Ömrünüz uzun olsun
Allah'ın yoktan "var" ettiği ve "yok" etme iradesini de elinde tuttuğu şeye "hayat" diyoruz. Hayatın fani (geçici) olan kısmını "dünya", baki (kalıcı) olan kısmını "ahiret" diye isimlendiriyoruz.
İnsanların, hayvanların, bitkilerin "ömür" denilen bir yaşama süreleri var. Allah'ın takdir ettiği zaman gelip "ecel" kapıyı çaldığında, dünya hayatına veda ediyorlar. Bu durum; devletler, milletler, ümmetler için de geçerli. Varlıklarını devam ettirebildikleri süreler de onların ömürleri.
İnsanlar yıllar, toplumlar asırlar boyu yaşıyor. Az da sürse, çok da sürse geriye izleri, sözleri, eserleri kalıyor. Peki, bizim niyetimiz ve gayretimiz ile ömürler uzatılabilir mi? Bir şeyler yapılarak yıllara yıllar, asırlara asırlar katılabilir mi?
Rabbimizin Fâtır suresi ayet 11'deki beyanına göre; "Bir canlının ömrünün uzun olması da kısa olması da Allah'ın takdirine göre gerçekleşir". Münâfikûn suresi ayet 11'e göre "Eceli geldiğinde hiç kimsenin ölümü bir an bile geri bırakılmaz"; Â'raf suresi ayet 34'de göre ise "Her ümmetin bir eceli vardır. Zamanı geldiğinde ne bir an ertelenebilir, ne de bir an öne çekilebilir".
O halde niçin insanlar birbirlerine "ömrünüz uzun olsun" diye dua ediyorlar? "Allah ömrünüzü ve rızkınızı bereketlendirsin" diyorlar. Çünkü, kaderin sahibi isterse kendi takdirini değiştirebilir.
O'nun için hiçbir şey zor ya da imkansız değildir. Ayrıca ömrün kadri-kıymeti yaşanan süre ile ölçülmez. Boşa geçen değersiz zamanlar, hesaba-kitaba dahil edilmez.
Hatta idrak edilen her anı, hakkını vererek yaşama sorumluluğu vardır. Bunu yapana sevap, yapmayana günah yazılır. Doğum ile ölüm arasındaki zaman dilimi, bizim hayat sermayemiz. Onu israf edip azaltabilir, üretime yahut kazanca dönüştürüp çoğaltabiliriz.
Bu açıdan bakıldığında; anlar, günler, haftalar, aylar, yıllar herkes için eşit değildir. Kimileri için kısa, kimileri için uzun olabilir. Ne kadar yaşadığımıza değil, nasıl yaşadığımıza bakılır. Geçirilen sürenin değil, üretilen değerin hesabı yapılır.
Bize verilen akıl, ruh, beden, mal, mülk, makam, imkan ve her türlü nimet; salih ameller işlemek içindir. Onların nerede, nasıl, hangi amaçlar için kullanıldığı yahut kullanılacağı insanın kendisine ait bir seçimdir.
İyi değerlendirirse; kar edip, dünya ve ahiret hayatı açısından abad olur. Kötü değerlendirirse; zarar edip, dünyası da ahireti de berbat olur. Ataullah İskenderi, bu noktaya işaret etmiş. "Nice ömürler vardır ki, zamanı uzun değeri azdır; nice ömürler vardır ki, zamanı kısa değeri çoktur" demiş.
Ömür bir masal-hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel yaşandığı önemlidir. Mevlana'nın deyimiyle "Hayat, avucumuzdaki suya benzer". Tutmasını bilmezsek, parmaklarımızın arasından akıp gider.
Elimiz ıslanır ama dilimiz, damağımız kuru kalır. Vücut bahçesinin toprağı yarılır, çiçeği solar, yaprağı sararır. Yahya Kemal Beyatlı, bu durumu bir beyitle özetlemiş. "Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur. / Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur" demiş.
Mektupçu Agah'a göre "Ömür, kıymeti bilinmeyen aziz bir misafirdir". Rasim Özdenören'e göre ise "ömür boyu sürecek bir tek an" gibi görülmelidir.
Nizami, ömrün "azlığından dolayı değerli" olduğunu söylüyor. Said-i Nursi; "Ömür kısa, lüzumlu işler çoktur" diyor. Din, devlet, kültür, medeniyet geleneğimize göre "Dünya ahiretin tarlasıdır." Ekilmeli, biçilmeli, "ahiret azığı" olacak üretimler yapılmalıdır.
En değerli üretim; Allah'ın rızasına uygun olarak yapılan salih ameller, yani iyi işlerdir. Yarın kıyamet kopacağı bilinse bile bugün eldeki tohum ekilmeli, fide ve fidan dikilmelidir.
Sonuç olarak az zamanda çok iş yaparak ömrümüzü uzatabiliriz. Yaşadığımız her ana, daha fazla değer katabiliriz. Doğduğumuz günü de öldüğümüz günü de biz tayin edemeyiz. Ancak ikisi arasında geçen zamanı nasıl değerlendireceğimize kendimiz karar verebiliriz. Kader, gayrete göre vaziyet alır ve şekillenir. Biz neye ve ne kadar layık olursak Allah onun hak edişini verir.
Dünya hayatının hesabı görülürken; yaşadığımız süreye değil, ürettiğimiz değere bakılır. İsraf ettiğimiz yahut kötü işler için kullandığımız zamanlar ve imkanlar günah kefesine, iyi değerlendirdiğimiz yahut iyi işler için kullandığımız zamanlar ve imkanlar sevap kefesine konularak tartılır.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.