Fatma Bayram ile Elmalılı Hamdi Yazır’dan Fatiha tefsiri okumaları-1
Kur'an-ı Kerim'in ön sözü niteliğinde olan Fatiha suresinin barındırdığı derin muhtevanın daha iyi anlaşılması için yazarımız Fatma Bayram, Ramazan ayı boyunca her Perşembe 17.30'da Fikriyat Instagram canlı yayınında Elmalılı Hamdi Yazır'dan Fatiha Tefsiri Okumaları ile sizlerle olacak. Bayram, ilk derste Fatiha suresinin isimlerinden, Allah ile mahlukat arasındaki rububiyet ilişkisini hiçbir eksik bırakmadan tasvir ve ifade ettiğinden bahsetti.
Giriş Tarihi: 18.04.2021
18:22
Güncelleme Tarihi: 18.04.2021
19:13
Bizim kelâmlarımızda elfaz (kelimeler), meaninin (mananın) bir kisve-i arızasıdır, meani ile elfaz arasındaki nisbet (uyum), bir endamın elbisesine nisbeti gibidir. Binaenaleyh yekdiğerinden kabili tecrittirler ve ekseriya o endamı daha güzel veya müsavi bir elbise ile techiz etmek mümkün olur. Ve çok vakit tasannuat ile biz bu endamın hüsnü fıtrîsini ihlâl da ederiz. Kelâmullahta ise meani üzerinde elfaz bir simayı dilberin cildi gülgûnü gibi mazmunun ensacı teşrihiye ve ruhiyesine ezelî bir alâka ile merbuttur.
➡ Biz manaları lafız kisvesine büründürerek ifade ederiz. Çok güzel bir vücut ile ona giydirdiğiniz elbise arasındaki uyum gibidir insanların etkili sözlerinde gördüğümüz güzellik. Bunlar beden ve elbiseye benzetildiği için yekdiğerinden ayrılabilir. Bir manaya size hoş gelen kelimeler ile ifade edersiniz. Fakat bir başkası aynı düşünceyi çok daha güzel kelimelerle ifade edebilir. İşte edebiyat dediğimiz de budur. Bazen lafızda o kadar sanata kaçarız ki manadaki güzelliği kaybetmiş oluruz.
➡ Kelamullah'ta ise manaları taşıyan lafızlar bir güzelliğin gül kokan teni, cildi gibidir. Yani siz cilt ile o güzel bedeni nasıl ki birbirinden ayıramazsanız, Kur'an'da da lafız ile mana bu şekilde birbirine bağlanmıştır. Manayı öne çıkartıp lafzı feda edemezsin . Çünkü o lafızdan birçok yorum çıkarılır.
➡ Dolayısıyla Kur'an söz konusu olduğunda, güzel bir bedenin güzel bir cildi gibidir. Ama insanların ürettiği metinler, lafızlar ise bedene giydirilmiş elbise gibidir.
İşte bu hassa-i icazkâri hasebiyle Kur'an tanzir olunamadığı gibi aynen tercümede edilemiyor. İlk evvel o mümtaz üslubu beyan zayi oluyor. Tercemeler bir hüsn-i dilâranın derisini yüzüp altındaki ensaca bir came-i camit geçirmek gibi oluyor. Bu camenin şeffaf bir billûr olduğunu da farz etsek onun içinden canlı bir vücut görülebileceğini farz etmek hata olur. Kur'ân hadika-i vücutta açılmış hakikî ve misalsiz bir gül farz edilirse, en güzel tercemesi nihayet onun desti meharetle yapılmış bir resmine benzetilebilir ki, bunda aslının ne maddesi, ne kuvveti, ne nüumeti, ne nümüvvü, hasılı ne yağı, ne rayihası hiçbirisi bulunamaz. Biz de işte o gülü, tutup koklayamayanlara gücümüz yettiği kadar bir resim ile olsun tanıtmaya çalışacağız.
➡ Bu özelliklerinden dolayı Kur'an'a nazire yazılamaz. İlk önce o mümtaz üslubu zayi olur. Tercümeler, cildi soyup üzerine donuk bir elbise giydirilmiş gibidir.
➡ Kur'an, hakikat bahçesinde açılmış eşsiz bir gül ise onun en iyi tercümesi olsa olsa maharetli el tarafından yapılmış resmine benzetilir.
➡ Bizim bu tefsirde yapmaya çalıştığımız, varlık bahçesindeki gülü gidip kendisi koklayamayacak olanlara bir resim çizerek, "İşte o gül buna benziyor " demektir.
Binaenaleyh bunlar Kur'an'ı tanıtacak bir meâl olsa da Kur'an hükmünü haiz olamaz, onun yerine konamaz. Meselâ namazda okunamaz.
➡ Bunlar cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkçe ezan, Türkçe namaz projelerinin ayyuka çıktığı dönemde yazdığı cümlelerdir.
➡ O varlık bahçesine gidip oradaki gülü kendimiz koklamamız için birinci madde çok iyi düzeyde Arapça öğrenmemiz gerekiyor. Fakat bu yeterli değildir.
Kuran kaç senede inmiştir?
Said İbn-i Cübeyr, Zühri, Ata' İbn-i Mübarek Hazaratı besmelenin başında bulunduğu her sureden birer ayet olduğuna kail olmuşlar ki, Kur'an'da yüz on üç ayet eder. Kavli cedidinde İmam-ı Şafii Hazretleri ve eshabı bu mezhep üzerindedirler. O halde Fatiha'nın yedi ayetinden birinci besmeledir. Ve "en'amte aleyhim " bir fasıla-i ayet değildir. Bunun için namazda besmeleyi de cehren okurlar. Çünkü diyorlar: "Selef bu besmeleleri Mushaflarda tesbit etmişler. Bununla beraber Kur'an'ın tecridini tavsiye eylemişler ve hatta Fatiha'nın nihayetinde 'âmin' bile yazmamışlardır. Eğer bu besmeleler, Kur'an olmasa idi onları da yazmazlardı. Hasılı Mushaf'ın deffeteyni beyninde (iki kapağı arasında) Kur'an'dan başka bir şey bulunmadığında icma vardır. Ve bunu müeyyit ahbarı mahsusa dahi varit olmuştur.
➡ Kur'an'ın ilk yazıya geçirildiği dönemlerde, yazı malzemesi çok az olduğu için taşlara, yapraklara yazıldı. Ayetlerin yazıldığı sayfaya, Kur'an'dan başka bir şey yazılmazdı. Hatta âmin bile yazmamışlardı. Fakat bu kadar özen gösterdikleri sayfalara besmeleyi yazmışlardı.
Hanefiyyeye gelince; sahih mezhep şudur: Evaili süverdeki besmele (her surenin başındaki besmele) başlı başına bir ayet-i münferide olarak Kur'an'dandır. Ve surelerin hiç birinden cüz olmayarak beyinlerini fasletmek ve iptidada teberrük olunmak için nazil olmuştur. Filvaki zikrolunan mütekabil iki ihtilâf ve istidlâl içinde tahakkuk eden nokta-i yakin budur. Mademki şeraiti meşruha mucebince Mushaf'ın deffeteyni beyninde Kur'an'dan başka bir şey yazılmadığına ittifak vardır, o halde sure başlarındaki besmeleler dahi Kur'an'dandır. Şafii delilinin kat'î müeddası bu olur. Ve mademki başında bulunduğu surelerden cüz'iyetini iş'ar eden sarih bir delili mütevatir de yoktur, o halde hiçbirinden cüz de değildir.
➡ Her surenin başında besmele nazil olunmuştur. Müstakil bir ayettir fakat o sureye ait değildir. Surelerin arasını besmele ile tefrik ettiğimiz için her defasında nazil olmuştur. Aynı zamanda besmelenin içerdiği maneviyatı kazanarak başlamak için zikredilmiştir.