İnsanı toplum içinde yaşayan sosyal bir varlık olarak kabul ettiğimize göre, hayatını devam ettirebilmesi diğer insanlarla ilişkisi ve iletişimine bağlıdır. İslam dini insanın diğer insanlarla ilişkileri bütününe "muamelât" adını vermektedir; ve bu yüce din, inanç, ibadet ve muamelat üçlüsünden müteşekkildir.
Gerek ticarî gerekse ticarete dayanmayan sırf insanî ilişkilerde fertler birbirlerinden borç alarak, borçlu ve alacaklı olarak yaşarlar, geçmişte de bu şekilde yaşamışlardır. Ancak günümüzde fertlerin ve o fertlerin oluşturduğu toplumların "ciddi" sayılacak düzeylerde borçlu oldukları gözlenmektedir. Gelir-gider tablosu iyi; ödemeler dengesi olumlu şekilde seyreden kişiler, kurum ve kuruluşlar, şirketler ve nihayet ülkeler son derece az sayıdadır denilebilir.
Konuya ülkemiz ve milletimiz özelinden baktığımızda, bir Müslüman ülke olmamıza rağmen, kapitalist düşünce, bizleri tahakkümü altına alarak "daha çok üretim ve daha çok kazanç" anlayışını ve paranın kaynağının önemli olmadığını telkin etmekte; bu süreçte gerekirse borçlanarak "küçük taksitlerle" geri ödemenin mümkün olacağını kitlelere dikte etmektedir. Hem de en "can alıcı" ve insan beyninin en ücra köşesindeki zaaf noktalarını "vurucu" reklamlarla…
Netice olarak durumumuz nedir peki?.. Parayı yüksek oranlı faizlerle satan bankalar "en çok kazanan şirketler" sıralamasında ilk sırada… Ne iş yaptığı anlaşılması zor isimler altında modern tefecilik yapan şirketlerin iş hacmi oldukça artmış durumda… "İhtiyaç/Bayram/Okul" vb. isimlerle çekilen kredileri ödemek için borcu borçla kapatma sıkıntısı içinde olan yüzbinlerce vatandaş…
Açık ve net bir biçimde gözlenen şudur: Demek ki, borç yiğidin kamçısı değildir/değilmiş! Aksine, borç, kişinin en önemli tutsaklık/esaret sebebidir!.. Ancak "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali, insanları borca yönelten, yüksek meblağlarla borçlandıran zihniyet karşısında sesimiz cılız; sözlerimiz etkisiz!..
Bu olumsuz şartlara rağmen bugünkü yazımızda yüce dinimizin bizlere, muâmelât adı verilen alanda önemli bir yeri olan borçlanma, borç-alıp verme mevzuunda hangi prensipleri belirlediğini ele almaya çalışacağız. Zira Karz-ı Hasen denilen ibadet niteliğindeki borç alıp-vermenin neredeyse unutulmaya yüz tuttuğu, buna karşılık faizle borçlanmanın zirve yaptığı, tefeciliğin sistematik bir şekilde işletildiği günümüz ortamında bir Müslüman olarak bizi direkt olarak ilgilendiren bu bilgilere son derece muhtaç olduğumuzu ifade etmeliyiz.
BORÇLANMA HUKUKUNDAN BAHSEDEN AYETLER
Kur'an-ı Kerim'de bir tam sayfa ve uzunca bir ayet olarak yer kaplayan konu, ne İslam'ın inanç ne de ibadet konularından birini ele alır… Bu tam sayfayı kaplayan ayet-i celile, Allah Teâlâ'nın, en detay noktasına varıncaya kadar belirleyip bu yüce dinin müntesiplerinden gereğini yerine getirmelerini istediği "borçlanma" konusu hakkındadır. Evet, Allah Teâlâ, müminlere insanlar arası ilişkiler bağlamında, birbirlerinden nasıl borç alacaklarını, bunu nasıl kaydedeceklerini, kaydı tutanların ve bu işleme şahitlik edenlerin vasıfları, görevleri, sorumlulukları ve korunmaları gibi hususları açık ve net bir biçimde beyan buyurmaktadır.
Bahsini ettiğimiz konu, Kur'an-ı Kerim'in 47. sayfasında ve Bakara sûresinin 282. ayetinde yer almaktadır. Bu ayetin muhtevasının günümüzdeki Noterlik sistemine bir temel teşkil ettiği de düşünülebilir.
Ortada olan net bir hakikat şudur ki, hem bu ayet hem de ardından gelen 283. ayet bizlere şunu göstermektedir: Allah Teâlâ, İslam'ın şartları olarak bildiğimiz namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadetlere ait bilgileri detaya girmeden verirken, borçlanma konusundaki bu ayette, "borcu yazarak kayıt altına alma, yazma işini üstlenecek kişiler ve şahitler, borçlanmanın yolculuk esnasında gerçekleşmesi durumunda yapılacaklar…" gibi detaylardan bahsederek insanlara inisiyatif alanı bırakmamaktadır. Çünkü insan, -fıtratı gereği- kendi menfaatini önemser. Çünkü insan hafızası "unutma" gibi bir illete tutulabilir. Çünkü insanda sözünden cayma gibi bir kişilik problemi ortaya çıkabilir!.. Belki de bu sebeplerden…
Netice itibariyle hem Kur'an-ı Kerim, hem de Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin beyanları ile borç alıp-verme mevzuunda İslam dininin ortaya koyduğu prensipler, bu dünya hayatında fertlerin huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını ve borçlanma sebebiyle birbirlerine haksızlık yapmalarının önüne geçmeyi sağlamaya yöneliktir.
Şimdi geliniz, Asr-ı Saadet'te yaşanmış örnekler üzerinden giderek yüce dinimizin borçlanma ve borcu ödemedeki hassasiyet konularında ortaya koyduğu prensipleri ele almaya çalışalım.
BORÇ, ŞEHİTLİKTE BİLE KAYBOLMAYAN BİR HAKTIR!
Bakara sûresinin 282. ayeti, "Ey iman edenler, belirlenmiş bir zamana kadar bir borçlanma işleminde bulunmuşsanız bunu yazın." İfadesiyle başlamaktadır. Bu ayette gözlenen odur ki, borç alan kişiye ihtiyacını giderme imkanı sağlanırken alacaklı kişinin de hakları güvence altına alınmakta ve bu hususta bir boşluk bırakılmaması sağlanmaktadır. Yazan kişinin adaletle, hassasiyetle yazması; şahitlerin bu işe ihtimam göstermesi dahil her şey, hak kaybını ve zararını önlemeye matuftur. O halde diyebiliriz ki, borçlanma; borçlu ve alacaklı olma İslam dininde üzerinde önemle durulan bir işlemdir.
Bu gibi muâmelât konularını ilgilendiren ayetleri ashabına ve tüm insanlığa tebliğ eden Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz bir gün ashabının arasında ayağa kalkarak şöyle buyurdu:
"Allah katında en değerli amel, iman ve O'nun yolunda cihad etmektir." Bu esnada bir adam ayağa kalktı ve şu soruyu sordu. "Ben Allah yolunda cihada çıksam ve can versem günahlarım bağışlanır mı?" Bu soruya karşılık Peygamberimiz, "Sabırla, mükâfatını Allah'tan umarak, ileri atılıp da geri dönmeyerek Allah yolunda can verirsen eğer, evet!.. Yalnız borçların hariç…"
Hadis kaynaklarında yer alan bu bilgiler şunu ortaya koymaktadır: İslam dini, bir kimsenin diğer bir kişiden alacağı olan borcunu bir "kul hakkı" olarak kabul etmektedir. Müslüman, bu kul hakkını ödemeden veya ödeme anlaşması yapılarak helalleşmeden ne hacca ne umreye gitmeli, ne de Allah'ın huzuruna böyle "borçlu bir kimse" olarak çıkmalıdır. Zira şehitlik gibi yüce bir makam bile kişinin üzerinde kalan borcu silemiyor!
Gelecek yazımızda borç konusuna devam edeceğiz.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay