Vatanını kalbinde taşıyan yazar; Cengiz Dağcı kimdir?
Edebiyatımızın önemli yazarlarından Cengiz Dağcı, romanlarında daima Kırım'ı, onların içinde bulundukları durumu ve eziyet dolu yaşantılarını anlattı. Savaşı birebir yaşayan hatta esir kamplarında tutulan Dağcı, yazdığı romanlarda bu olayları oldukça usta ve gerçekçi bir şekilde kaleme aldı. Türkiye dışında yaşamasına rağmen eserlerini Türkiye Türkçesi ile yazan usta kalem, Kırım Türklerinin acılarını ve şahsi acılarını yazı yoluyla bütün dünyaya duyurdu. Doğumunun 101'inci yılında Cengiz Dağcı hakkında bilmeniz gerekenleri derledik.
Giriş Tarihi: 09.03.2020
09:50
Güncelleme Tarihi: 21.09.2023
17:24
CENGİZ DAĞCI’YA GÖRE MİLLETİ MİLLET YAPAN ANA UNSUR
Cengiz Dağcı, bütün romanlarında yüzyıllardır Kırım coğrafyasında yaşayanları sinesinde barındıran toprağı ve onun bağrında yaşayan insanların hayat hikâyelerini anlatır. Toprağı onun üstündekilerle, onun hafızasıyla birlikte düşünür. Romanlarında toprağa bağlı olarak şekillenen bir hayatı öne çıkardı.
Yazara göre toprak, yeryüzüne ait alelade bir unsur değil, milleti millet yapan ve bütün erdemlerin gelişmesini sağlayan bir öğeydi.
Kaleme aldığı eserlerle sadece Kırım Türklerini de değil aynı zaman tüm Türk coğrafyasının acılarını dile getirdi. Yurdunu Kaybeden Adam adlı eserinde "Yurdunu kaybeden adam için hürriyetin bile bir manası kalmadığını şimdi anlıyorum ." diyen usta kalemi esaret yıllarının sonra özgürlüğüne kavuşsa da bunun tek başına anlamsız olduğunu dile getirdi.
"Bahçesaray'dan Kaşgar'a varana kadar binlerce minaremiz göklere uzanıyor. Bize Tatar diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azeri diyorlar, Karakalpak, Uygur, Kabardin, Başkurt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanamaz, biz Türk'üz!"
Henüz öğrenci iken, askere alınan ve II. Dünya Savaşı'na sürülen Kırımlı bir gencin, Teğmen Sadık Turan'ın acıklı hikâyesi. Roman, Teğmen Sadık Turan'ın hatıraları olarak anlatılmaktadır.
Rusların zulmünden kaçarken Almanlara esir düşer ve esir kampında bir arada tutunmaya çalışan bir avuç arkadaşıyla Almanlar tarafından kurulan Türkistan Kurtuluş Lejyonuna katılır. Ruslarla Almanların arasında kalan ve birinden zulüm diğerinden iki yüzlülükten başka bir şey görmeyen Kırım Türklerinin yalnızlıkları anlatılır.
"Kocaları sürülen, yavrularının karınları düşman süngüleriyle deşilen kadınların talihi! Ak sakallarından tutup sürüklenen ihtiyarların talihi! Cephelerde, bize söven, yüzümüze tüküren düşmanlarımızın menfaatleri için, kanlarını sebil eden gençlerimizin talihi! Bu gece rüyama gene Şişkof girecek. Gene beni mezarlara götürüp ölen askerlerin üniformalarını gösterecek. "Sen, sen Sadık Turan, sırtında düşman üniforması Rusya'ya karşı harp ettin" diyecek! Gene soğuk terler döküp sabahı kim bilir nasıl edeceğim. Düşman üniforması... Düşmanım kim? Siz değil misiniz Şişkof! Yalanla dolanla memleketimi istilâ ettiniz. Himayenize girmekle topraklarımız, malımız, mülkümüz, dinimiz korunacak diye, sizden öncekiler söz verdiler. Teslim olduk. O millet, yurdunu her şeyden çok sevdiğinden teslim oldu. Silahlarımızı bıraktık. Ya siz? Memleketimize girdiğiniz günden beri o toprak kan içinde. Minarelerimizi devirdiniz. Su kemerlerimizi, çeşmelerimizi, heykellerimizi, mermer saraylarımızı atlarınıza ahır yaptınız. Müezzinlerimiz, ezan okumak üzere minarelere çıktıkları vakit, sarhoş askerleriniz, eğlenmek için, kalplerine nişan alma talimi yaptılar..."
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın
Kırım köylerine kapılanan ve ilk fırsatta sığınmacı olduklarını unutarak talan ve yağmaya yönelen davetsiz misafirler. Yazarın çocukluğunun geçtiği köylerin destanıdır bu roman. Topraklarından kopmak istemeyenler dövüşürler; ama akıbetleri ölüm ya da sürgün oldu. Köyün boşaltılan evlerine Ruslar yerleştirildi. Kızıltaş köyü artık tükenmiş bir köy, terkedilmiş bir tarla gibidir. Roman, adını son cümlesinden alır.
"Evet, onlar da insandır! Pavlenko'lar, İvan'lar, Kostyürk'ler, Vasil Dimitroviç'ler, Stepan'lar, belki bunu gülünç görecekler; ama nasıl görürlerse görsünler, ben eserimiz tekrar sakin bir dua ile bitirmek istiyorum. Romanımı kapatırken: "Tanrım!" diyorum. "Onlar da insan!" Acı onlara! Kendileri gibi, başkalarının da insan olduklarına inandır onları!" Ötekiler, o hayvan gibi sürülüp götürülenler... Onlar da insandı."
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın
Cengiz Dağcı, O Topraklar Bizimdi romanında bizleri yine mahzun Türk ülkesi Kırım'a götürüyor. Bu kez başkent Akmescit'in Çukurca köyüne… Onlar da İnsandı romanından tanıdığımız Çilingir'in oğlu Selim, Kızıltaş sürgününden kurtulduktan sonra Akmescit'te Rus eğitimi almış ve Çukurca köyüne Kolhoz reisi olarak dönmüştür. Toprağına can-ı gönülden bağlı Kırımlı köylüler Rus devletinin baskısından ve Kolhoz teşkilâtından öyle bezmişlerdir ki artık vatanlarından sürgün edilmemek ve hayatta kalabilmek adına sadece günü geçirme gayretindedirler.
Fakat İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle her şey bir anda değişir; Kırım için yeni bir ümit ışığı doğar. Savaş sırasında, Kırım'ın her yerinde olduğu gibi Çukurca'da da halk tekrar eski hayatına döner. Camiler yeniden dolup taşar, kolhozlar kaldırılır… Herkes kendi toprağını işlemeye ve inancını bildiği gibi yaşamaya başlar. Ama Ruslar'ın savaştan galip çıkması, bütün ümitlerin sonu olur. Büyük bir katliâm başlar... Bu katliâmdan kurtulabilenler de, yediden yetmişe yine sürgüne mahkûm olurlar... Romanın kahramanı Selim'le birlikle kendi vatanında fikren ve bedenen mahkûm olmanın trajedisine; kendi insanına yabancılaşmanın ve yaşanan büyük hayal kırıklıklarıyla birlikte yine onların kucağına dönmenin dramına şahit olacaksınız.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın