Pedagojiyle ilgili insanlar eğitimin okul öncesinde başladığını ve hatta en verimli kısmının bu süreçte şekillendiğini söylediklerinde inandırıcılıktan uzaklaşıyorlar. Bu konuda daha geriye giderek hesapsız ve delilsiz iddialarla eğitimin doğum öncesinde başladığını söylediklerinde ise Hint inançlarının karamsarlığı içinde debelenirken buluruz kendinizi: yapacak bir iş kalmamıştır ve olan olmuştur! Üniversite talebeleri görevlerini yapmak yerine mazereti tercih ettiklerinde bir cümleyi kullanırlar: 'Alt yapı yok!' Bir ortaokul talebesinden aynı cümleyi duyduğumda milletimizin 'makus' talihinin kaynağı hakkında bir fikrim oluşmuştu: Başarısızlığı meşru gösteren bir dili nesilden nesle aktarmada pek mahiriz! Eğitimin resmi dönemden daha erken başladığını söyleyenlerin kavramsal bir yanılgı içinde olduklarını sanıyorum: düşündüklerini anlatmak üzere elverişli bir dil ve kavram bulamadıkları için retoriği aşarak ikna edici olamıyorlar. Sanki insan yedi yaşına kadar eğitilebilir iken sonra başka bir varlığa dönüşerek eğitim imkanı ortadan kalkmaktadır.
Ömrün bütününü dikkate aldığımızda, insan hayatının en mühim evresi, temyiz döneminden biyolojik ve zihni olgunluk evresine intikal ettiği dönemdir. Bu dönemde insan, Hz. Adem'in cennetten yeryüzüne intikal etmesi gibi, çocukluğun rahat ve sorumsuz 'cennetinden' hayatın çetin ve meşakkatli yollarında bağımsız yürümeyi öğrenir. Bu süreç içinde yapacakları, onun istikbalini ciddi ölçüde belirler: pek çok ihmal zaman içinde telafi edilse bile, doğru değerlendirilmiş gençlik, ömrün kalan kısmını daha az pişmanlık ve daha mutlu geçirmeye vesile olabilir. Bu bakımdan eğitimin en önemli kısmı bu evreye karşılık gelen ortaokulun bir kısmı ile lisedir. Dikkatimizi bu döneme teksif etmemiz, başarılı bir geleceği inşa edebilmek için vazgeçilmez bir görevdir. Türkiye'de eğitim meselesinin temel sorunlarından birisi lise eğitiminin 'üniversiteye girme' psikolojisi altında kadük hale gelmiş olmasıdır; lise kadük olunca, üniversite de başarılı olma imkanını yitiriyor.
Lise eğitimi her şeyden önce insanlığın bilim ve düşünce mirasını bir müfredat üzerinde takip etme ve ona dahil olma imkanı sunar. Vakıa genç insanın meraklı ve dinç dimağı, sosyal bilimlerden fen bilimlerine, oradan dil bilimlerine, din, felsefe ve ahlaka kadar hemen her alanda az çok bilgi edinerek insanlık mirasına katılır. Lise dışında böyle bir imkanı bulmak mümkün olmadığı gibi yeterli ve doğru bir lise eğitimi zaten bunu gereksiz kılar. Üniversite hayatı böyle bir alt yapının üzerine kurulmuş ihtisas dönemidir. Üniversite eğitiminin başarısızlığının en önemli sebebi de lise eğitimindeki yetersizliktir.
Bu meyanda yeterince öğrenilmiş matematik bize evrenin işleyişini öğretir, mantığın ve düşünmenin ilkelerini kazandırır. Matematik bize ayniyeti, birimi, ölçüyü tanıtır; bunlar, hayatın her alanında doğru düşünebilmek ve iyi davranabilmek için lazım ilkelerdir. Lisede alt disiplinleriyle birlikte fen bilimlerini öğreniriz. Fizik ilmiyle hareket ve türlerini, kimya ile doğadaki başkalaşmaları ve biyoloji ile tabiattaki gelişme ve büyümeyi fark ederiz. Bu sayede tabiat içinde nesnelerle ve canlılarla irtibat kurar, onlardan farkımızın düşünme yeteneği olduğunu idrak ederiz. Düşünme yeteneği bize ahlaklı davranmanın insan olmanın gereği olduğunu öğretir: düşünmek, doğru davranmanın ve ahlaklı olmanın ilkesidir. Buradan hareketle insan olmanın anlamını, ahlaklı davranmayı ve insanlık ideallerini tanırız. Bu bilgi Allah hakkındaki inancımızı derin ve kapsamlı bir marifete çevirme imkanı verir. Sosyal bilimler okuruz: tarih, sosyoloji, psikoloji ile insanı ve toplumu tanımaya çalışırız. Her şeyden önemlisi edebiyat okuruz ve düşüncemizi nasıl ifade edebileceğimizi, kelimeleri nasıl kullanabileceğimizi öğreniriz. Lise eğitiminin önemli bir parçası olan din eğitiminin insan hayatında merkezi bir yeri vardır. Bir insan inançlı olsa da olmasa da insanlık tarihinin en etkili alanlarından birisini teşkil eden dini ve onun meselelerini tanımalıdır. Öte yandan lise yılları, insanın en çok okuma/tartışma imkanı bulabileceği zamanlardır. Zihnin meraklı çağlarında edebiyattan sanata, düşünceden bilime kadar geniş yelpazede okumak, tartışmak ve yazı hayatına başlamak bu çağlar içinde mümkün olabilir.
Türkiye'de lise eğitimi bir an önce geçilmesi gereken bir 'koridor' gibi düşünüldü ve eğitim hayatının en verimli döneminin içi boşaltıldı. Günümüzde en iyi liseler bile, başarısını üniversiteye talebe sokmakla göstermek zorunda kalmıştır. Liselerin başarısı fen ve sosyal bilimlerdeki eğitimleri, okulda çıkan dergiler, okunan kitaplar, yapılan tartışmalarla ölçülebilir. Üniversite ancak böyle bir eğitime sahip insanı 'üniversal' düşünmeye taşıyabilir. Unutmamak lazımdır ki, lise eğitimine hakkı verilmediği sürece, üniversitelerden verim beklemek beyhudedir.
Ekrem Demirli