İnsan ve toplum hayatının damar tıkanıklığı
Yaratılmışların en üstünü olan insan, zincirleme bir büyüme-gelişme sistematiği içinde birbirini destekleyen ve tamamlayan unsurlardan meydana gelir. Hücreler dokuları, dokular organları, organlar organizmayı şekillendirir.
Sanki her birinde aynı akıl, ruh, beden bütünlüğü vardır. Bir damla sudan ibaret olan ve başlangıç noktasında aynı özelliklere sahip bulunan hücreler, farklı organların oluşumlarında görev alarak ayrışır. Ancak aralarındaki parça-bütün ilişkisi, ömür boyu devam eder. Ele, ayağa diken batsa; acısını baş da gövde de çeker.
Öte yandan "âlemin küçültülmüş özeti" olarak tanımlanan bu muazzam yapı, hayretle ve ibretle izlenen "âyetler" ile doludur. Doğru okunup anlaşılabilirse hayatın bütün alanları ve konuları için "örnek" alınır, "model" olur.
Bunlardan biri de "kalp-damar" sistemidir. Şehrin her hanesine su pompalayan depo ve o suyu en ücra köşeye kadar ulaştıran kanal-boru ağı gibidir. Tatili, molası olmaksızın her gün, her saat, hiç ara vermeden çalışır. Gittiği her hücreye, dokuya, organa "can suyu" özelliğine sahip "kan" taşır.
Herhangi bir sebeple kanallarında "daralma" yahut "tıkanma" olduğunda görevi aksar. Arızanın derecesine göre hastalığa yahut ölüme yol açar. Bu sonucu doğuran pek çok dahili ve harici sebep vardır. Onlar yaratılış dengesini ve düzenini bozan zararlı unsurlardır.
İlaçla temizlenmeye, stentle tamir edilmeye, ameliyatla yedeği yapılmaya, yaşama biçimi ile koruma altına alınmaya çalışılır. Açık ve akışkan olması, kalması temin edilebilirse "canlılığın devamını sağlama" sonucuna ulaşılır.
Devlet ve toplum hayatı da böyledir. Varlığını koruyan, diriliğini sağlayan, birliğini-bütünlüğünü teminat altına alan damarlarda daralma yahut tıkanma olursa arkasından her türlü hezimet gelir.
Genelde insanlık aleminin, özelde Türk-İslam Dünyası'nın, daha özelde Türkiye'nin hayat damarlarında tıkanmalar var. Gidişatı aksatıyor kalp krizine, nefes darlığına, böbrek yetmezliğine benzer sorunlara yol açıyorlar. Temel sebep "yaratan" ile "yaratılanlar" arasındaki hukukun bozulması. Var ediliş amacının ve anlamının dışına çıkılması.
Bu, dünyanın ve içindekilerin "DNA'sının değiştirilmesi" anlamına geliyor. Yapılan şey elle yürümeye, ayakla tutmaya, gözle işitmeye, kulakla görmeye, ağızla koklamaya, burunla tatmaya kalkışma ahmaklığına benziyor. Allah, "ben sizi sadece bana kulluk etmeniz için yarattım" diyor; insanlar, başka ilahlara tapıyorlar. Hatta bazıları kendilerini ilah ilan etme sevdasına kapılıyorlar.
Büyük çoğunluk bencilleşti, canavarlaştı, vahşi hayvanlar haline geldi. Hayatı yaşanılır kılan temel değerler, birer ikişer terk edildi. Ferdi murakabe, sosyal murakabe, ilahi murakabe mekanizmaları paramparça oldu. Yerini kişisel, kurumsal, toplumsal çılgınlıklar aldı. Dinlerin ve dindarların irşadı azaldı, dinsizliğin ve dinsizlerin ifsadı ayyuka çıktı. Zalimlerin ateşi, mazlumların yurdunu da yuvasını da yakıp yıktı.
Araçlar amaç, lazımlar elzem yerine konuldu. Hayat yolunun ve yolculuğunun güzergahlarını belirleyen haritalar, istikametini işaret eden pusulalar kayboldu. Eskilerin tabiriyle "Ne günlere kaldık ey gazi hünkar?". Öyle bir hal ve gidiş içine girdik ki "Eşek vezir oldu, katır mühürdar".
Allah'ın gazabına davetiye çıkarıp, toplu yok oluşları hak edecek hale geldik. Rahman'ın göz ve gönül aydınlatan, huzur ve güven ortamı oluşturan mesajına kulak tıkayıp şeytanın aldatıcı fısıltılarla telkin ettiği tezgahlara, tuzaklara yöneldik.
O kadar ki ahlakımızı-ahvalimizi düzeltme konusunda koruyucu hekimlik ve ilaçla tedavi safhası geride kaldı. Doku ve organ kaybını göze alıp, cerrahi müdahalede bulunmak zaruret haline geldi. Bir kalp-damar uzmanı titizliğiyle tıkanan damarları açmamız gerekiyor. Bunun başında da Allah ile kulları arasına konulan suni engelleri kaldırmak geliyor.
Dünyanın ve içindekilerin kalıcı huzuru, güveni için tevhit tohumunun, gönül toprağına düşmesi tek çaredir. Hayat treni ancak ve ancak, fıtrat rayına oturduğu zaman kazasız belasız yol alıp menziline varabilir.
Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik alanların ve konuların tamamını içine alacak şekilde bir "yeniden yapılanma" süreci içine girmeliyiz. Bağıra bağıra gelen, belirtileri açık ve net bir şekilde görülen "küresel kalp krizi" tehlikesini bertaraf etmek için uzun soluklu ve çok yönlü bir mücadele vermeliyiz.
Aksi taktirde "deva" diye sunulan sahte ilaçlar ile reçetelerin, "dert" olma ve oluşturma gidişatı devam edecek. Yurtları, yuvaları işgal etmek için üretilen modern silahlar sahiplerini de vurup öldürecek.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.