Tüm insanlığın ortak zihni: Kolektif bilinçaltı
Tüm insanlığın birer birey olduğu herkes tarafından kabul edilen bir görüştür. Hepimiz kendi hayatlarımızda kendi duygularımıza, kişiliğimize ve hayat standardımıza göre hareket ederiz. Peki, nasıl oluyor da ortak bazı durumlara aynı tepkileri verebiliyoruz? Mesela güzel olan şey herkes için güzel, kötü olan şey herkes için kötü olabiliyor. Bu sorunun cevabı kolektif bilinçaltında gizli.
Giriş Tarihi: 30.05.2019
09:27
Güncelleme Tarihi: 30.05.2019
11:22
O anda hangi duygusal varoluş halindeysek ona uygun düşünceyi çekeriz. Buna çekim yasası dendiğini biliyoruz. Tamamen olumlu yapıda bir insan olsak bile, auramız çok güçlü ve canlı olsa bile, ana bilgisayardan gelen negatif düşüncelere ya da herhangi bir düşünceye gözlemci olmasak bile bizi etkiler ve yıpratabilir.
Carl Gustav Jung, 26 Temmuz 1875'te İsviçre'de küçük bir köy olan Kessewill'de doğdu. İyi bir eğitime sahip geniş bir aile ile çevriliydi, aralarında bir kaç rahip ve aykırı sayılabilecek kişiler de vardı.
6 yaşında Latince öğrenmeye başlayan Jung'un dil bilime ve edebiyata, özellikle antik edebiyata derin bir ilgisi vardı. Jung, pek çok modern Avrupa dilinin yanı sıra Eski Hint kutsal kitaplarının dili olan Sanskritçe de dahil bir çok eski dilde yazılan yazıları okuyabiliyordu.
İlk kariyer seçimi arkeoloji olmasına rağmen, Basel Üniversitesinde Tıp okuyan Jung, ünlü nörolog Krafft-Ebing'le çalışırken kariyerine psikyatride devam etmeye karar verdi.
Mezuniyetinin ardından Zürih'teki Burghoeltzli Akıl Hastanesinde görev alan Jung, burada şizofreni uzmanı (ve şizofreninin isim babası) Eugene Bleuler ile birlikte çalıştı. Bir Freud hayranı olan Jung, onunla 1907'de Viyana'da tanıştı. Anlatılanlara göre, tanıştıktan sonra Freud o gün için tüm randevularını iptal etmiş ve birlikte 13 saat boyunca duramadan konuşmuşlar. Freud sonunda Jung'u psikanalizin prensi ve kendi mirasçısı olarak görmeye başlamıştı.