Sezai Karakoç hatıralarında Necip Fazıl'ı nasıl anlattı?
Sezai Karakoç'un Diriliş dergisinde yayımladığı Hatıralar yazıları, hem kendisinin hem de etrafındakilerin yaşanmışlıklarına ayna tutar niteliktedir. Hatıralar'ın içerisindeki en önemli isimse şüphesiz Necip Fazıl Kısakürek'tir. Üstad kendisine "Sevgili Sezai Karakoç'um" diye seslenir. Aralarındaki bağ bir dostluk, bir ideoloji bağıdır. Karakoç, bunların ışığında Necip Fazıl ile nasıl tanıştığını, aralarında geçen konuşmaları ve dargınlığı anlatır. Sezai Karakoç'un hatıralarıyla Necip Fazıl Kısakürek'i 36'ncı ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz…
Giriş Tarihi: 25.05.2019
14:36
Güncelleme Tarihi: 25.05.2019
15:26
Onun ilgisini çekmek için aşırılıklar yapmaktan ya da bilgiçlik taslamaktan kaçınır. Hatta kendisiyle iftihar ediyor gibi bir algı doğmasına yol açmamak için üstadın kitaplarını okuduğunu ima etmekten bile uzak durur. Şiir yazdığını ve Mülkiye dergisini çıkardığını gizler. Onun bu mütevazı tutumu sebebiyle üstadın, Karakoç'un şahsiyeti ve müktesebatı hakkındaki bilgisi, çok uzun sürede meydana gelir.
Karakoç, anılarının değişik yerlerinde Üstat ile münasebetinin yanlış yorumlanmasından dert yanar. İdeal ve dava gibi kavramlardan bihaber olan kimseler, maalesef ikilinin yakınlığını, içli-dışlı iki dostun samimi ilişkisi olarak algılamışlardır. Oysa Kısakürek'le aralarındaki ilişki şahsi temellere dayanmamaktadır; kesinlikle "kişisel olmayıp bir ideal ilişkisidir."
“Ağlamak kanunen suç değildir. Eğer suç olsaydı, onu da beceremezdik.”
Necip Fazıl 1954 yılının bahar aylarında Büyük Doğu'yu tekrar çıkarmaya başlar. İlk sayının kapağında ağlayan bir genç kızın resmi üzerinde "Milletçe ağlıyoruz!" ifadesi bulunmaktadır. İçerideki yazı ise "Milletçe ağlıyoruz. Çünkü ağlamak kanunen suç değildir. Eğer suç olsaydı, onu da beceremezdik." şeklinde başlamaktadır.
İyi bir satış rakamı yakalayan bu sayıda, felsefe yazı dizisinin altında Sezai Karakoç'un imzası vardır. Aslında yazıyı kendisinin kaleme almadığını ifade eden Karakoç, zaman zaman üstadın bu türlü tasarruf ve iltifatlarıyla karşılaştığını ifade eder.
“Hemen gel. Bu bir emirdir"
Mülkiye'de oldukça başarılı bir öğrenci olan Karakoç, haziran ayındaki sınavlardan sonra mezun olacağını düşünerek sevinmektedir. Fakat beklenmedik bir durumla karşılaşır: Üstadı, en kısa zamanda İstanbul'a gelip kendisine yardımcı olmasını istemektedir. Genç şair son sınavlarının yaklaştığını söylese de kâr etmez.
Kısakürek "Olmaz. Hemen gel. Bu bir emirdir" der. Karakoç, usta şairi gücendirmekten endişelenir, bundan ötürü ona karşı çıkamaz. Hepsi sözlü olan sınavlarını rapor alarak eylül ayına bırakır. Öte yandan babası, kendisine danışılmadan alınan bu kararı tasvip etmez. Yine de verdiği sözü tutması, İstanbul'a gitmesi gerektiğini söyler.
“Ben bir arslandım, beni fareye çevirdiniz”
Çalışma süreci boyunca Necip Fazıl, Karakoç'u Feneryolu'ndaki köşkte misafir eder. Karakoç köşkün kütüphanesinde uyur, sabah üstadıyla beraber vapurla Sirkeci'ye iner. İkili Nuruosmaniye'deki matbaada yoğun bir şekilde çalışır.
Derginin onuncu sayısını hazırladıkları bir akşam Necip Fazıl bazı yazı ve resimleri sadık yardımcısına gösterir ve bunların tehlikeli olup olmadığı konusundaki fikrini sorar. Eleştiri dozu yüksek olan bu resimlerde dönemin önde gelen siyasetçileri ve patriği samimi bir havada gösterilmektedir. Karakoç, resimlerin tehlike arz edeceğini açık bir şekilde söyler. Bunun üzerine Kısakürek hiddetlenir.
"Derginin bu döneminin onuncu sayısını hazırlarken Üstad bana bir gece evde yazıları ve resimleri göstererek sordu: 'Sence bir tehlike var mı?' Ben de: 'Herhalde dergiyi kapatırlar.' dedim. Kapakta bir iskelet, kafatasında kanayan bir ay yıldız, kafanın üstünde bir iskemle ve iskemlenin üstünde de altı köşeli bir yıldız vardı. İçerde de Menderes'le İstanbul valisi F. Kerim Gökyay ve Patrik Atenagoras'ı samimi bir havada gösteren resimler vardı. Daha başka resim altları ve yazıları da göz önünde tutarak böyle söylemiştim. Üstad birden kızgınlıkla 'Ben bir arslandım, beni fareye çevirdiniz.' dedi."