Arama

Fatma Bayram ile Elmalılı Hamdi Yazır’dan Fatiha tefsiri okumaları-1

Kur'an-ı Kerim'in ön sözü niteliğinde olan Fatiha suresinin barındırdığı derin muhtevanın daha iyi anlaşılması için yazarımız Fatma Bayram, Ramazan ayı boyunca her Perşembe 17.30'da Fikriyat Instagram canlı yayınında Elmalılı Hamdi Yazır'dan Fatiha Tefsiri Okumaları ile sizlerle olacak. Bayram, ilk derste Fatiha suresinin isimlerinden, Allah ile mahlukat arasındaki rububiyet ilişkisini hiçbir eksik bırakmadan tasvir ve ifade ettiğinden bahsetti.

  • 17
  • 24

Biz herhangi bir ağacın yaprakları arasında hüsn-i tecanüsü (uyumu) ifade eden tenasüp ve temasül-i kâmilini fark ederken her yaprağın diğerlerinden ancak namütenahi bir ölçü ile ölçülebilecek bir tegayür-i kâmil arz ettiğini ve bu tegayürün hiçbir lahza tevakkuf etmeyip her an nümüv ile değiştiğini de görürüz. Ve bunların şekl-ü budi hendesîlerini kesirsiz ölçmemiz hiçbir zaman mümkin olmaz.

➡ Yaprakların büyükleri ve küçükleri arasında ya da yeni çıkan ile dalından düşmek üzere olan yaprak arasında bile öyle bir uyum var ki baktığımızda gözümüzü hiç rahatsız etmez. Bu değişim ve dönüşüm hiçbir orantısızlık yoktur. Bu ölçekte yaratılıştaki sanatın eşsizliğini Kur'an-ı Kerim'de de görüyoruz.

➡ İnsanların geliştirdiği bir ölçü Kur'an'ın her yerini açıklayamaz. Aynen bilimin bütün mahlûkatı tam anlamıyla açıklayamayacağı gibi. Bu anlamda hiç kimse Kur'an ile baş edemez.

  • 18
  • 24

Onun fasılalarında san'atın külfet-i kesbini andıran hiç bir şaibe-i tekellüf yoktur (zorlama da yoktur) ve bu sebepledir ki, nazmı Kur'an mevzun ve mensur her ikisinin meziyeti beyanını maaziyadetin camidir.

Kur'an'ı okurken kulağı tırmalayan, zorlama ya da yorumlamak zorunda hissedeceğiniz bir yapmacıklık yoktur. Şiirin ve nesrin bütün avantajlarının toplamının daha fazlasını görürsünüz Yüce Kitabımızda.

Ve bu cemiyettir ki, onun vücuhi icazından birini teşkil etmişdir. Ve yine bu sebepledir ki, Kur'an'ın fasılaları tevkifîdir, yani nakil ve semaa mevkuftur, biddiraye tayin olunamaz. Çünkü ayet başına varmadan da ahenk ifade eden bazı harflere tesadüf edilir.

➡ İkisinin artılarını bir araya getirmesi onun bir benzerini ortaya koymaktan insanın aciz kalmasını gösterir. Ayetlerin nerede bittiği Cebrail aleyhisselam tarafından söylenmiştir. Dolayısıyla ayet sonları gramerle ilgili içtihadi bir durum değildir.

📚 Kur'an ayında, Kur'an'ın ilk suresi Fatiha'daki sırlar…

  • 19
  • 24

Bizim kelâmlarımızda elfaz (kelimeler), meaninin (mananın) bir kisve-i arızasıdır, meani ile elfaz arasındaki nisbet (uyum), bir endamın elbisesine nisbeti gibidir. Binaenaleyh yekdiğerinden kabili tecrittirler ve ekseriya o endamı daha güzel veya müsavi bir elbise ile techiz etmek mümkün olur. Ve çok vakit tasannuat ile biz bu endamın hüsnü fıtrîsini ihlâl da ederiz. Kelâmullahta ise meani üzerinde elfaz bir simayı dilberin cildi gülgûnü gibi mazmunun ensacı teşrihiye ve ruhiyesine ezelî bir alâka ile merbuttur.

➡ Biz manaları lafız kisvesine büründürerek ifade ederiz. Çok güzel bir vücut ile ona giydirdiğiniz elbise arasındaki uyum gibidir insanların etkili sözlerinde gördüğümüz güzellik. Bunlar beden ve elbiseye benzetildiği için yekdiğerinden ayrılabilir. Bir manaya size hoş gelen kelimeler ile ifade edersiniz. Fakat bir başkası aynı düşünceyi çok daha güzel kelimelerle ifade edebilir. İşte edebiyat dediğimiz de budur. Bazen lafızda o kadar sanata kaçarız ki manadaki güzelliği kaybetmiş oluruz.

➡ Kelamullah'ta ise manaları taşıyan lafızlar bir güzelliğin gül kokan teni, cildi gibidir. Yani siz cilt ile o güzel bedeni nasıl ki birbirinden ayıramazsanız, Kur'an'da da lafız ile mana bu şekilde birbirine bağlanmıştır. Manayı öne çıkartıp lafzı feda edemezsin. Çünkü o lafızdan birçok yorum çıkarılır.

➡ Dolayısıyla Kur'an söz konusu olduğunda, güzel bir bedenin güzel bir cildi gibidir. Ama insanların ürettiği metinler, lafızlar ise bedene giydirilmiş elbise gibidir.

  • 20
  • 24

İşte bu hassa-i icazkâri hasebiyle Kur'an tanzir olunamadığı gibi aynen tercümede edilemiyor. İlk evvel o mümtaz üslubu beyan zayi oluyor. Tercemeler bir hüsn-i dilâranın derisini yüzüp altındaki ensaca bir came-i camit geçirmek gibi oluyor. Bu camenin şeffaf bir billûr olduğunu da farz etsek onun içinden canlı bir vücut görülebileceğini farz etmek hata olur. Kur'ân hadika-i vücutta açılmış hakikî ve misalsiz bir gül farz edilirse, en güzel tercemesi nihayet onun desti meharetle yapılmış bir resmine benzetilebilir ki, bunda aslının ne maddesi, ne kuvveti, ne nüumeti, ne nümüvvü, hasılı ne yağı, ne rayihası hiçbirisi bulunamaz. Biz de işte o gülü, tutup koklayamayanlara gücümüz yettiği kadar bir resim ile olsun tanıtmaya çalışacağız.

➡ Bu özelliklerinden dolayı Kur'an'a nazire yazılamaz. İlk önce o mümtaz üslubu zayi olur. Tercümeler, cildi soyup üzerine donuk bir elbise giydirilmiş gibidir.

Kur'an, hakikat bahçesinde açılmış eşsiz bir gül ise onun en iyi tercümesi olsa olsa maharetli el tarafından yapılmış resmine benzetilir.

➡ Bizim bu tefsirde yapmaya çalıştığımız, varlık bahçesindeki gülü gidip kendisi koklayamayacak olanlara bir resim çizerek, "İşte o gül buna benziyor" demektir.

  • 21
  • 24

Binaenaleyh bunlar Kur'an'ı tanıtacak bir meâl olsa da Kur'an hükmünü haiz olamaz, onun yerine konamaz. Meselâ namazda okunamaz.

➡ Bunlar cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkçe ezan, Türkçe namaz projelerinin ayyuka çıktığı dönemde yazdığı cümlelerdir.

➡ O varlık bahçesine gidip oradaki gülü kendimiz koklamamız için birinci madde çok iyi düzeyde Arapça öğrenmemiz gerekiyor. Fakat bu yeterli değildir.

Kuran kaç senede inmiştir?

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN