Alemlerin ve içindekilerin yaratıcısı, sahibi, yöneticisi olan Allah'ın; bir ismi, doksan dokuz sıfatı var. İsim hepsini kapsıyor; sıfatların her biri, üstün iradenin bir yönünü temsil ediyorlar.
İlahi dinlerin tamamının, peygamberler aracılığıyla insanlara tebliğ ettikleri anlamlar ve açılımlar; "tevhid" kavramı ile ifade ediliyor. Hayat ağacının kökü, gövdesi, dalları, meyveleri; bu tohumun gönül toprağına düşüp duyguya, düşünceye, davranışa dönüşmesi ile üretiliyor.
Tevhid binası, dört ana direk üzerine kurulmuş. Her biri; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatın ana unsurlarından birini oluşturmuş.
"İlimde, imanda, amelde, tavırda tevhid" diye tasnif ediyoruz. Bu direklerden biri bile kırılırsa, değerler dünyamızı oluşturan binanın çökeceğini biliyoruz.
Tavırda tevhid; "Allah'ın dostlarını dost, düşmanlarını düşman edinmek" anlamına geliyor. Her zaman, her yerde; yanlışa karşı doğrunun, kötüye karşı iyinin, zalime karşı mazlumun, batıla karşı hakkın yanında yer almayı-mücadele vermeyi gerektiriyor.
Bu tercihin dışavurumlarından birine; "boykot" diyorlar. Sözlükler, ansiklopediler; "Belirli bir amacı gerçekleştirmek ve o amacın önündeki engelleri kaldırmak için ilgili kişilere, kurumlara, ülkelere, toplumlara karşı tavır almak" diye tarif ediyorlar.
Hz.Muhammed (sav)'e vahyin gelişinin, İslamiyet'in insanlara tebliğ edilişinin yedinci ve onuncu yılları arasında; Mekke müşrikleri, Haşimoğulları kabilesine sosyal ve ekonomik boykot uygulamışlardı. Onları tecrit edip, pek çok şeyden mahrum bırakarak; peygamberi, ashabını, akrabalarını bu yeni dinden ve davadan vazgeçmeye zorlamışlardı.
Baskılar, tehditler, tehlikeler arttıkça; "hicret" zaruret haline gelmişti. Yesrib Medine'ye dönüşmüş, İslam dini orada payidar olmuştu.
1933 Yılında, Adolf Hitler Almanya'da iktidara geldiğinde; 1936 yılında yapılacak Berlin Olimpiyatları, dünyanın pek çok ülkesi tarafından boykot edilmişti. Gerekçe olarak, Nazi Rejimi'nin Yahudilere karşı uyguladığı "soykırım" gösterilmişti.
1919-1948 Yılları arasında, Hindistan'da, İngiliz sömürgeciliğine karşı zorlu bir mücadele verildi. Mahatma Gandi, bu mücadele içinde, "sivil direniş" hareketinin öncüsü ve sembolü haline geldi.
Halkı İngiliz markalarını, ürünlerini, kurumlarını, unvanlarını boykot etmeye çağırdı. Bu süreç içinde, İngiliz kumaşından yapılma giysileri çıkarıp şehir meydanında toplayarak; dünyanın gözü önünde, cayır cayır yakmak da vardı.
Yetmişli yıllarda, Türkiye'yi; "sağ-sol çatışmaları" ile iç savaşa sürüklemişlerdi. Siyasi ve ideolojik guruplar, bazı kurumları boykot ederek iş göremez hale getirmişlerdi.
Şimdilerde, Gazze'de uyguladığı "etnik ve dini soykırım" sebebiyle; terör devleti İsrail'e karşı, yaygın bir tavır gelişiyor. Dünyanın her tarafında; Yahudi firmalarını, markalarını, ürünlerini boykot etme hassasiyeti oluşuyor.
Aslında, Çin'in işgali altında bulunan Doğu Türkistan'da da zulmün, işkencenin, asimile etmenin her çeşidi var. Orada, "tamamen yok edilme" tehlikesi ile karşı karşıya bulunan Müslüman Uygur'lar da başta Türkiye ve diğer Müslüman ülkeler olmak üzere, dünyanın ve insanlık aleminin kendilerine sahip çıkmalarını bekliyorlar.
Artık savaşlar, sadece ateşli silahlarla yapılmıyor. İnsanın ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için icat ya da ihdas edilen tüm sektörler, firmalar, markalar, ürünler, filmler, diziler, belgeseller, medya organları, sosyal medya mecraları, anmalar, kutlamalar, spor etkinlikleri, gıdalar, ilaçlar, temizlik-kozmetik maddeleri, bilim, sanat, teknoloji, para, mal, mülk, mevki, makam, itibar ve daha pek çok şey "silah" olarak kullanılıyor.
Bütün bu tehditlerden ve tehlikelerden korunmak, huzur ve güven içinde yaşamayı başarmak için; ilk yapılması gereken şey, "tavır" almak. Hayatımızı saran, doğrudan ya da dolaylı olarak etki etme potansiyeli olan "dost" ve "düşman" unsurları bilerek "yanında" yahut "karşısında" olmak.
Kendimiz, ailemiz, akrabamız, dostlarımız, arkadaşlarımız, devletimiz, milletimiz, ümmetimiz ve insanlık alemi için; zararı engellemek, faydayı temin etmek. Zalimi tüm cephelerde ve tüm bileşenleri ile "boykot" edip, mazlumun elinden tutmak.
Allah(cc), Al-i İmran suresi ayet 28'de; "Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kafirleri kendinize dost edinmeyin. Her kim böyle bir şey yaparsa, onunla Allah arasında hiçbir bağ kalmaz" diyor. Hûd suresi ayet 113'te ise; "Zalimlerin yanında olursanız, cehennem ateşi sizi de yakar" diye ikaz ediyor.
Daha iyi bir dünya için, hayatımızın tüm alanlarında ve konularında, "doğru duruş" içinde olmamız gerekir. Bunun özü ve özeti; "doğru tarafta durmak" ve tüm işlerimizde-ilişkilerimizde, "doğru tercihi yapmak" anlamına gelir.
Aldığımız her nefes, yaşadığımız her an ve yapıp ettiğimiz her şey "kulluk" ise; bu, sahte ilahlara değil Allah'a olmalıdır. O'na kul olmayı tercih eden herkes; Allah'ın dostlarının yanında, düşmanlarının karşısında yer almalıdır.
En büyük imtihanımız budur. Kazanan cennetle mükafatlandırılır, kaybeden cehennemle cezalandırılmış olur.
Zekeriya Erdim