Dünya tarihine yön vermiş Müslüman bilim insanları
Batı'nın kendi icadı veya çalışmaları olarak aksettiği birçok yenilik, aslında adeta güneşin doğuşu gibi şarktan kendini göstermişti. Birçok İslam bilim adamının yaptığı çalışmalar, keşifler ve icatlar hem şaşırtıcı hem de hayranlık uyandırıcı nitelikte. Üstelik Batı medeniyetlerinde de kendilerine hatırı sayılır şekilde yer edinmişler. İslam bilim dünyasının parlayan güneşlerini ve bize bıraktıklarını sizler için derledik.
Demirî'yi İslâm dünyası ve Avrupa'da tanıtan en önemli eseri zooloji alanında yazmış olduğu Hayâtü'l-Hayevân adındaki eseridir. Bu eserini ansiklopedik bir mahiyette kaleme alır. Her hayvan hakkında az da olsa bilgi verilen bu eser, alfabetik olarak yazılmıştır. Yazar, eserin önsözünde, eserini hayvanlar âlemine ilişkin yanlış bilgileri düzeltmek için kaleme aldığını ifade eder. Burada zooloji ile ilgili yanlış bilgiler düzeltilmiş olsa da, daha ziyade bunların isimlerindeki hatalar, bunlara ilişkin rivayetlerdeki hatalar düzeltilmiştir.
Hayâtü'l-Hayevân , ağırlığı hayvanlara ayrılmış olan (Halifeler Tarihi gibi bazı istisnalar dışında) oldukça hacimli bir eser. Fakat bu eseri bir zooloji eseri olarak değerlendirmek yanlış olur, çünkü bu eserde hayvanlara ilişkin morfoloji, anatomi, fizyoloji gibi konularda yeterli derecede bilgi verilmez. Hayâtü'l-Hayevân , içerisinde zooloji gözlemlerinin anlatıldığı, bilgilerin veya görüşlerin ortaya konulduğu bir eser olmaktan ziyade, İslam uygarlığında hayvanlarla ilgili bilinen, gerek zoolojik, gerek dini veya folklorik bilgilerin bir araya getirildiği bir derleme niteliğindedir.Demirî'den sonraki dönemde Hayâtü'l-Hayevân boyutunda bir ansiklopedi İslam uygarlığında bir daha hazırlanmadı. Ancak bu eserden faydalanarak hazırlanan özetler yapıldı.
İbn Nefîs, tıp tahsilinin yanında hukuk, edebiyat ve ilahiyat alanında da eğitim görmüştür. İbn Nefis'in en önemli eseri el-Mucez fî' Tıb , zamanında ve daha sonra yüzyıllar boyu el kitabı olarak kullanıldı.
Eseri genel bir tıp eseridir. Eser 4 bölümden meydana gelmiş. Birinci bölüm genel olarak insan bedeninin hali, tabii işleri ve onların yararları ile ilgili. Eserin ikinci kısmı ilaçlar ve gıdalar hakkındadır, bu kısımda onun verdiği ilaçlar arasında, kendinden önce yaşamış ve kendi devrindeki hekimlerde de görüldüğü üzere bitkisel kökenli ilaçlar önemli yer tutar. Üçüncü kısımda ise tek tek organların hastalıkları ele alınıp incelenmiştir. Son bölümde ise üreme organlarının hastalıklarını ele almış. Onun tıp eserlerinden bazıları, bazı meşhur tıp otoritelerinin eserleri üzerine yazılmış şerhlerdir. İbn Sina'nın, Hippocrates'in ve Hüneyn İbn İshak'ın eserleri üzerine şerhler yazmıştır.
Doğum tarihi bilinmemekle birlikte, 946'da ölen Mesûdî, tarih ve coğrafya konusunda kitaplar yazdı. Hayatı hakkındaki bilgileri, kendi eserleri arasına serpiştirilmiş satırlardan bölük pörçük toplamak mümkün. Mesudî'nin yirmi civarındaki eserinden ancak iki tanesi günümüze kadar gelebildi. Elde bulunan iki eseri arasında ise en önemli Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar) adlı çalışmasıdır. 10'uncu yüzyılın birinci yarısına ait olan ve çeşitli Batı dillerine de çevrilen bu eser, birinci el kaynaklar arasında önemli bir yer tutar. İran, Hindistan, Çinhindi, Seylan, Kafkasya, Doğu Anadolu, Batı Türkistan, Suriye, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve İspanya gibi alanları gezmiş, bu alanlara ilişkin gözlemlerini anlatmıştır.
İbn Havkal, Sûretu'l-Arz adlı eserini İstahrî'nin eseri üzerine oluşturmuş, coğrafî bilgiler yanında haritalara da önem vermişti. Bu kitap, Arap coğrafya edebiyatının zirvesini temsil eder. Kitabına yer ve yeryüzünün fiziki coğrafyası hakkındaki bir mukaddime ile başlar. Bundan sonra Arap Yarımadası, Fars Denizi, Mağrib, Endülüs, Sicilya, Mısır, Şam, Akdeniz, el-Cezire, Fars, Kirman, Sind, Doğu Anadolu, Azerbaycan, Cibal, Kafkasya, Hazar Denizi, Horasan ve Mâverâünnehr bölgelerini sırayla anlatır.
Coğrafi bilgilerden başka, şehirlerdeki sosyal hayata, önemli binalara, madenlere, ticarete, sanatlara, zirai mahsullere, fiyat hareketlerine önemli yer verir. Endülüs, Kuzey Afrika ve Sicilya'dan ayrıntılı bir şekilde bahseder. Bu eserden 10'uncu yüzyıldaki İslam dünyasını ve İslam kültürünü ayrıntılı bir şekilde öğrenmekteyiz.
Tam adı Ebû Abdullâh Muhammed İbn Muhammed İbn Abdullâh İbn İdrîs eş-Şerîf es-Sebtî olan İdrîsî, İslam dünyasında yetişen önemli coğrafyacılardan biridir. Coğrafya ve kartografya konularında kaleme aldığı önemli yapıtlarla hem İslam dünyasının bilgi birikimini zenginleştirmiş, hem de Müslüman bilginlerin elde ettiği coğrafi bilgilerin Batı'ya aktarılmasında etkin rol oynamıştır.
Gençliğinde İspanya'yı, Portekiz'i, Fransa'nın Atlas Okyanusu kıyılarını, Güney İngiltere'yi, Kuzey Afrika'yı gezen ve henüz 16 yaşındayken Anadolu'ya da gelen İdrîsî, bu araştırma gezileri esnasında değerli bilgiler toplamıştı. Yaklaşık 1145'te Sicilya'daki Norman Kralı II. Roger'in hizmetine girmiş ve yaşamının geri kalan kısmını onun Palermo'daki sarayında geçirmişti. Eskiden yapılmış dünya haritalarını yeterli bulmayan Kral, İdrîsî'den yeni bilgiler ışığında gelişmiş bir harita yapmasını istedi. İdrîsî, krala ithaf ettiği Kitab el-Rucerî (Roger'in Kitabı), diğer adıyla Nüzhet el-Müştâk fî İhtirâk el-Âfâk (Dünyanın Aşılmış Ufuklarında Zevkli Bir Gezinti) adlı meşhur yapıtını tamamlayarak kendisine takdim etmiştir.