İnsanları diğer canlılardan ayıran, farklı kılan en önemli özellik; "irade" (seçme, tercih etme hakkı) sahibi olmalarıdır. Herhangi bir kişinin hayatı ve hikayesi; yaşadıkça yaptığı temel tercihlerin sonucu veya toplamıdır.
Bu, bizim için; hem "yetki", hem de "sorumluluk" anlamına gelir. Çünkü, dünya ve ahiret hayatımız açısından; doğru tercihler her bakımdan abad edebilir, yanlış tercihler şeş cihetle berbat bir duruma düşürebilir.
Bazı tercihlerin etkisi, katkısı, süreci, sonucu geçicidir; değiştirilmesi, dönüştürülmesi imkanlar ve ihtimaller dahilindedir. Bunun için bir bedel ödenmesi gerekirse; göze alınabilir, üstesinden gelinebilir.
Bazı tercihler ise; kalıcı izler bırakırlar ve telafisi imkansız sonuçlar doğururlar. Kararlarımız ve kabullerimiz kaderlerimiz haline gelir; hayatımızın bölünmez parçaları olurlar.
Şimdilerde, kimi ülkelerin toplam nüfusundan daha fazla çocuk ve genç; bir yol ayrımına doğru koşuyorlar. Anaokulu'ndan İlkokul'a, İlkokul'dan Ortaokul'a, Ortaokul'dan Lise'ye, Lise'den Üniversite'ye geçiş yapmanın telaşını yaşıyoralar.
İşte bu noktada; "Eğitimde tercih hakkını kim, nasıl kullanmalı?" sorusunu yeniden sormamız gerekiyor. Kişisel, kurumsal, toplumsal maslahatlarımız açısından; mümkün olabilecek en doğru cevapları vermemiz gerekiyor.
Alan, Bölüm, Branş Tercihi
Görünen, bilinen o ki; kirpi yavrusunu "pamuğum" diye sevebilir. Karga, yavrusunu "şahin" gibi görebilir. Ama, bu algıyı esas alarak rol biçmeye, kimlik seçmeye kalkışırlarsa; yanlış yapmış olurlar. Sevdikleri, değer verdikleri, hatta kendi canlarından bile aziz bildikleri yavrularını; körü körüne riske atmış olurlar.
Bir konuda doğru tercih yapabilmenin birinci şartı; değerlendirmeye esas olacak ve ışık tutup yolumuzu aydınatacak gerekli, yeterli bilgilere ulaşmaktır. İkinci şart ise; bu bilgiler ışığında enine boyuna tahliller yapıp, doğruların içinden en doğruyu seçmeye çalışmaktır.
Gerekli bilginin birinci bölümü; yapılacak tercihin doğrudan muhatabı olacak çocuğun, gencin "madeni"nin keşfedilmesidir. İkinci bölümü ise; o madenin (ilginin, yeteneğin) ihtiyaç olduğu, itibar gördüğü alanın, bölümün, branşın belirlenmesi ve o tarafa doğru yönlendirilmesidir.
Şüphesiz o alanla, bölümle, branşla ilgili seçeneklerin birbirleriyle karşılaştırılarak avantajları ve dezavantajları bakımından kıyaslanması; başka bir değerlendirme safhası ve sürecidir. Birincisi, ana güzergahın belirlenmesi; ikincisi, varılmak istenen nokta adresin tesbit edilmesi anlamına gelir.
Değerlendirme Ehliyeti
Aslında, Allah indinde de kul indinde de yetkili ve sorumlu varlık olan insanın; kendi hayatı ile ilgili temel kararları kendisinin alması en doğrusudur. O zaman; kendisine verilen özgür iradeyi, özgürce kullanmış olur.
Ancak, ergenlik çağındaki çocuk ve genç; genellikle maymun iştahlıdır. Kendisine uygun olan benliği, kimliği, kişiliği bulup almak için denemeler yapar; değişik duyguları, düşünceleri, davranışları kıyafet değiştirir gibi sık sık giyinir ve çıkarır.
Yetişkinler ise; daha çok, kendilerine uygun olanı tercih etme eğilimi içindedirler. Bir başka ifadeyle; hayallerini, çocukların ve gençlerin şahsında hayata geçirmenin peşindedirler.
Bu durumda doğru tercih yapmanın yolu; uzman kişilere ve kurumlara gitmektir. Ehline danışarak, bir bilenle konuşarak; yapılacak değerlendirmelere ve yönlendirmelere itibar etmektir.
Atalarımız, boşuna mı demişler; "Ekmeği fırıncıdan al, bir ekmek de üste ver" diye. Ağzı olan konuşacak, herkes her konuda belirleyici olacaksa; hayatın bütün alanlarında ve konularında, bunca uzmanlaşma, ihtisaslaşma niye?
Bir İkna Seansı
Yıllar önce, bizim üniversite tercihi yaptığımız günlerde; rahmetli babam, Kabataş Erkek Lisesi'nde bekçi olarak çalışıyordu. Kendisi İlkokul diplomasını sonradan almış bir okur-yazardı ama; mürekkep yalamış insanların içinde bulunduğu için, eğitimin değerini biliyordu.
Benim fıtri eğilimim; Edebiyet Fakültesi'nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden yanaydı. Babamın aklı ise; Fen Fakültesi'nin Fizik, Kimya, Matematik Bölümleri'nden birine kaydı.
Bir gün işyerine ziyaretine gittiğimde; kendimi Okul'un Fen-Matematik grubu öğretmenlerinin ortasında buldum. Uzunca bir ikna seansının içinde; Anadolu'dan yeni gelmiş, toy bir delikanlı olarak, feleğin çemberinden geçmiş tecrübeli adamlara karşı, kendimi ve tercihimi savunmak zorunda kaldım.
O gün bugündür; Fen-Matematik grubu derslerine ve öğretmenlerine karşı, üstü örtülü bir antipati duyuyorum. İsteğimle, irademle elde ettiğim bölümümü ve branşımı ise; artan ama eksilmeyen, kenetlenen ama kesilmeyen bir duygu ile seviyorum.
Bir İnat Macerası
Yıllar sonra, bizim öğrencilerimizin üniversite tercihi yapmaya başladıkları günlerde; bir oğlumuzun yüksek tahsil ve terbiye görmüş babası, onu hiç istemediği bir alana zorladı. Rüyalarını bile süsleyen, tek tercihini elinin tersiyle itip; altın tepsi ile sunsalar dahi istemeyeceği bir bölüme yolladı.
İlk iki yıl, içi dışı kan ağlayarak; babasının isteğine ve iradesine boyun eğdi. Üçüncü yılın ortalarında; artık bıçak kemiğe dayandı ve bunalıma girdi.
İş öyle bir noktaya geldi ki; iyi niyetinden hiç şüphe etmediğimiz baba, oğlu ile ona yakıştırdığı yahut yapıştırdığı alan, bölüm, branş arasında tercih yapmak zorunda kaldı. O, inadından vaz geçip özgür bıraktı; oğlu, yeniden dershaneye gidip sınava girme kararı aldı.
Üç yıl aradan sonra; hayalini, kuyruğundan yakalamayı başardı. Gözlerindeki ışıltı geri geldi; hücrelerini, dokularını, organlarını ve organizmasını yeniden yaşama sevinci sardı.
Doğru Tercih Hayat Kurtarır
İnsan; istediklerini elde edebildiği, ihtiyaçlarını giderebildiği, ideallerine ulaşabildiği, kendisini yahut hayallerini gerçekleştirebildiği ölçüde vardır. Helal dairesi içinde olmak ve kalmak şartıyla; doğru tercih hayat kurtarır.
Her yaş ve seviyedeki insan, hayatın bütün alanlarında ve konularında, mutlu ve başarılı olmak için; genelde türünün, özelde kendi şahsının yaratılış-var oluş gayesini doğru tespit edip, onu "sırat-ı müstakim" (dosdoğru yol) bilmelidir. Annelerin ve babaların, öğretmenlerin ve idarecilerin, çocuklarla ve gençlerle ilgili temel tercihi; onların yerine karar vermek değil, onların kendilerine uygun olan tercihi yapmalarına yardımcı olmaktır.
Unutmayalım ki; dünyevi ve uhrevi sınavların tamamına, herkes kendisi girecek. Amel defteri ayrı tutulduğu gibi; mahşer gününde, hesaplar da ayrı verilecek.
Zekeriya Erdim