ortak değerler etrafında birleşip vakıf, dernek, sendika, parti, cemaat, şirket kurmak; bir proje için işbirliği yapıp birlikte hareket etmek "ortaklık" anlamına geliyor.
Bütün bunlar için; taraflar ortak kabullerini yazılı hale getirip, altını imzaladıkları "sözleşmeler" oluşturuyorlar. Birlikte yol yürürken; mutabık oldukları metodu, usulü, ilkeleri, prensipleri esas alıyorlar.
Ancak, gene de ortaklar arasında "ihtilaflar" çıktığını görüyoruz. İnsanların sözlerinden ve sözleşmelerinden vaz geçtiklerine, birbirlerine karşı olumsuz tavırlar içine girip "ihanet" ettiklerine şahit oluyoruz.
Ayrıca, miras yolu ile varis sıfatı kazanan kardeşler, akrabalar da kendilerine kalan malın, mülkün ortağı olmakta. Onların aralarında da paylaşımla ilgili ihtilaflar çıkmakta, hakeme yahut hakime götürülen sorunlar yaşanmakta.
Böyle örnekler, ortaklık kültürüne ve geleneğine zarar veriyor. Güven duygusu zedeleniyor ve birlikte iş yapmak, yol yürümek giderek daha zor hale geliyor.
Sâd suresi ayet 24, Hz. Davut üzerinden, bu noktaya dikkati çeker. Bir örnek olaydan hareketle; "Aralarında ortaklık ilişkisi bulunanların çoğu, birbirlerine haksızlık ederler. Yalnız iman edip dünya ve ahiret hayatı için salih amel işleyenler öyle değildirler" der.
İhtilafsız beraberliklerin çaresi ve çözümü; her ortaklıkta, "diğer ortağımız Allah" anlayışının ve yaşayışının esas alınması. O'nun şahitliğinde, denetiminde, gözetiminde oluşacak ve gelişecek ortaklıklar kurulması.
Mücadele suresi ayet 7'ye göre; "Yerlerde ve göklerde olan her şeyi Allah görür, bilir". O halde; "Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsünün, beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısının O olduğu bilinmelidir".
Meşhur muhaddisler tarafından hazırlanan güvenilir kaynaklarda, Peygamber(sav) Efendimiz'den, bir hadis-i kutsi rivayet edilmiştir. İşlerimize Allah'ı ortak etmenin olmazsa olmaz şartı orada belirtilmiştir.
-Allah buyurdu ki; "İki ortaktan biri diğerine hıyanet etmediği sürece onların üçüncü ortağı ben olurum. Biri diğerine hıyanet etmeye başlarsa, ben aralarından ayrılırım".
İnsanlık tarihi boyunca; Resul'ler geldikçe, tevhid dini tebliğ edildikçe, inananlar bir derdin ve davanın ortağı olmuşlardı. Her türlü tehdide, tehlikeye karşı sabırla ve samimiyetle mücadele etmiş; dar zamanlarında, zor zamanlarında, olağan dışı yardımlar almışlardı.
Hz. Muhammed (sav) ve ashabı da Mekke müşriklerinin zulmüne, işkencesine muhatap oldular. Nihayet, daha güvenli bir belde olan Medine'ye hicret etmek zorunda kaldılar.
O meşakkatli yolculuk sırasında, müşrikler peşlerine düşüp izlerini sürmüştü. Canlarına kasteden katiller, sığındıkları mağaranın kapısına kadar gelmişti.
Ancak, Allah'ın yardımı ile göremediler, bulamadılar. Kuşlardan güvercinin, böceklerden örümceğin oluşturduğu güvenlik çemberini kıramadılar.
Kader ortaklarından biri olan Hz. Ebu Bekir(ra), hayret ve dehşet içinde; "Ya Resulullah! Bunlardan biri ayağının dibine baksa bizi görecekti" dedi. Bunun üzerine, Peygamber(sav) Efendimiz; "Ya Ebu Bekir! Sen, üçüncüleri Allah olan iki kişiyi ne zannediyorsun" diye cevap verdi.
Bütün bunlardan anlaşılan o ki; ortağı Allah olanın sırtı yere gelmez. Birbirleri hakkında hep iyilik düşünen ve hiç kötülük düşünmeyen ortakların ortaklıkları sona ermez.
Müminin her hali, her anı; ferdi murakabe, sosyal murakabe, ilahi murakabe mekanizması içinde yaşanan "kulluk ve ibadet" eyleminden ibarettir. Dünyevi ve uhrevi işlerin tamamı; onları lütuf-ikram kapısına götüren yolun merdivenleri, mesafeleri gibidir.
Safları sıklaştırıp; bu yolu birlikte yürümeli, el ele, gönül gönüle tırmanmalıyız. Birbirimize karşı hile yapmanın, haksızlık etmenin, kötülük düşünmenin ve yapmanın; bizi Allah'ın rahmetinden ve bereketinden mahrum bırakacağının farkında olmalıyız.
Zekeriya Erdim